26 Mayıs 2007 Cumartesi

Yalniz' In Durumlari

Sen herşeyi süpürebilirsin; sonbaharı süpüremezsin,
Yalnızsa, sürekli bir sonbaharı süpürür hep.. Düşünemezsin.

Yanar sobasında yalnız'ın üşüyen bakışları.
Lambasında karınlığa dönük bir ışık titrer sönük-sönük.
Penceresi dışına kapanmıştır, kapısı içine örtük.

Yalnız, bin yıl yaşar kendini bir an'da.

Yalnız'ın nesi var, nesi yoksa tümü birdenbire'dir.

Yalnız, bir ordudur kendi çölünde..
Sonsuz savaşlarında hep yener, kendi ordusunu.

Yalnız'ın sakladığı bir şey vardır;
Boyuna yerini değiştirir, boyuna onu arar... Biri bulsa diye.

Yalnız, hem bilgesi, hem delisidir kendi dünyasının.
Ayrıca; hem efendisi, hem kölesidir kendisinin.
Tadını çıkaramaz görece'siz dünyasında hiçbirisinin.

Yalnız, sürekli dinleyendir söylenmemiş bir sözü.

Sözünde durması yalnız'ın yalancılığıdır kendisine..
Hep yüzüne vurur utancı. O yüzden gözlerini kaçırır gözlerinden.

Yalnız'ın odasında ikinci bir yalnızlıktır ayna.

Yalnız, hep uyanır ikinci uykusuna.

Yalnız, kendi ben'inin sen'idir.

Bir sözde saklanmış bir yalanı, bir gözde okuduğundan
bakmaz kendi gözlerine bile.

Her susadığında o, kendi çölündedir.

Kendi öyküsünü ne anlatabilen, ne de dinleyebilen.
Kendi türküsünü ne yazabilen, ne söyleyebilen.

Bir zamanlar güldüğünü anımsar da...
Yoğurur hüzün'ün çamurunu avuçlarında.

Yalnız, aranan tek görgü tanığıdır
yargılanmasında kendi davasının..
Her duruşması ertelenir kavgasının.

Yalnız, hem kaptanı, hem de tek
yolcusudur bakmakta olan gemisinin..
Onun için ne sonuncu ayrılabilir gemisinden, ne de ilkin.

Yalnız'ın adı okunduğunda okulda ya da yaşamda..
Kimse, 'burda' deyemez.. Ama yok da..

Uykunun duvarında başladı..
Önceleri bir toz gölgesi sanki; sonra bir yumak yün gibi.
Ama şimdi iyice görüyor örümceğin ağını gün gibi.

Yalnız, duymuş olduğunun sağırı, görmüş olduğunun körüdür..
Ölür, ölür öldürür.. Öldürür, öldürür ölür.
Duyduklarını unutur, duyacaklarını düşünür.

Yalnız'ın adına hiç kimse konuşamaz..
O, kendi kendisinin sanığıdır.

Yalnız, önceden sezer sonra olacakları..
Paylaşacak biri vardır; anlatır, anlatır ona olanları, olmayacakları.

Her leke kendisiyle çıkar.

YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ.
PAYLAŞILSA YALNIZLIK OLMAZ.

Özdemir Asaf

AYRILIK BELKi

AYRILIK BELKİ

belki çaresi yok
beni yıkan bu sessizliğin
sessizliğinin
ayrılık demek bu sessizlik
biliyorum
bende susarak gidiyorum
sana vedamı saklamaya çalıştığım
gözyaşlarım ediyor
elveda sevgilim ben gidiyorum
yüreğimde yarım kalan sevgilerle
hafızama kazınan tatlı anılarla
yol aldım yine gidiyorum
belki yine seveceğim
belki sevemem belli olmaz


istesemde sevemem senden sonra
neden diye sorma
nedenler sende gizliydi
ama çözümleri bana bıraktın
soruları da bana sorduttun
cevapları da ben verdim
verdiğim cevaplar yanlışmış
belkilerle doldu hayatım
belki sevdin belki sevmedin
belki ben sevdim belki sevmedim
sevmediysem içim niye hüzünlü giderken
kolay değil niye ayrılık bu şehirden
sevdim mi acaba seni
bilmiyorum
bu sefer de sen belkilerle başbaşa kal
belki dönerim sana
belki dönemem
ama şunu unutma dönsem de dönemesemde
seni asla unutmam
zaten mümkün değil unutmak seni
beni ağlatan ayrılık belki
belkilerime cevap bulunca
dönerim belki ???


kovboy

Ahmet Kutsİ Tecer

Besbelli ölümüm sabahleyindir
İlk ışık korkuyla girerken camdan,
Uzan, başucumda perdeyi indir,
Mum olduğu gibi kalsın akşamdan.



