27 Mayıs 2007 Pazar

Geçmiş Sanıyordum Geçmişi

Bugün eskileri karıştırdım
sayfa sayfa seni okudum yüreğimde
seni kaybettiğim günün gecesinde
ellerimle gökyüzünü yırtıp
seni inkar edişimi hatırladım

Bugün eskileri karıştırdım
eskiler yepyeni oldu gözlerimde
asırlar sonra lav püskürten yanardağlar gibi
seni sevdiğimi hatırladım

Aşk Çocuk Kalplere Göre Değil

Çocuk kalbime
son oyuncağım kaçtı
şehrin en eski oyuncakçısı için bile
aşk
gözlerde telaş,
ölüm kadar yavaştı.

Kalbim
sıkışırken
küçük işlere bakmak
geçti aklımdan
susadığım kadın
soğuk, donuk gözleriyle
bana baktı.

' Sana hiç öyle bakmadım diyorsun, duyuyorum.'

'Aşk
çocuk kalplere göre değil'
diye fısıldadı içimdeki sessiz sancı
kapanan kapının altından
kırmızı
siyah
kan geçişlerinde
kalbimden söktüğüm oyuncağın
suskun salınışı kaldı.

o kadar muhtacım ki sana

Ben, yağmur bekleyen bir çöl gibiyim;
Öylesine yangınım ki sana,
Öylesine susuz...
Hasret güneşi vurdukça bağrıma;
Kaç serâp belirdi gövdemde,
Saymadım...
Kaç Mecnûn, dolaştı beni arşınlayıp da;
Nice Bin Leylâ, hayâlinde peydâhlayıp da...
Kaç Leylâ gördüm oysa,
Aymadım...
Tüketen umûdunu üzerimde, hüsrânla gitti;
Vecd ile başlayan Asır'lık hülyâlar bitti...
Isrârla yeni bir Leylâ bekledim,
Caymadım! ..
Gelmedin; kavruldu kum tânelerim, renkleri soldu...
Gelmedin; vâhâlarım, böğrümden fışkıran kanla doldu...
Gelmeyişin çarpı gelmeyişin kadar susuzum,
Aldığım her nefes kadar yağmursuzum...
Öylesine yangınım ki sana,
Öylesine hasret...
Ben, yağmur bekleyen bir çöl gibiyim...

*****

Ben, rüzgâr bekleyen bir kül gibiyim;
Öylesine muhtâcım ki sana,
Öylesine mahkûm...
Hasret ateşi değdikçe bağrıma;
Kaç yangın söndürdüm gövdemde,
Saymadım...
Kaç alev eritti sînemi deldi,
Fersâh fersâh duman göğe yükseldi...
Kapkara dumanlar gördüm oysa,
Aymadım...
Ne ümidle esti samyeli, tutuşmadı ocağım
Fırtına istilâlarına, mezâr oldu kucağım...
Sâdece seheryeli bekledim,
Caymadım! ..
Gelmedin; is bağladı, kömür oldu közlerim...
Gelmedin; ağlamaktan kanla doldu gözlerim...
Gelmeyişin, âşığında zehir kusan bir yara
Bahtım gibi, çârem esîr, esmeyecek rüzgâra...
Öylesine muhtacım ki sana,
Öylesine mahkûm...
Ben, rüzgâr bekleyen bir kül gibiyim...

**Gülüşünden Bir Yudum Ver**

Gülüşünden Bir Yudum Ver Ömrümden Yedi Yıl Al
-Ruhumun Diğer Yarısına-





Şiirlerinin ilk hecesi yap,
Yeniden doğuş sebebimi.
Cümlelerinle ısıt,
İhanetlerin soğuttuğu yüreğimi.

Bittiğimde yeni başlangıcım,
Çıkmaz sokaklarımda yeni bir yol,
Terini akıt ellerime damla damla,
Yalnızlığımın ilacı ol.

Üşüdüğümde gamzelerini ser,
Sahipsiz gamzelerimin üzerine.
Gülüşünden bir yudum ver,
Ömrümden yedi yıl al...




...Üşüdüğümde gamzelerini ser, / Sahipsiz gamzelerimin üzerine. / Gülüşünden bir yudum ver, / Ömrümden yedi yıl al...

ölümün bile güzeli vardı

sana yaklaştıkça insan şu sözün doğruluğuna inanırdı
ölümün bile güzeli vardı
ömrünün son basamakları olabilirdi
son gününde bile olsa
insanı yalnızlığıyla başbaşa bırakmak doğru değildi
ecel geldiğinde sorsa dese ki
ölümlerden ölüm beğen kendine
ve seçme şansımız olsa ne isterdik acaba
vakit dardı ve aslında ölümün bile güzeli vardı
son nefeste yanında olmak istediğimiz
belki ana belki evlat belki yardı
daha yapacağın çok şey vardı
belki de yarın ama herşey buraya kadardı
ve ömür denilen şey deli gönüle dardı
seçme şansımız olsa seçerdik elbet
çünkü ölümün bile güzeli vardı

..mektup..

Mektup

İstersen mutlu oluruz seninle
Evimiz ve çocuklarımız olur
Yemek pişirirsin kendi elinle
Kalplerimizde esenlik ve huzur
İstersen mutlu oluruz seninle
Birbirimiz için yaratılmışız
Ruhlarımız düşüncelerimiz bir
Bizim gibi olur çocuklarımız
Ben şair, sen baştan ayağa şiir
Birbirimiz için yaratılmışız
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Kahkahamız ta uzaklardan duyulur
Mutluluk parıldar gözlerimizde
Rüyalarımız bile aynı olur
Ayrılık olmaz fikirlerimizde
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Üzüntüleri atarız bir yana
Gizli bir şeyi kalmaz ruhumuzun
Bütün şiirlerimi okurum sana
Ne hayaller kurarız uzun uzun
Kim ne derse desin mutlu oluruz
İçimizde ümit, arzu teselli
Bende aşk ve sende güzellik sonsuz
Aşkımız gözlerimizden besbelli
Kim ne derse desin, mutlu oluruz


Ümit Yaşar Oğuzcan


Gidiyor musun diye sorma bana.
Gönderen sensin.
Ne terk etmeyi istedim seni,
Ne de daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi.
Senin kadar öfkeliyim ben de.
Senin kadar endişeli...

Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin bana
Ama inandıramadım seni.
Sen, sorgularken beni kafanda
Ben, gözlerinin içine bakıyordum kuşkuyla.
Bir tek sözün bağlardı beni sana,
Oysa sen hep susmanın koynunda.

Aşkın içine bir kez girdi mi kuşku,
Teslim alır bedenleri de.
Sütten çıkmış ak kaşık değildim
Ama yalanı sokmadım iki kişilik dünyamıza.
O dünya ki bazen minicik bir odada
Bazen kentin ortasında şekillendi.
Nasıl da güzeldi...
Zaten varsın diye her şey güzeldi ama
Sen buna inanmadın. Ah bu sorular...