Ahmet Kutsi TECER


1901 yılında Kudüs’te doğdu, 1967 yılında İstanbul’da öldü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bir süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra yönetici olarak Sıvas Milli Eğitim Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı yüksek öğrenim müdürlüğü, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği, Devlet Konservatuarı Müdürlüğü yaptı. 1950 yılında UNESCO Merkez Yönetim Kurulu üyeliği görevinde bulundu; yurda döndükten sonra öğretmenlik ve öğretim görevlisi olarak çalıştı.

Hece ölçüsü ile halkçı anlayışla yazdığı, yurt ve insan sevgisiyle bezeli, duygusal, içten, lirik şiirleriyle tanındı

Fikret KIZILOK

Fikret KIZILOK





BU KALP SENİ UNUTUR MU?

Yıllar geçse de üstünden
Bu kalp seni unutur mu

Kader gibi istemeden
Bu kalp seni unutur mu

Bir hasretlik yüzün vardı
İçimde bir hüzün vardı
Söyleyecek sözün vardı

Bu kalp seni unutur mu
Bu kalp seni unutur mu
Kalbim seni unutur mu

Bir hasretlik yüzün vardı
İçimde bir hüzün vardı
Söyleyecek sözün vardı

Bu kalp seni unutur mu
Bu kalp seni unutur mu
Kalbim seni unutur mu

Anlamı yok tüm sözlerin
Sensiz geçen gecelerin
Yaşanacak senelerin
Bu kalp seni unutur mu

Bambaşka bir halin vardı
Farketmeden beni sardı
Benliğimi benden aldı

Bu kalp seni unutur mu
Bu kalp seni unutur mu
Kalbim seni unutur mu

Bambaşka bir halin vardı
Farketmeden beni sardı
Benliğimi benden aldı

Bu kalp seni unutur mu
Bu kalp seni unutur mu
Kalbim seni unutur mu

Bazen bitti deyip..

Bazen bitti deyip,
sarkilar söyleyip, kahkahalar atip
ve üzerine bir sigara daha yakip,
kendimi kandirdigim cok oldu...
Her seferinde senin dalgan vuruyordu kiyilarima,
her seferinde geminin kaptani sen oluyordun
ya ben kiyida kalmis zavalli biriydim..
Ulasilamzdin sen biliyorum sen en iyisiydin sen en büyüydün..
Ben muhtactim sana degil mi? Ben actim sevgine, susuzdum, deliydim, korkakdim, aptaldim..

Yikilan umutlarim, biten ve hicbir zamani geri gelmeyecek olan duygularim,
hayat ey hayat nerdesin, nefes alamiyorum...
Boguluyorum bak, titriyorum, üsüyorum, agliyorum...
Ben her güne yenik basliyorum...
Bende hic bir zaman günes dogmayacak degil mi?
Ben hep bir yani ezik, bir yani yarali yasayacagim degil mi?
Bana bu cezayi verme, beni affet sevmemeliydim bu kadar,
Bakmamaliydim onun gözlerine, tutmamaliydim onun ellerini,
O büyüktü, o en iyidi ben kimdim, ben kim oluyordum ki?
Zavaliydim degil mi? ac ve sefil, bir yani ezik öteki tarafi yarali...
Sen hakliydin, ben haksizdim?

Bu kadar sevgi neyime benim?
Ben kim oluyordum ki aska sevgiye yüregimi aciyordum?
Ben mutlulgu hakkeden insan degildim ki?
Korkaktim degil mi? ask korkagi?
Kimin yüregini yüceltmeye cesaret edebilirdim ki?
Gülmek bana ne zaman yakismisti?
O kadar uzaklardaydiki, ne zaman siginmisti benim gözlerime,
Ne zaman dilimin ucuna kondu?
Ve neseyle kahkahayla bana gülümsedi?

Kaybettin beni derken aslinda kendimi kaybettigimi,
Unuttum derken aslinda kendimi unuttugumu?
Agliyorum derken aslinda kendime agladigimi
Ve gülerken bana yakismayan o tatli tebbesümler bile bana güldügünü
Evet bana güldüler,
Su halime aciyip, güldüler bana...

Senin adaletin koymadi bana sevgili! ! ! ! ! ! !
Beni mahveden kendi yüregimdi...
Ben seni kaybetmedim ne de sen beni,
Ben, ben kendimi kaybettim...

Cezmİ ErsÖz

CEZMİ ERSÖZ




AŞKTAN NEFES ALAMADIĞIM O YERDE

Çocukluğumun bahçesiydin sen
bütün bilinen mutluluklardan uzakta,
o sarışın akşam üstlerinde,
ıstırabın eşiğinde...
Nefesim sıkıştığında seni sevmekten
ömrünü okurdum o acı neşede,
boşalırdı ağzımdan o kanlı nefes
sonra çok özlendiği için acımasızca talan edilen
her baharda dönerdim oaraya...
O sarışın akşam üstleri
hiç gitmediğim uzaklardan döndüğüm yer olurdu...
Bilinen bütün mutluluklardan uzakta
kalırdım orada,
kalırdım çocukluğumun bahçesinde,
aşktan nefes alamadığım o yerde...

Altay ÖKTEM

Altay ÖKTEM

21 Ocak 1964 tarihinde İstanbul'da doğdu. Salacak'ta şarap içerek büyüdü. Kuleli Askeri Lisesi'ni ve Trakya Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi'ni bitirdi (1990). İstanbul'da hekimlik yapıyor.

Şiirleri Adam Sanat, Dönemeç, Hişt, Milliyet Sanat, Varlık, Yamaç, Yazılı Günler, Yeni Yaprak gibi dergilerde yayımlandı.




AÇIK KALP AMELİYATI


hepimize yeter bu aşk aralık tut kalbini
üşürsen temmuz tut, kar tanesinin
yumuşacık süzülüşü gibidir sevişmek bu kalabalıkta
her aşk biraz yaklaşmaktır kansız bir cinayete
her aşk taslaktır, tasadır belki de
yalnızca 5'i olan bir saate bakıp bakıp
ağlamamaktır, tutmaktır kendini boşalırken bile
kaybolan ya da ne bileyim güpegündüz çalınan
kum saatidir, çingene sesidir, hepsidir.

neşter girdi mi kalp guguklu saatin
ötmesini öğretir zamana; hasrettir zaman
kırılan aynaya. hepimize yeter bu aşk
neşter yetmez ama; tahta bir kazık, kızgın yağ
bir poşet tiner, yeni çekilmiş
ayak tırnağını yalamaktır
kapana uzatmaktır dilini
işlenmemiş suçları itiraf etmektir aşk

herkes birbirine fazla narkoz versin lütfen
rica ederim zorluk çıkarmayın baltaya
korkuluklara saygılı olun mesela, tırmanmayın
direklere neye yarar bu; neye yarar ısıtmak
dün ölen bir kadavrayı mor bir aşk uğruna

açık bırakıp bu kalbi ameliyat masasında
resim yapmalı, deli gibi resim yapmalı
kayıp bir turuncu kokusu var havada

**Sen Yokken büyüyorsun icimde... **

Engeller var önümde sana gelemiyorum
Isigimdin söndün artik göremiyorum
Tut ellimi tut gücüm kalmadi
Sen gittikten sonra günesim dogmadi

Sen gökte bir yildizin söndügünü düsün
Sen yagmurdan sonra günesin gelmedigini düsün
Sen bir bebegi düsün kimsessiz
Birde Beni düsün sensiz

Nefes gibi muhtacim o gözlerine
derinden yaraladin beni sözlerinle
Ne yapsam kendimi toparliyamiyorum
Nereye gitsem heryerde seni görüyorum

Aciyla doldu kalbim yasayamiyorum
Hasretin sardi benligimi dayanamiyorum
Ver Kalbimi ver vazgecemiyorum
Dön gel artik nefes alamiyorum

Bak görmeyeli kac ay oldu
icimdeki sabir kovasi coktandir doldu
Bir umut görsemde uzakta
ellimi uzatamiyorum aslinda cok yakin olsada

Ne yakin nede uzaksin
Ne soguk nede sicaksin
Ne baskalarin nede benimsin
Ama hasret kaldigim Sevdigimsin...