Yaşamak varken sevdayı delice,
Niye boğarız sorularla?
Nasıl ikna edebilirdim seni?
Ben, aşk dedikçe sen, dur dedin.
Ben, seninleyim dedikçe
Sen, hayır dedin.
Zaten az konuşan sen
Olumsuz ne kadar sözcük varsa
Bulup çıkardın ortaya.
Bense hiç bir şey diyemedim.

Ne kadar zarar vermişim sana meğer.
Nasıl değiştirmişim seni.
Oysa hiç böyle düşünmemiştim.
Kimseye zarar vermek istemem ben.
Kimseyi olduğundan farklı bir hale getirmek istemem.
Ama öyle oldu işte.
Demek ki; gitmelerin zamanı şimdi.

Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı.
Ne sevişmelerimiz kalır aklında, ne sevda sözlerimiz.
Rahat değilim diyordun ya, rahat ol artık.
Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı.
Tedirginliğinin sebebi de kalktı ortadan.

Biliyor musun bir tanem!
Gidişim yürekten değil, zorunluluktan.
Sanma ki, bu toy sevdayı başka kimliklere taşırım.
Sanma ki, benden sakladığın gülüşleri
yalancı yüzlerde ararım.
Seni de götürürüm yüreğimde.
Her zaman yokluğunu taşırım.

Bulup, bulup kaybettim seni bebeğim.
Ne yazık ki, tozduman edemedim kuşkularını.
Ne yazık ki, kalamadın bana.
Öpücüğümün kokusu kalacak kapının eşiğinde.
Kokladıkça; bizi bir yanlışa mahkum ettiğini anlayacaksın.



Mehmet Coşkundeniz

şiire tutunmak

ŞİİRE TUTUNMAK

Yok başka hiçbir umarın
En granit kayanın en ortasında
Balta girmemiş karanlıklarında kıpırtısız
Ya ölmektir kurtuluşun
Yada şiir tutunmak

O en gergin tele şöyle bir dokun
Son tınıyla tel kopsun
Ayak sesleri duyulsun ölümün
Her yanın her yönün çıkmaz
Nereye baksan yok
Hiç bile herşey sayılır o bulunduğun yerde
Kurtarırsa kurtarır ancak
Yine şiire tutunmak.

her gidenden bir gülümseme kalır...!!

HER GİDENDEN BİR GÜLÜMSEME KALIR


zaman siler acıları
kinin biley taşı kırılır


hüzün birikir elbet
ıssız sular şiire karışır

yıllanmış bir ömürdür közden küle dönüşen
ateş söner, kül savrulur

kış bir kardelene yenik düşer
gök, uçan kuşun kanadına

sen ey kalbim, titremez misin
uzak bir hatıra gelip dayanınca kapılarına?

Vatanım Biricik Vatanım

sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
burası benim vatanım
ölmek de yaşamak da
benim hakkım
ve en çok bundan dolayı
sana burasını cehennem
bana yine cennet vatan yapacağım


sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
yaşadığın her an
mahşer menzilimdesin
soluk aldığın her an
mahşer menzilimdesin


sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini

burası benim vatanım
camiler kenti: felluce
ben bağımsız yaşarım
ben anasız yaşarım
ben babasız yaşarım
ben oğulsuz yaşarım
ben kızım olmadan yaşarım
ama vatansız yaşayamam


sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
unutma
benim öldüğüm yer de vatanım
ya senin
ve sen
petrolsüz yaşayamazsın
yapamazsın yaşayamazsın
öfken hayalet öfkem gerçek
öfkem gerçek öfken hayalet
ölmek ve öldürmek benim için onur
senin için utanç
senin için yüz karası


sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
sen uyut dünya uyusun
sen uyut insanlık uyusun
ama ben uyanığım
ama ben direneceğim
işte kefenim bedenim


sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
felluce içinde redif sesi var
bakın yüreğine acep nesi var
beni duymayana dostlar
hepten âhım var


sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
mahşer menzilindesin
mahşer menzilindesin

sana bir sır söyleyeceğim
aç yüreğini
bayram bağımsızlığımladır

Yalnızlığı Okudum Gözlerinde !!!

Yalnızlığı okudum gözlerinde
Bu kent; her geçen gün bizi bizden uzaklaştıran bu
kent, bir dilim ekmek
için çalışıp didinen insanların doldurduğu,
kirli,gürültülü bu lanet kent
hepimizi esir ediyordu da biz farkında değildik...
çocuklarımızın gözlerinde
parıltılı gülücükler yoktu, genç kızların
yanaklarında ki elma rengi
kızarıklıktan da eser... mazimize onca güzel şeyi
gömüyorduk ki bilerek veya
bilme-ye-rek bunun farkında mıydık acaba ?...
şiirler yazardık sevi üstüne,
duvarlara insanca şeyler yazardık eskiden ve de
vapurda, otobüste veya
parkın bankı üzerinde otururken elimizde mutlaka
bir kitap veya bir dergi
olurdu; cep telefonları değil... yine bu da mazi
denilen mezara gömüleli çok
olmuştu... şimdi iletişim araçları öylesine hızlı
gelişmiş ve insanlarla
iletişim kurmak öylesine kolaylaşmıştı ki (güya)
bu yüzden annelerimizi bile
ayda bir(yada daha geç) arar olduk... oysa -yine-
eskiden mektuplar vardı;
rengarenk, içine gül kurusu konulmuş mektuplar...
onlar da mazinin
toprakları altında şimdi...

....O kadın, az konuşup çok şey anlatmasını bilen
seher yıldızı bakışlı
kadın... senle konuştuktan sonra "herşey daha
güzel olacak" demiştim ama
yanılmışım... bu kentte insan nasıl mutlu olur
bilemiyorum... bazen bir
martının ardından uçup gidesim gelir... bazende
yok olasım ebediyen...bu
kentte hayat tutarsız insanlarda öyle...
yanılgılarım ağır geliyor kendime
pişmanlıklarım diz boyunu geçti... aynalar da
yalancı oldu artık
gözlerimdeki parıltıyı silmiş haberim olmadan...

Yağmur vardı dün gece...ve yüreğimde karşı
konulmaz bir serselilik...
çocukların elma şekerine koştuğu gibi koştum ve
sokağa dar attım kendimi...
sahilde bir kaç evsiz insan oturmuş bira
içiyordu... selam verdim çöktüm
yanlarına..toplumdan soyutlanmalarının oluşturduğu
kin oturmuştu
gözbebeklerine... yadırgadıkları besbelli onlardan
olmadığımı
düşünüyorlardı... güç bela onlardan olmam için
illa ki evsiz olmam
gerekmediğini anlattım onlara... onları sevdiğimi
ve yardımcı olmak
istediğimi de söyledim...aldığım cevap kesin ve
netti, "senbize yardım
edemezsin"... içimde bir yerlerin acıdığını
hissettim o an... bu insanları
nefret etmeye iten şey neydi?... kendilerinden ve
çevrelerindeki herşeyden
fena halde nefret ediyorlardı... üzüldüm, acıdım
onlara onların acımamamı
istemesine aldırmadan... ve bütün gece onları
düşündüm... belki de
haklıydılar..onlara yardım edemezdim...sadece ben
değil hiç kimse yapamazdı
bunu... onları yaşayan ölüye çevirmişti bu kent ve
sadece çalışmayı düşünen
robotlar... hiç bir şeye hakları yoktu onların...
çocukken oyuncakları
olmamıştı, yeni elbiseleri ve sımsıcak bir
yuvaları olmamıştı...
büyüdüklerinde de imkansızlıkları
büyüyordu...hobileri, fobileri,bas
gitarları,kitapları, arkadaşları yoktu...
ellerinde olanı yalnızlıkları ve yıllardır itilip
kakılmalarıydı sadece...