Duygularimi anlatmak zor olsada keske anlasan su satirlarimla...

**Bir tek şeyi unutma**

Kaybeden sen oldun yan için için
Unutmaz demissin sen benim için
Aldandin sevgilim unuttum iste
Sevgisiz yanar mi sevda ocagi
Belliydi bu askin yok olacagi
Söndürdüm içimde o yanardagi
Yarali gönlümü avuttum iste..

Simdi bir kir kahvesinde olsaydik seninle
Yine ayni masada yine ayni kösede
Yeniden düsler kursaydik seninle
Daglar gibi sira sira
Ve yeniden yaratsaydik kendi dünyamizi
Ve de birlikte söyleseydik ikimizde kendi sarkilarimizi
Meydan okuyup ayriliklara
Hem de teslim olmadan
Yillara, yollara, yalanlara..

Simdi bir düsün
Kim itti bizi bu kör olasi ayriliga?
Kim itti bizi bu pismanliklar denizine?
Kim yakti bizi kim?
Hem de sirtimizdan vura vura
Görüyorsun degil mi görüyorsun
Bir ikimiz sigamadik bu koca dünyaya..

Sarkisiz ve sensiz kaldigim nice aksamlar
Gözlerin geçer aklimdan özlemler içinde
Gözlerin bir çigan müzigi güzelliginde
Kirpiklerinde keman, bebeklerinde gitar...

Sevsen gidemezdin sevsen birakamaz
Sevsen çildirirdin seven ne yapmaz
Git bu ateste beni kül etmez yakmaz
Biz ne cehennemler görmüs adamiz

Sevmeyi bilemedin
Sevilmeye hakkin yok
Gün sayip beklemedin
Özlenmeye hakkin yok!
Sevdamla cosmadin ki
Dag deniz asmadin ki
Umutla kosmadin ki
Kavusmaya hakkin yok!

Severken ne kadar büyükse insan
Ayrilirken yine büyük olmali
Ne kadar insafsiz olsa da zaman
Sevenler her zaman bir dost kalmali..

Sevdimse; verdigin yürekle sevdim
Sen açtin bu ufku karsimda sonsuz
Yürüdüm bir yolun sonuna geldim
Yikik, üzgün ve paramparça onsuz

Sensiz diken oldu basimda yastik
Mutlulugu hangi dolaba astik
Odamda ne varsa yüzleri asik
Bu nasil bir duygu bilemiyorum
Kimseye ayrildik diyemiyorum
Adini kim sorsa eziliyorum
Ayrilip gittigin o günden beri

Sensiz bombos koca sehir
Günüm zindan gecem zehir
Kimi görsem akil verir
Nazarinda yokum gibi
Dagilmisim bir kum gibi
Günden güne bir mum gibi
Eriyorum anla bunu..

Seninle zamanlarin en ölmezini yasamistik
En büyük çemberini çizmistik mutlulugun
En genis açilarina aski tasimistik beraberce
Hatirlar misin?

Seninle olmakti bütün dilegim
Anlamadin beni nazli bebegim
Ah benim tas kalplim kapris çiçegim
Bu askin kalbimde kalsa da izi
Yarina götürmek yok sevgimizi
Ayrilik pusuda bekliyor bizi
Ne yazik sevdamiz ipin ucunda...

uykusuz gecelerin
sabahini bana sor
yarim kalan askimin
eyvahini bana sor
bana sor yalnizligi
ayriligi bana sor
mutlulugu bilirsin
mutsuzlugu bana sor.