Ahmed Arif; "yokluğun cehennemin öbür
adıdır/üşüyorum kapama gözlerini..."
derken ne hissetmişti acaba?... kim dedirtmişti
ona böyle bir şeyi?...ve
kaçımız bunları diyebilecek şansa sahibiz
acaba?... bunları düşündüm o iki
SERSERİnin ardından...

Hepimiz yanlışlarımızla büyüyoruz... kendimizi,
hayattan beklentilerimizi,
toplumun içinde bulunduğumuz mevkii, aşklarımızı,
özgürlüğümüzü... ve bir
yandan da içimizde yaşamla aramızda koskoca bir
uçurum açan yalnızlığımızı
da büyütüyoruz farkında olmadan... her insan bir
yere kadar yalnızdır ben
bilmez miyim?...

gece olmuştu yine... beraberinde, uykuyu, soğuğu
ve birazda ölümün kokusunu
getirerek... yine bir yerde birileri ölmüştü
mutlaka, onların yerine de
birileri doğmuştu... yine açlık, yine sefalet,
yine nefret mutlaka bir
köşede birilerini avucuna almış ve sıkıyordu...

İşte o leylak kokulu kadını bulsam, kafamdaki
bütün soruların
cevaplanacağına ve belirsizliğin kalkacağına öyle
çok inanıyorum ki...hey
martılar siz onu tanır mısınız?... söyleyin
nerdedir yalnızlığımın
maskecisi...

O bile beni görse artık "gözlerimde yalnızlık
okuyamaz" .... mı acaba?

sevdayı gurbette çekeceksin..

Başka bilmem, sevdayı gurbette çekeceksin
İçinde kavuşma ümidi olacak
Birde yolu beklenilen olacaksın
Belki bir gül bahçesinde olsan da
Sana ait olana özlem duyacaksın
Delice sevdalandığın bir gül olacak
Ona diken. Ona bülbül. Yar olacaksın
Onun senin için kına yakacağı baharı
Herşeyden çok ölümüne arzulayacaksın
Başka bilmem, sevdayı gurbette çekeceksin

Hasretini duyduğun her şeye sevda diyeceksin
Erişilmez olacak sevdiğin, ona zor ulaşacaksın
Belki üç-beş saniyen olacak sevgini ispat için
Belki de ömründe görebileceğin üç-beş gün
Dudağında yar’in ismi, birkaç kelam kulaklarında
Belki tatlı tebessüm, masum bir bakış kalacak
İçinde hissedeceksin gurbetin yalnızlığını... ama
Başka bilmem, sevdayı gurbette çekeceksin

Sen gurbette olacaksın, gurbet senin içerinde
Sevdiğin belki yanında olacak, belki de uzaklarda
İliklerinde hasret olacak, gözyaşı dökeceksin
Kavuşma uzadıkça sevdalar büyük olurlar
Böyle değil midir Ferhatlar ve Mecnunlar?
San ki o tılsım kalkar kavuşunca sevdalılar
Bir başka durulurlar deli-dolu olmazlar
Birbirine açılırlar, dışa kapanır bütün kapılar
Kavuşması güç, zor olsa da ayrılığı çekmesi
Başka bilmem, sevdayı gurbette çekeceksin

S a t ı r s o n l a r ı n d a k i v e d a l a r

Bir Sabah,
Yüreğin derin uykulardayken uğurlayacağım seni,
Güneş dağlara toplanmış sisleri dağıtmaya çalışırken.

Bir Sabah,
Sen kırlangıçları izlerken uğurlayacağım seni,
Çiğ taneleri yaprakta sığınacak bir yer ararken.

Bir Sabah,
Rüzgarlar eserken uğurlayacağım seni,
Yorgun bir karayel,
kendine dallarda adresler ararken.

Bir sabah,
Dalga sesleriyle uğurlayacağım seni,
Küçük bir deniz kabuğu sahile vururken.

Bir sabah,
Göçmen kuşlar ağlarken uğurlayacağım seni,
Kanadı kırık bir martı,
Kaybettiği yavrusunu okyanusta ararken.

...Ve yıllar sonra birgün,
Aslında o sabahların hiç bitmediğini anlayacağım.
Aslında hiç bitmediğini...
Hala yaşadığım şehirlerde yaşadığını,
Ve,
Hala seni yaşadıklarımda yaşattığımı
Anlayacağım...

Postacıların neden beni unuttuğunu,
Yada duvarları eskimiş evimde,
Neden hep üşüdüğümü anlayacağım birgün.

Resimlerinin neden solduğunu,
Ve neden adını yazdığım mendillerin,
Gözyaşlarımla anlamsızlaştığını anlayacağım.

Biliyorum artık sevdiğim,
Aslında rüzgarların hep estiğini,
Göçmen kuşların her taşınmalarında ağladıklarını,
Güneşin hep aynı zamanda beni aradığını,
Ve neden hep tutuklu kaldığımı sende
Biliyorum artık..

Şimdi acılarının işgalinde yüreğim,
Tek savunduğum yalnızlık kalem bile çoktan düştü..
Anladım ki;
Tek güçlü olduğum yanım sen bile
Çok uzaklardasın.
Tek savunmam sen bile, çoktan taşınmışsın yüreğimden..

Şimdi bende gidiyorum,
Hasat zamanı yağan o sarı yağmurlarda,
Yürüdüğün yollardan yürüyerek,
Ve yorulmuş yüreğimi teselli ederek gidiyorum.

Bir gün.. ;
Zamanın solmuş yaprakları arasında,
Eski ve ölmek üzere olan bir çiğ tanesi görürsen,
Sakın ağlama sevdiğim..
Bil ki ben sana ancak o kadar yaklaşabildim,
Bil ki ben seni, her sabah öyle sevip,
Her yeni sabahı delice beklerken,
Doğduğunu bile farketmediğim güneşlerde,
Anlamsızca, senin için, can çekerek,
Seni unutabilmek için,
Ancak böyle ölebildim...
SERDAR

Seni kendimle birlikte intihar ediyordum...

Sensizdim,çok sensizdim
Bıkmıştım bıraktığın alacakaranlıktan.
Dinliyordum benim gibilerin sessiz çığlıklarını
Patlıyordu kulaklarım sensizliğin uğultusunda..
Artık dayanamıyordum..
Seni benle birlikte intihar ediyordum...

Sonu gelmez düşler,
Kendini bilmez benlikler içinde kayboluyordum..
Her elimi uzattığımda beni kendine çekiyordu ölüm,
Hep son dediğimde başa dönüyordu acılar..
Artık yetişemiyordum..
Seni benle birlikte intihar ediyordum....