Unutulmaz anlari vardir hayatin
Islak kirpiklere takilip kalan
Zamana meydan okuyan
Biz de öylesine yasadik seninle
Öylesine sevdik

Unuttun mu diye sorma
Unutamam ceren gözlüm
Sitem edip gönül kirma
Dayanamam ceren gözlüm

Unutmak ne varsa kötülükten yana
Inmek sevilen gözlerin derinligine
Öyle mutlu, öyle sarhos, alabildigine
Bin yil içmek o sulardan kana kana

Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnizligin
Günesi bir kadeh sarap gibi içip
Delicesine sarhos olmak
En güzel tarafi imkansizligin

Umutlarimin mavisini alip gittin
Denizlerimin mavisini çalip gittin
Masmavi dünyama
Simsiyah bir çivi çakip gittin...
Gittin
Ve sen de her yalan gibi
Bittin..

Uçurdun yellere ümitlerimi
Düsürdün dillere çektiklerimi
Soldurdun içimde hayallerimi
Baharin ellere, kisin bana mi?

Terkeden sen oldun niye yanayim
Kanayan kalbini niye sarayim
Sevgilim deyipte nasil anayim
Sen bana dost bile olamadin ki

Tanridir can veren kul ona borçlu
Ben de bu sevdayi sana borçluyum
Bu boynumun borcu bu gönül borcu
Ben bu mutlulugu sana borçluyum

Su anda hiç bir sey mümkün degil.
Su anda her seyden ayri, her seyden uzak
ve her seyden mahrumum ben.
Su anda sadece yalnizlik ve kahir.

Simdi öyle büyük ki beraberligimiz
Nabzin benim bileklerimde vurmakta
Artik bütün kaygilarin ötesindeyiz
Benimle en güzelsin aynalardan uzakta

Simdi en açik renginde gözlerin
Simdi benimlesin tüm kaygilardan uzak
Anlatilmaz bir sey var aramizda hazin
Siir gibi bir sey seninle yasamak

Simdi ellerini görüyorum boslukta çaresiz
Gözlerini görüyorum en aci hüzünlerle dolu
Oysa
Ne kadar yalvarsan da
Ne kadar aglasan da
Artik evet diyemem
Insanlar kendi çizer kaderlerini
Seni affedemem...

şehitname

Vakit gece,
Sana bu mektubu
Ocak’ın on birinde,
24:00 / 01:00 nöbetinde,
Adını bile bilmediğim
Karlı dağların birinde,
“ Su uyur düşman uyumaz “ sessizliğinde
Uzun ve yorgun
Ve bitmek bilmez bir soğuğun
Ve şimdi yalnız olduğum siperden yazıyorum ağabey..

Askerliğimin kırkıncı gününde
Yüreğime sığmayan özlem var içimde
Bu hasret acısı
Dağlara ve sonra taşlara değseydi
Toz olup un gibi ufalanırdı,
Bu hasret sancısı aleme değseydi eğer
Kıyamet şimdiden kopardı,
Giderken, arkamdan sadece bakakalan
Kart postal rengindeki
Yarime selam söyleyin benden,
Dönüşü olmayan bir gidişi
Yüklendim omuzlarıma
Dönmezsem eğer
Kadere isyankarlığınız olmasın
Her insan biraz kaderin mahkumu,
Sizden daha çok merhamet eden Allah var
“Madem O var her şey var”
Elem yok, korku yok, endişe yok
İsyan hiç yok..

Çeyrek asırlık çocukluk yaşadım
Hepsini geride bıraktım gelirken..
Gelip asker oldum, adamdan saydılar,
Bak asker olmuş demedi kimseler
Adam olmuş dediler..

Takvimlerde adı yok bu mevsimin
Bahar değil, kış değil, hazan değil bu gün,
Bu kaçıncı yangındır yükseliyor göklerime
Gözyaşı döküyorum yaşananlar silinsin diye..

Beyaz kefenini boynuna dolamış bu dağlarda
Geceler daha da uzar
Dönüşüm yokuş olur
Hüzündü enseme konan şimdi
Ve efkarlığımı katmerleştir Hakk’a olan borcum,
Ve tekrar tekrar bu uğurda baş vermeyi dilerim,


Sıladan uzaklık gelip çarpar suratıma bazen
Yetimliğim bir taraftan
Anama hasretliğim
Diğer tarafımdan kuşatır beni,
El açıp dua etmeyi annemden öğrendim oysa
Sabrı babamdan
Gözü karalığı sen öğrettin bana ağabey..