Sen varken durdururdu dünyayı bu yürek,
Sen gittin gideli dünya dönüyor,ben dönüyorum..
Beni ilk defa tuttu bu hayat..
iLK defa bunalttı bukadar..
Artık düşünemiyordum..
Seni benle birlikte intihar ediyordum...!!!

Yazan (?)

Rifat Ilgaz

RIFAT ILGAZ


ALİŞİM



Kasnağından fırlayan kayışa
kaptırdın mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan önce
Zilelinin gitti ayakları,
Yazıldı onun da raporu:
"ihmalden!"
Gidenler gitti Alişim,
Boş kaldı ceketin sağ kolu...
Hadi köyüne döndün diyelim,
tek elle sabanı kavrasan bile
Sarı öküz gün görmüştür,
Anlar işin iç yüzünü!
üzülme Alişim, sabana geçmezse hükmün
Ağanın davarlarına geçer...
Kim görecek kepenek altında eksiğini
kapılanırsın boğaz tokluğuna.
Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
beklesin mızrabını.
Sağ yanın yastık ister Alişim
sol yanın sevdiğini.
Kızlarda emektar sazın gibi
Çifte kol ister saracak!

Sone

SONE
Benzetebilir miyim bir yaz gününe seni?
Sen daha sevimlisin, daha sakinsin ondan.
Sert rüzgarlar Mayısın narin çiçeklerini.
Hırpalar ;Yaz ise pek çabuk geçer...Durmadan!

Bazen, kızgın olarak,parlar gözü semanın...
Bir karartıyla sık sık söner altın bakışı;
Her güzel, güzelliğini kaybeder: Tabiatın-
Sebep olur da bazen bu kararsız akışı!

Fakat senin ebedi yazın hiç sönmeyecek,
Dönmeyecek sendeki güzellik bir yalana.
Ölüm sana yaklaştı diye, öğünmeyecek:

Sen eşitken ebedi mısralarla zamana
Yaşadıkça insanlar, görebildikçe gözler,
Seni yaşatmak için yaşayacak bu sözler

William Shakespeare

Hissediyor musun Beni??

YÜREĞİNDE YER VARMI ?

Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni?
Hisset!
Hisset, Parmaklarına değen kağıdın içinde
Dolaşan damarlarımı...
Hisset damarlarımın, kanımın
Seni aramak için
Deliler gibi dolaşmasını...


Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni?
Dinle; duyuyor musun yüreğimin ritmini?
Gönlümde esen rüzgârları dinle...
Nefesimi tutmasam
Gözlerindeki derin ovalarda titreyen
Bütün yeşillikler kül olur,
Sazlar büyür simsiyah,
Kuruyan göz pınarlarında...

Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni?
Yazık! Mekanlar durduruyorsa seni.
Ve yazık, kendini bağladıysan maddelere...
İpsiz bir uçurtmayım ben... Ve kuyruksuz
Saçlarının çizgilerinde süzülen...
Rüzgârım sensin.
Susma ve sakın gözlerini kapatma, düşerim!
Yüreğinde yer var mı?

Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni?
Ve bir kaynak suyundan oluşan derenin
Üzerine düşen yaprak gibi;
Düşürüyor musun gülüşlerini
Ve öpüşlerini sesimin üstüne?
Akıyor musun benimle beraber,
Akıyor musun yıldızlara doğru?
Yıldızlar... Yıldızlar neden böylesine vefasız?
Neden her üşüyüşümde
Lapa lapa yağıyorlar avuçlarıma,
Neden eriyip kayboluyorlar?

Parmaklarının ucunda şu an hissediyor musun beni?
Bilmiyorum. Bilmek istemiyorum...
Ama parmaklarının ucunda şu an ne olur hisset beni...
Hisset!
Hisset, damarlarımdaki kanımın,
Seni aramak için deliler gibi dolaşmasını...

Söylemiştim değil mi?
İpsiz bir uçurtmayım ben...Ve kuyruksuz...
Saçlarının çizgilerinde süzülen...
Rüzgarım sensin.
Susma ve sakın gözlerini kapatma, düşerim.
Yüreğinde yer var mı?

Muammer Erkul

Bilemezsinki


Bilemessinki Seni nasil sevdigimi, Bilemessin ki,
Özlemek nasil olur, özlemeyince,
Hayal etmeyi, Hayallerde Yasamayinca,
Her nefeste hava gibi, su gibi içmedikce,
Bilemessin ki! ,

Nereye baksam sen varsin,
Rüzgarda kipirdanan her yaprak ta,
Denizde oynasan her dalga da,
Semadan yere düsen Her Damla da,
Göremessin ki!

Sevdam bana hergeçen gün keder verse de,
Sahit olan herkes sen asiksin dese de,
Her parlayan hüzmeye sen diye süzülsem de
Sana her saniye seviyorum desem de,
Duyamassin ki!

Gördügüm her rüyayi sana yorsam da,
Insanlara umarsiz seni sorsam da,
Akan Gözyaslarimla kendimi Bogsam da,
Ömrüm boyunca her gün sen diye solsam da
Sezemessin ki!
Sensizligi Sevgilim Sen bilemessin ki

Milyon kere Ayten


Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
oh ne iyi Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada Aşkın adı Ayten olsun


Ümit Yaşar Oğuzcan

**Arif Nihat Asya** Şiirleri

Anne

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum.

Acı nedir
Tatlı nedir... bilmezdin
Dilin damağın
Ben oldum.
Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum.

Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini...
Tülün duvağın
Ben oldum!

Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
'Onun Annesi' diyorlar...
Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

Bir dediğini iki
Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu kırdın...
İncinmedim;
İlk oyuncağın
Ben oldum.. Yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum...

Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum
Annen oldum!


Arif Nihat Asya

**Aşık Veysel** Şiirleri

Ağlayalım Atatürk'e

Ağlayalım Atatürk'e
Bütün dünya kan ağladı,
Süleyman olmuştu mülke,
Geldi ecel, can ağladı,

Atatürk'ün eserleri,
Söyleyecek bundan geri,
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti, vatan ağladı.

Bu ne kuvvet, bu ne kudret,
Var idi bunda bir hikmet
Bütün Türkler, İnönü İsmet,
Gözlerinden kan ağladı.

Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü,
Koruyalım yurdumuzu,
Dost değil, düşman ağladı.


Aşık Veysel

Ben Senİ Sevİyorum

Seviyorum diyebilmeli insan, kucak açmalı uçsuz gökyüzüne,
Sevdasını sayfalara değil gönlüne yazmalı sevdiğinin,
Yazarken narin olmalı yüreği, inciltmemeli sevdiğinin gönlünü,
Kalem değil hislerini kullanmalı,
Mürekkep yerine gözyaşlarını kullanmalı sevdasını yazarken
Gece olmamalı, güneş batmamalı bu sevda üzerine, ay gündüzde doğmalı,
Sevdaları sözlere sığdırmamalı, anlatmalı gözleriyle,
Kırmalı gönül zincirlerini, kaldırmalı prangaları
Özgür olmalı bir kuş gibi sevdaları,
Kanatlandığında sevdiğine uçmalı hisleri
Ağlayabilmeli sevdasını yaşarken
Ve haykırmalı hayata
Ben seni seviyorum, Ben seni seviyorummmm

Ben Senİ Sevdİm Mİ?

Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta icime oturttum seni
Aldim, okşadım saçlarını, öptüm
İçtim yudum yudum güzelliğini

Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu

Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikce tamamlandım, bütünlendim
Biri vardı ağlayan; gecelerce
Biri vardı sana tutkun; o bendim

Ben seni sevdim mi? Sevdim,
En büyük en solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli kılan bir şeydin
Sen benim bozbulanık gençliğimde

Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim,
Ya sen beni?

Bİlseydİm...

Meydan mı verirdim bu ayrılığa?
Bilseydim bu kadar zor olduğunu.
Bilseydim dünyanın böyle karanlık,
Bilseydim bu kadar dar olduğunu.

Dilimden sıçrayan bir kıvılcımın
Bilseydim bir anda kor olduğunu.
Bilseydim şu anki gönül acımın
Senin yokluğundan var olduğunu.

Boyun mu bükmezdim sitem etmene,
Bilseydim sükûtun kâr olduğunu.
Sebep mi olurdum dargın gitmene,
Bilseydim küsünce sır olduğunu.

Bilseydim yüzümün dört mevsimi güz,
İçimin ağlayan nâr olduğunu.
Bilseydim odamın dört duvarı buz,
Sensiz yatağımın kar olduğunu.

Fırsat mı tanırdım bu dargınlığa
Bilseydim bu kadar zor olduğunu.
Bilseydim zindandan daha karanlık,
Bilseydim hücreden dar olduğunu....

GÖzlerİn Kal Dİyor...

Bu nasıl ayrılık, bu nasıl veda
Gözlerin kal diyor dudakların git
Bakışın anahtar, gözlerin kilit
Ellerin aç diyor, dudakların git.

Ayrılık; dönüşü olmayan nehir
Yalnızlık; yıkılmış bomboş bir şehir
Kaç sevda kül oldu böyle kimbilir
Gözyaşın kal diyor, dudakların git.

Gidersem, bir daha dönmeyeceğim
Kalırsam, kalbime yenileceğim
Çözemedim seni delireceğim
Gözlerin kal diyor, dudakların git.

Duvardan insin mi resimlerimiz,
Yabancı olsun mu isimlerimiz?
Ya o, deli dolu gecelerimiz
Anılar kal diyor, dudakların git.

Bu roman da biter belki birazdan
Ne aşklar yıkıldı gururdan, nazdan
Ağlıyor besteler yine hicâzdan
Şarkılar kal diyor, dudakların git...

Ben Sana Mecburum!...

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum, sen yoksun!

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlarda bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum, sen yoksun!

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor.

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin...

sevdam ve sigaram

Hani bana yakıştıramadığın sigarayı,
Artık ben kendime yakıştırıyorum..
Kendine yakıştırdığın o ayrılığı,
Sigaram gibi göğsümde taşıyorum.

Sana ayrılık yakıştı mı zannediyorsun?
Arkana dönde bir bak ne haldeyim.
Dermanım sende ama sen gidiyorsun.
Ben sigaramla yine bir başımayım.

Senin yapmak istediğini ben yapıyorum.
Yavaş yavaş öldürüyor sigaram beni..
Dumanından sıra sıra halkalar çiziyorum.
Bir derdim bitmeden hazır olur diğeri..

Sevdam ve sigaramdır vazgeçemediğim.
Sen gittiğinde acı. O gittiğinde duman var.
İkinizde aynısınız ama..benim anlamadığım,
Sana yâr’im, sevgilim...ona zehir diyorlar.

sen nereden bileceksin

Her beş dakikanın, bir saat kadar zor geçtiğini
İnsanlar uyuyarak acılarını bir nebze unutuyorlar
Gecenin üçünde kimsesiz caddeyi seyrediyorum
Korkutan bir sessizlik var, herkes uyuyor gecede
Ben ve acılarım ayakta, Sen nereden bileceksin...

Geceler dert getiriyor, dertlerse olabildiğince acı
Başkaları yıkılmasın diye, nasılda kıymışız kendimize
Yıkılıp tükenmişiz biz, başkaları derdimizden bîhaber
Geceler derdime dert katıyor, herkes uyuyor gecede
Ben ve sevdam ayakta, Sen nereden bileceksin...

Tek dostum yok gecede, rüyalar bana düşman oldular
Dertlerle yatağa uzanmak, mezara uzanmaktan farksız
Geceler cellat olmuş bana. Rüyalar çok merhametsiz
Elimi bağlamış karanlıklar, herkes uyuyor gecede
Ben ve gönlüm ayakta, Sen nereden bileceksin...

Gecenin üçü-beşi, Senden nefes boyu uzaklardayım
Cümle alem uykusunda, dertlerim ve ben ayaktayım
Bir yanım da karanlıklar ve keskin uçurumlar var
Göz yaşlarıma sığınıyorum, herkes uyuyor gecede
Ben ve hayallerim ayakta, Sen nereden bileceksin

Gecem seninle olsun, saçların dola boynuma urgan gibi
Ayağımın altından sehpamı çeken sen ol, gece sonunda
Sensizliği zehir gibi yudum, yudum çekiyorum içime
Ben ayrılığa isyan ediyorum, herkes uyuyor gecede
Ben ve sevdam ayakta, Sen nereden bileceksin

sen gelmedin...

Gün battı
Çoktan açtı gece sefaları
hasret bahçesinin
Kuşlar çoktan döndü yuvalarına
Sulara selam veriyor
akşamın hüznü
Yağmurlar geldi ellerinde güllerle,
Gelincikler geldi kapıma,
kan rengi karanfiller geldi
Sen gelmedin…



Yelda gecelerde,
Hercai menekşeler ortağı oldu düşlerimin
Uzun bir türküyle düştü
yalnızlığıma martılar
Ayın sevdası geldi
gelinlik göçmen bir kızın
yarım kalmış bohçasıyla
Kayan bir yıldızın gözyaşı geldi,
elemi geldi,
yası geldi;
Sen gelmedin…



Ümit kayığında
kürek mahkumuydu hayallerim
Sabahları önce resmin girdi bütün odalarıma
Saçlarındı gölgesi mahzun ikindilerimin
Adın yazılı kaldı sokaklarında gönül şehrimin
Söndü hasret rüzgârından,
vuslatın yanan mumu
Erguvanlar geri geldi
yaz ortasında,
Erken sonbaharlarda
sardunyalar geldi,
Sen gelmedin…



Kırık bir vazoda bıraktın can elmasımı
Geceler geldi,
gündüzler geldi,
türküler geldi,
gemiler geldi,
son trenler geldi,
Sen gelmedin…


-------------------------------------

Seviyorum mu dedin

Seviyorum mu dedin
Karanlığı aydınlığı bilmeden
Zemheriyi yüreğinde döllemeden
Umutsuzluğu hasreti acıyı görmeden
Sen buna sevmek mi dedin
Sevdinmi fırtınalar pususunda
Dolaştınmı sevdanın uçurumlarında
Her gece ay ışığını sarmaşık yapıp
Yol oldunmu sevgiliye
Sen gerçeğin katılığına yüz sürdün mü
Sanma ki batıp gideceğim
Yaslamışım sırtımı hayallerime
Kalbime iyi bak sevgimdir benim
Bu duyguları yaşarken sevdim
Bekledim gözlerinde bir bakışı
Hatıralar sakladım anarsın diye
Seni seviyorum diyebilmekti hayalim
Kalbime iyi baksaydın görecektin
Sevgiydi istediğim...

Senin İçin

Senin İçin

Yudum yudum kana kana içsem sevgini
Sevgi sözcükleri sarsa dört bir yanımı
Aşkımı anlatsam sana göz yaşlarımda
Okyanuslar taşar şu gönlümden, şimşekler çakar, dünya sallanır
Ama yinede anlatamam sana

Bu ömür sona ermeden
Gitmez hatıran gözlerimden
Gözlerimde yaşlarla ardından bakarken
Seni seviyorum diyen o tatlı dilinle, ardından bakarken
Bir parça koptu gönlümden

Ama üzülme sevgilim elbet bana döneceksin
Dönünce beni doyasıya göreceksin
Kendini yanlız hissettikçe
Birazcık düşün beni yanında hissedeceksin

Söylemeyi unuttum

Seni Seviyorum...

Bir Sevgi istiyorum

BİR SEVGİ İSTİYORUM

Bir sevgi istiyorum
Hep benimle kalan
Hiç bırakılamayan
Bir gün gider diye korkulmayan

Bir sevgi istiyorum
Beklentisi olmayan
Hiç sonu gelmeyen
Başıda bilinmeyen

Bir sevgi istiyorum
Yalnızlıktan kurtaran
Gecelerime ortak olan
Yüreğimi ısıtan

Bir sevgi istiyorum
Adı konulmayan
Hiçbir yerde duyulmayan
Ama benim sadece benim olan

Bir sevgi istiyorum
Kirlenmemiş, kirletilmemiş
Böyle bir sevgi var
Biliyorum

NAZIM DEMİRCİ

Kanka !!! {Sesli} {Mutlaka Dinleyin}

Arkadaşların Uğur Arslan'ın "kanka"üzerine çok güzel bir şiiri ben çok beğendim sizinde beğeneceğinize eminim

Dinlemek İçin Tıkla !!!

Bekleyenler için


Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her sey bana seni hatırlatıyor

Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düsünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün esyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.
Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, Nerdesin?

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevinecegim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım.

Ümit Yaşar Oğuzcan

AkgÜn Akova

ikimiz de biliyoruz
bir çözsem saçlarını
bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan
saatlerin saçları olsaydı sevgilim
bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman
ah sevgilim ne diyecektim ben sana
aç pencereyi ve dışarıya bak
son gecemizde kar altında kuğular

Uf@k BukLeLeR

Deniz kıyısında
bir martıyLa konuşurken görüyormu$
dostLarım sürekLi beni
ben kaptanım çünkü
kağıt gemiLerden emekLi

**Yüreğimdeki Yarasın**

Ulaşamadığım her uzak
Beklediğim her durak sensin
Uzaklarda kaldım senden uzak
Bırakıldım öylece bir köşeye
kimse anlamaz beni
Bu şehrin soğuk kaldırımları anlar
Kimse bilmez yalnızlığımı
Sende bilmezsin
Yine de sen düşünme
Ben ağlarım gecenin kucağında
Yüreğimi de satarım yokluğuna
Sen yeterki nusaybin deme
kanarım...
Yüreğimin son durağı.

Mavi'ye ısmarladı seni gönlüm
Bekleme hakkım olsun diye yalnızlar rıhtımında
Sen yoksun
Ben beklemekten yorgun
Ve kar etmiyor beyhude yakarışlarım.

Şimdi...
Yüreğimin bir ucunda
Kesik bir kol kadar yalnızım
Rüzgarda pervasızca savrulan bir sonbahar yaprağı gibiyim
Üşüyorum...
Durup manasızca boşluğa bakıyorum
Ümitsizce dalıp hayallere
Yüreğimi ısıtan sıcak bakışların olsa diyorum
Buğulu gözlerle bana baksan
Ben öylece hayale dalsam
Ne çare sen yoksun
Ve yaşadığım her an
Seni özlemeye itiyor beni
Ağır geliyor yokluğun

Tek Duamsın Allah'tan

Her ikimizde Sesimizi duymadan , başlayamaz olduk ,
Bazen En güzel icten bir canım diyen sesini duyduğumda
O günkü halini anlıyabiliyorum , bugün , çok pozitifsin ,
Merak etme sensiz burada şımarmıyorum .
Tükettiğim enerjim sadece işime yarıyor ,
Sensiz bol bol çalışıyorum ,
Bir hafta sonumuz daha bitti aşkım
Bu hafta bir kızımız bile oldu adı dila,
Bu arada umay erkek adıymış .
Evimizi yapmaya başladık ,
Bahçeden neden başladık anlayamadım ama .
Önce evden başlamamız gerekirdi ,
Geniş bir bahçemiz var arka tarafta meyve ağaçları ,
Ön tarafta S şeklinde bir havuz , C şeklinde bir bar ,
İki köpeğimiz var biri dalmaçyalı biri boxer ,
Bir tane küçük bir arap atı mız var kahverengi beyaz , parlak tüylü
Bu hafta bayağ çok çalıştık aşkım seninle ,
Bu arada sana kalsa ceylan dan tut bütün hayvanlar gelecekti çiftliğimize,
Hııı unuttum birde salıncağımız var ,
Uçuracaksın beni göklere unutmaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Bu hafta evin bu kadar yeter ,
Küçük detaylarla ilgilenecek bir ömrümüz var aşkım
Şimdi yemeğimi yedim sensiz ,
Boğazımdan geçmedi , sensizlikten değil ,
Boğazlarım acıyor aşkım
Acaba aşkım yemeğini yedim idiye düşündüm ;
Benim karnım tok senin tokmu ;
Ne yersen benim içinde ye aşkım
Ben yiyebiliceğimin %50 fazlasını senin için yiyorum
Sayende biraz kilo aldım
Çantamda bir fıstıklı damak çikolata var , onuda yicem ,
Yarısı senin yarısı benim ,
Gelince görüceksin aşkım ,
Bu arada sen taa oralardan beni şişmanlatmayı becerirken ,
Kendin rejim yapıyormuşsun ,
Gördüm göbişin kalmamış .
Hafta sonu ne yapıcamı bilmiyor gibiyim,
Biliyorsun Annem ?
Sanki İlk hafta sonumu onlardan ayrı geçiriyorumda !
Ne yapacağımı bilemiyor plan yapamıyorum ,
Keşke yanımda olsan , çok isterdim , bunları düşünmeme fırsat vermesen !
Haftaya Pazar seninleyim , İyiki geleceksin ,
Plan yapmama gerek yok , seninle olucam .
Seni çok özledim bitanem
Seninle bir gece geçirmek istiyorum ,
İkinci gecemiz olsun ,
Allahtan bir şeyi 40, kere istersen olurmuş ,
Ben seninle ikinci gecemi geçirmek istiyorum 
Ben seninle ikinci gecemi geçirmek istiyorum

Salah Bİrsel

SALAH BİRSEL


Bandırma da doğdu.İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. İş müfettişliği, kitaplık müdürlüğü gibi görevlerde bulundu.