Vakit gece,
Sana bu mektubu
Ocak’ın on birinde,
24:00 / 01:00 nöbetinde,
Adını bile bilmediğim
Karlı dağların birinde,
“ Su uyur düşman uyumaz “ sessizliğinde
Uzun ve yorgun
Ve bitmek bilmez bir soğuğun
Ve şimdi yalnız olduğum siperden yazıyorum ağabey..
Duayı annemden, sabrı babamdan
Gözü karalığı senden öğrendim ağabey..
Serzeniş yok
Huzur var bir namlunun ucunda ağabey,
En güzel tarafı da
Öldüğünü bilmemektir şehadet.

Bu Kadar Çabuk Mu TÜkendİk ???

hasretin vurur yüreğime
sensizken her saniye
çekilmez olur
saatler sessizliğinde

bu kadar çabuk mu
tükendik
bu kadar çabuk mu tükendi
sel gibi sevgimiz

yıldırım hızıyla giderken
fırtınalara mı kapıldık
ufak bi rüzgarda
başka yönlere mi dağıldık

bardaktan boşanırcasına mı
yaşadık herşeyi
herşey tükendi mi
bitti mi herşey
harcadık mı bu kadar çabuk
sevgileri

oysa ne baharlar bekliyordu bizi
ufacık bi nisan yağmuru mu dağıttı bizi
ufacık bi söz mü kırdı açılmamış filizleri
oysa tohumunu birlikte ekmiştik bu çiçeklerin
daha açmadan mı soldu
baharı beklemeden mi parçalandı

bu kadar çabuk mu tükendik
bu kadar çabuk mu harcandık
fırtınalara mı kapıldık
başka yönlere mi dağıldık
sen söyle sevgilim
bu sessizliğin çok koyuyor bana
gözyaşlarım yetmez mi
sevgimizi yeniden yeşertmeye ???

kovboy'dan bitanesine

Ahmet HaŞİm

AHMET HAŞİM

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZÛ


Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân;
Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i'lân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet arif şiirler

Akşam Erken İner Mapushaneye
Ahmed Arif

"Erkekçe olsun isterim
Dostluk da, düşmanlık da."

Akşam erken iner mahpushâneye
Ejderha olsa kâr etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun,
Kâr etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpushâneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe
Karşıda duvar dibinde.
Üç dal gece sefâsı,
Üç kök hercai menekşe...

Aynı korkunç sevdâdadır
Gökte bulut, dalda kay'sı.
Başlar koymaya hapislik.
Karanlık can sıkıntısı...
Kürdün Gelini'ni söyler maltada biri
Bense voltadayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu...

Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada.
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz, halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların...

Hırsla çakarım kibriti...
İlk nefeste yarılanır cigaram,
Bir duman alırım, dolu.
Biliyorum, "Sen de mi?" diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpushâneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya...

Ece AYHAN

Ece AYHAN



BİR ELİŞİ TANRISI İÇİN AĞIT

Peki nasıl oldu da hatırladı denizde boğulduğunu
nasıl oldu da peki anlatamıyorum biliyorsun

Öyle ölüme düşkündü ki biyoloji sıfır
bir şarkı yiyor şimdi şapkalarını ******lar eksiliyor

Ama yok ne olur ağlama böyle ama yok
şunun şurasında tramvaysız, çocuk olmak turunç olmak

Kantocu peruz sahiden yaşadı mı patron?

Coşkun Çokyiğit şiirleri...

GİTMESEN OLMAZ MI

Solgun yüzünde bir uçuk tebessüm,
Ayrılık vaktinde, şafak sökerken.
Uzun güne karşı koyamaz göğsüm;
Gitmesen olmaz mı? Daha çok erken!

Bekle biraz, ne olur! Ezan okunsun.
Güneş, usulcacık tüle dokunsun.
Söyle, neden mahmur, baygın, mahzunsun?
Gitmesen olmaz mı? Çok da yorgunsun!

Bir saat çalacak komşu bir evde,
Kumrular uyanıp bir yakın yerde,
Kuşlar ötüşecek pencerelerde...
Akşama yeniden geleceksen de;
Gitmesen olmaz mı?