Şiir kitaplarının yanısıra, değişik türlerde bir çok esere imza attı. Salah Birsel, ironi ve humor özellikleri taşıyan şiirleriyle modern şiirimizi temalar ve dil bakımından demokratlaştırmış, geliştirmiş şairler arasındadır.



BİR ŞAİRİN ÖLÜMÜ

Kimse inanmaz
Benim hafif-makineliyle öldüğüme
Veya ayrıldığıma dünyadan

Benimde başkentte bi odam
Şiir kitaplarım
Üniversitede adım
Ve arkadaşım vardı

Ünüm de olurdu
Yaşasaydım

Oysa Yagmurlar1 Hic Sevmezdim...

Bir sonbahar günü basladı sevgimiz,
Kuruyan cicekler ve dökülen yapraklardı sahidimiz..
Yagmur yagıryodu eylül ayıydı hatırlamazsın
belki ama benim hic aklımdan cıkmadı
o yuzden hep aglarım ben sohbaharlarda...
Neler düsünmemis neler hayal etmemistikki,
seninle gecen günlerim ömrümün en guzel,
hayatımın en renkli günleriydi
Herkez askımızdan bahsediyor, bir sevda masalı
diyordu sevgimiz icin
Bir gün bitecekti biliyorum sonu yoktu bu sevginin,
ama sana doyamadan neden cekip gittin.
Umudumu hayalimi hayatımı tükettin..
Keske hep bahar olsaydı ilk yada son onemli degil yagmur yagsaydı.
Ne kadar coq severdin yagmurları, ıslanmayı
Yagmur altında girmistin hayatıma yagmur dindi sen gittin
Oysa yüregimdeki sızım, sensizlikteki gozyasım sel olmus akıyordu
Her yagmur yagısı benim icin bir umut oluyordu
Belki belki diyordum cıkar tekrar gelir geri
İnsanlara umut olan, herkeslere mutluluk kılan
gunesti seni goturen beni mahveden
Hep yagmur yagsın diye bekledim ama hic yagmur yagmıyordu
Omrumun sonhabar gülü olmustun, hayatımda bir mevsimliktin
Bitmesin istedim hep gecmesin hic sonbahar
Her gün yagan yagmurlara bile razı oldum.
seninle sonbaharı sevdim oysa yagmurları hic sevmezdim.

by_hayLaz

**Susuyorsun...**

Susuyorsun nicedir…
Belirsizlik yakıyor içimi,
Söndüremiyorum…
Sıçradı ateş tüm hücrelerime…
Duman sardı her yanımı,
Nefes alamıyorum…
Verdiğim gül de mi susuyor?
Yoksa anlatıyor mu onu sevdana taşırken,
Heyecanla gülümseyen gözlerimi…

Susuyorsun nicedir…
Ve sen böyle susarken
Bil, ne gündüzüm gündüz,
Bil, ne gecem gecedir…

Sen susuyorsun nicedir…
Ben söndürmek istiyorum
Bu acımasız yangını…
Belki kendimi kandırıyorum,
Ama razıyım, duymak istiyorum,
Haydi söyle bittiğini…

~Seveceksen!~

Seveceksen erkek gibi seveceksin,
'Seni Seviyorum' dediğin zaman,
Gökler gürleyecek,
Şimşekler çakacak,
Yıldırımlar düşecek,
Yağmurlar sel olup önüne çıkan her şeyi sürükleyecek.
Seveceksen böyle sev dostum...

Sen sevdiğin zaman dalgalar yükselmeli,
Denizler kabarmalı,
Fırtınalar boraya,
Boralar tayfuna,
Tayfunlar siklona dönmeli.
Çatılar uçmalı direkler devrilmeli,
Yer gök birbirine girmeli,
Senin sevdiğini herkes böyle bilmeli.
Sevince işte böyle seveceksin...

Devireceksin dağları,
Yıkacaksın kayaları,
Tersine akıtacaksın nehirleri,
Kurutacaksın gölleri.
Sevince işte böyle seveceksin...

Sevince, biraz da kadınına göre seveceksin...
Kimi zaman zarif,
Kimi duygulu,
Kimi zaman bencil ve hoyrat,
Kimi zaman bir külhan gibi seveceksin,
Ağzını açtığın zaman ana – avrat düz gideceksin,
Sövdüğün zaman yedi sülalesini ip gibi dizeceksin,
Sevdiğin zaman öyle bir seveceksin ki...
Kendin bile korkacaksın sevginden,
Dehşete düşeceksin ürkeceksin kendi sesinden.
Seveceksen işte böyle seveceksin..

~Yapma...~

Bari sen yapma,
gözyasim sen akma,
neler görecegiz daha,
düse kalka bu yolda,
birak gitsin tutma,
sahip cikamiyorsa sevdasina,
sevseydi gitmezdi unutma,
hadi artik kendini topla,
aglamak yakismaz sana!..

Cok mu seviyordu sanki,
sevseydi gidermiydi,
böyle terk edermiydi,
sevmemis senin gibi,
yetmemis yüregi,
o'nun sevgisi sözdeydi,
niye agliyorsun sanki,
o'na deger mi,
Sevememis iste adam gibi,
buraya kadar mis demek ki!..

Niye canim, niye acirsin,
niye yüregim, niye yanarsin,
O giderken ardina bile bakmasin
sen ugruna kan akitmayi göze alirsin,
kendine gel artik,
degermi o'na sanirsin,
bundan sonra tek damla gözyasin akmasin,
canin acimasin,
yüregin yanmasin,
varsin onsuz kalasin!..[/

Kalp Ağrısı

Kalp Ağrısı

İşte yine başbaşayız içimin acısı
yine birlikteyiz
ver elini
sus ve ne olur incitme beni

Ey kalbimin ağrısı
ver elini
çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce
bu karanlık ve uğultulu ormandan

İçimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım
işte yine başbaşayız
ver elini
sus ve ne olur incitme beni

Cezmi ERSÖZ

Senin Neyine Yanayim ?!

Sana hic bir sey söylemek istemiyorum. Bütün sözcükler yetersiz !
Hic bir sey yazmak istemiyorum.
Engin denizlerde kulac attigim, üstüme gökkusagini kusandigim bu ask yalanmis !
Simdi karanlik sularda boguluyorum. Gökyüzü kursun gibi agir.
Ne yana dönsem yalan.
Gülüsler yalan, vaatler yalan, Insanlar yalan.
Ben seni mi sevdim ?!
Senin gözlerinle mi baktim dünyaya ?!
Senin ellerinle mi çiçek derledim ?!
Sevincti, askti gögsüme bastim.
Kocaman bir yalani seninle mi yasadim ?!