Bilirmisin

Bİlİrmİsİn

Sen Hayal Kurmayi Bİlİrmİsİn ?
Ya.... Geceler Boyu Uykusuz Kalmayi
Oturup Pencerenİn Kenarina
Bekledİnmİ Sevgİlİnİ?

Yildizlari Seyrederken AĞladiĞin Oldumu
Bİr Yildiz Kayinca Uzattinmi Ellerİnİ
Belkİ Tutarim Dİya Farkinda Olmadan
Sonra BoŞ Kalinca Ellerİn ........

AvuÇlarinin Arasina Alip BaŞini
AĞladinmi Geceler Boyunca
HiÇkira ............ HiÇkira
Belkİ Sen AĞlamasinida Bİlmezsİn

İkİ Damla YaŞ DeĞİldİr AĞlamak
GeÇmİŞİ Ve GeleceĞİ DÜŞÜnmek
Hayal Etmek ....... Anilari YaŞamak
BÜyÜk Bİr Özlem İÇİnde
O KÜÇÜk Resme Sarilmak
İŞte Budur AĞlamak
Ve ............ YalnizliĞi YaŞamak .......

Ömer Hayyam Rubaileri

--------------------------------------------------------------------------------

Benden Muhammed Mustafa'ya saygı selam
Deyin ki hoş görürse bir şey soracak Hayyam,
Neden yüce efendimizin buyruklarında
Ekşi ayran helal da, güzelim şarap haram..?

Ah Tanrı dünyayı yeniden yarataydı
Yaratırken de beni yanında tutaydı
Derdim, ya benim adımı sil defterinden,
Ya da benim dileğimce yarat dünyayı..

Okunu attı mı ölüm, siperler boşuna
O şatafatlar altınlar, gümüşler boşuna
Gördük bütün insan işlerinin iç yüzünü
Tek güzel şey iyilik, ötekiler boşuna..

Dün gece şarap arıyordum şehirde,
Soluk bir gül gördüm bir ocak önünde
Dedim, Ne yaptın da yakıyorlar seni ?
Dedi, Bir kez güleyim dedim çimende..

Bir yürek ki yanmaz, yürek denir mi ona ?
Sevmek haram, yüreğinde ateş olmayana
Bir gününü sevgisiz geçirdinse yazık,
En boş geçen günün o gündür, inan bana..

Ben kendiliğimden var değilim bu varlığımla
Kendim çıkmış değilim elbet bu karanlık yola
Bir başka varlıktan gelmiş bendeki varlık
Ben dediğin kim ola, nerde ne zaman var ola..?

Ey kör, bu gök bu yıldızlar boştur boş..
Bırakta onu bunu, gönlünü hoş tut hoş..
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın o da boştur boş..

Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sen,
Öldüren de sen, yaşatan da sen,
Ben kötüyüm diyelim kimde kabahat
Beni böyle yaratan değilmisin sen..

Aşk bir beladır Tanrı'dan gelme
Halk neden karşı kor Tanrı emrine
Bize herşeyi yaptıran kendi madem
Kulu sorguya çekmenin alemi ne...

Ben kadehten çekmem artık elimi
Tutmam senin kitabını mimberini
Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık
Cehennemde senmi yanarsın iyi, benmi..

Sarhoş oldummu aklım azalır
Ayıldımmı sevincim dağılır
Ne sarhoş ne ayık bir hal var ya
En güzeli öyle yaşamaktır...

Ben şarap içiyorum doğrudur
Aklı olanda beni haklı bulur
İçeceğimi biliyordu Tanrı
İçmesem Tanrı yanılmış olur..

Ey kara cübbeli senin gündüzün gece
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere
Onlar Yaratanın sanatı peşindeler
Seninse aklın abdest bozan şeylerde...

Ben olmayınca bu güller bu selviler yok
Kızıl dudaklar mis kokulu şaraplar yok
Sabahlar akşamlar sevinçler tasalar yok
Ben düşündükçe var dünya ben yok oda yok

Yıkık bir saray bu dünya dedikleri
Gece ve gündüz atlarının durak yeri
Yüz Cemşit'den arda kalmış bir dünya bu
Yüz Behram kendinin sanmış bu gökleri.