Gözlerine baktigim zaman cennet bahçesine gecerdim.
Bir aldatmacaymis, kötü bir rüya.
Kötülügün bile bir yüzü vardir, bir görünüsü, ama en beteri buymus !
bu aldatmaca. Bir masal olsaydin raziydim, bir siir olsaydin,
alir saklardim. Güzel bir yüz kalirdi senden geriye, hos bir ani.
kimsenin dokunamiyacagi bir tarih.
Ama hiçbir sey kalmadi ! Bir yoklugu varsaymisim.
Bir HIC’e sarilmisim. Cölde serap bile degilsin. Serabin gizli isigi vardir.
Sen isigi yutan karanlik, bir kör kuyu.
Ben kör kuyularda kaynak suyu aramisim.

Nasil olsa biterdi bu ask. Ama unutulmaz bir hatira, gençligin en güzel anisi olarak kalsaydi.
Sen hic bir seyin degerini bilmedin. Kökün Cürük, yapragin kül, meyvan zehirmis.
Ben seni askin yerine koymus aldanmisim. Kabahat sende degil, ben insan tanimamisim.

Sana karsi öfke duymuyorum, kirgin degilim, kizgin degilim.
Cünkü sen zaten yokmussun. Asil kizilacak kisi benim !
Kücücük bir toz tanesini bir mücevher sanmisim. Senin ihanetin bana koymadi !
Beni kahreden, beni yok eden, beni 1ooo pisman eden tek sey, bir ask yaratmis tek basina yasamisim.
Sen zaten yokmussun ki, senin neyine yanayim ?!

...:::İsatanbul:::...

Allah allah nidaları ile aldık seni

Yüreğimize sultan yaptık

Gözümüz gibi baktık sana

Her tatilde yanında olduk

Bir an bile ayrılmadık

Sen vardın hep

İçtiğimiz çayın sohbetinde

Kurduğumuz hayallerin içeriğinde

Tutuğumuz balığın kokusunda

Ne oldu sana İstanbul’um

Neden karardın sarardın

Neden bakmazsın yüzümüze

Neden gülmezsin

Neden düşündürmezsin

Nereye gitti balıklar

Nereye gitti o haşmetli havan

Getirin bana İstanbul’umu

Verin onu bana

Surlarda inler şehitlerin sesleri senin için

Götürdü seni buralardan

İçi dışı körelmiş gemiler

İçi dışı körelmiş insanlar

Verin benim canımı

Verin benim İstanbul’umu

Bir İstanbul daha olamaz

Murathan MUNGAN

Murathan MUNGAN

1955 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaöğrenimini Mardin Lisesi'nde, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde tamamladı. Devlet tiyatrolarında Dramaturg olarak çalıştı. İlk oyunu Mahmud ile Yezida ile Türkiye İş Bankası'nın açtığı yarışmada ikicilik ödülü alan Murathan MUNGAN, Sahtiyan adlı şiiri ile de Gösteri dergisinin 1981 Şiir Yarışması'nda birincilik ödülü kazandı. Taziye oyununun 1984'te sahnelenmesi nedeniyle, Ankara Sanat Kurumu'nca M.Baydın'la birlikte yılın en iyi oyun yazarı seçildi. Hedda Gabler Dile Bir Kadın öyküsü ile Haldun Taner Öykü Ödülü'nü Nedim Gürsel'le birlikte aldı. (1987).


BİS


Maske ölmek isteğidir sevgilim
takma yüzlerle yaşamak kendi tarihimizi
büyük kopmalar gerekiyor büyük hayatlar için
Kötülük her çağda din değiştiriyor
unutmanın borçları ödeniyor
ruhun imkanları adına
Kundakçı laser yakıyor jeneriği
Şairler gibi sözcüklere tapıyoruz bu dilsiz dünyada
anlam ve kelimelerin içinde bulunduğu koma
prova ediyor başka yüzyılların aynalarında
her kip kullanım hattında buruşuyor
aşk yoksa ölüm de yok
boşlukta kenetlenen ilk buluşma
çekimine girdiğimiz
tarihin parçalayamadığı çekirdek
Hiçbir oyun sonuna kadar masum kalmaz
bunce reel yaşanırken cinnetin enkazı
Metropoller hem İhtilal hem Devlet
el değmeden ayıklanmış ruhun bütün kanalları yayına hazır
oysa dehşet yatıyor derinliklerimizde
dans bittiğinde birimiz ölecek
Gümüş Kurşun hangisine sıkılmalı?
geniş tut bu dansın adımlarını
içimdeki demir kelebek
başkalarının gözlerini kamaştıran
savaş boyalarıdır imgenin dolaşımında
bulmaca kayıtlarına Siyah Kare
hikayeler kendi yasalarının içinden geçtikçe
kramp içindesiniz
yaygın vahşet günlük ölüm over dose

Benim Hiç Senim Olmamış Gibi!..

Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık,
sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak
aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç
satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak,
boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim.
Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin,
haykırabilir miyim şimdi korkaklığını.
Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı,
artık sahiplenilmeyecek olmanın
burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin,
susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ...?

Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin,
dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı.
Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim.
Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık,
yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer,
zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için.
Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni
yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan
her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına.
Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı,
yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım.
Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim.
Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı
hatta sana hak verebilmeliyim.
Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni
ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için.
Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış,
sanki bizi hiç yaşamamışız,
sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış
ve sonra yarım bırakmışız gibi.

Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti,
Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan,
Sanki benim hiç senim olmamış gibi...

Semih Tanrıver

Abdurrahim Karakoç Şiirleri

Ay ışığı pencereden girende
Senden yana hayal kurmak ne güzel
Ya bir otobüste ya bir trende
Gurbet ilden sana varmak ne güzel

Aşkın mayasını senden alıp ta,
Şekillendim sevda denen kalıpta
Evinizin kapısını çalıp ta,
İlk çıkandan seni sormak ne güzel

Umudu yoksula bol verir Hüda
Bin tohuma can var bir damla suda
Gerek uyanık ol gerek uykuda
Benden bakıp seni görmek ne güzel

Kurumadan daha yolculuk teri
Gel diye yanına çağırsan beni
Bırakıp bir yana gamı kederi
Doya doya seni sarmak ne güzel

Aşk deyince anlattığı her şeydir
Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir.
Azraile can vermesi zor şeydir
Sen istersen sana vermek ne güzel.

.Abdurrahim Karakoç

Özdemİr Asaf

ÖZDEMİR ASAF

Asıl adı Halit Özdemir Arun'dur. 1923 yılında Ankara'da doğdu, 29 Ocak 1981 tarihinde İstanbul'da öldü. Galatasaray ve Kabataş liselerinde tamamladığı ortaöğreniminin ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, İktisat Fakültesi'nde , Gazetecilik Enstitüsü'nde yüksek öğrenim gördü. Gazetecilik, çevirmenlik, matbaacılık yaptı.

Kısa, özlü söyleyişlerin yer aldığı, humor içeren düşündürücü özgün şiirleriyle tanındı. Karşıtlıkları, benzerlikleri, çağrışımları kullanarak söz ve sözcük oyunlarına dayalı şiirlerinde yaşam görüntülerini, eşyayı, izlenimleri soyutlaştırır; dokunaklılık yüklü şiirlerinde sevgi, anılar, yalnızlık, ölüm başlıca konulardır.


Yalnızlık paylaşılmaz.
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.






AŞK
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.