Kul olup o güzele birden,
Koptuk her bağdan, her tövbeden
Herkes koyu Müslüman döner
Biz putperest döndük Kabe'den

Meyhanede abdest şarapla alınır ancak
Mümkün mü kara yazıyı aka çevirmek ?
Perdemiz öylesine yırtılmış ki bizim,
Onarılmaz artık ne kadar yamalasak

Gelip de eskiyenler, yeni gelenler
Hepsi gider bugün yarın, birer birer,
Kimselere kalmamış bu eski dünya
Kimi gitti gider, kimi geldi gider

Ben hangi şarapla sarhoş olursam olurum
Ateşe puta neye taparsam taparım,
Herkes bir türlü görmek istiyor beni
Ben kendimi ne türlü yaparsam yaparım

Şarap küpü önüne serdik seccademizi
Şarap yakutuyla adam ettik kendimizi,
Umudumuz, meyhanede yeniden bulmak
Camide, medresede yiten günlerimizi..

Rintlerin yolunda kendini unut,
Namazın orucun kökünü kurut,
Öğütlerin iyisini Hayyam'dan işit,
Şarap iç, yol kesme, yoksulları tut..

Hayyam, şarap iç, sarhoş olmak ne hoş,
Sevgilin de varsa, sarılmak ne hoş,
Er geç sonu yokluk madem bu dünyanın
Yok say kendini, bak var olmak ne hoş !

Bu dünya kimseye kalmaz bilesin,
Er geç kuyusunu kazar herkesin.
Tut ki Nuh kadar yaşadın zor bela
Sonunda yok olacak değilmisin..?

Tanrı gülüşünle öfkeni almış senin,
Birinden cennet yapmış, birinden cehennem.
Sen cennetimsin benim, ben senin uslu kulun,
Açılsın kapıları bana cennetimin !

Feleğin çarkı dönmeyecek madem muradımca,
Gökler ha yedi kat olmuş, ha sekiz bana ne ?
Ölüm bütün isteklerimi yok ettikten sonra
Ha dağda kurt yemiş beni, ha mezarda karınca.

Günahlarım çok olmasına çoktur benim,
Ama dinsizler gibi umutsuz değilim,
Cennet cehennem umurumda değilse de
Ötede hem şarap olacak, hem de sevgilim.

Gül verme istersen diken yeter bize
Işık da vermezsen, ateş yeter bize,
Hırka, tekke, post, most olmasa da olur,
Kilise çanları bile yeter bize.

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftır yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler.

Felek doğruyu eğriyi tartaydı
Her işine güzel demek kolaydı
Böyle mi yaşardı iyiler dünyada,
Evrenin özü doğruluk olaydı ?

Bayram geldi işimiz iştir bu aralık
Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık
Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi
Oruç gemi ağızlarından çıkar yazık.

Yarım somunun varmı, bir ufak da evin ?
Kimselerin kulu kölesi değilmisin ?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya
Keyfine bak, en hoş dünyası olan sensin..

Tanrı cenette şarap içeceksin der,
Aynı Tanrı şarabı nasıl haram eder ?
Hamza bir Arab'ın devesini öldürmüş,
Şarabı yalnız ona haram etmiş Peygamber..

Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin
Tekkede manastırda eremezsin
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin..

Putların, Kabenin istediği, kölelik
Çanların, ezanların dilediği, kölelik
Mihraptı, kiliseydi, tesbihti, salipti
Nedir bu hepsinin özlediği kölelik..

Güçlü olduğuna inandırdın beni
Bol bol da verdin bana vereceklerini
Yüz yıl günah işleyip bilmek isterim
Günahlar mı büyük senin rahmetin mi..?

Yerin üstüne baktım, uykuya dalmışlar
Altına baktım çürüyüp toprak olmuşlar
Yokluk ovasında başka ne var ki zaten
Daha gelmemişler var, gelip gitmişler var.

Hayyam günahın var diye tasalanma
Bunun için dertlere düşmek boşuna
Günah olacak ki Tanrı bağışlasın
Rahmet neye yarar günah olmayınca..

Yüreğinde sıkıntı varsa esrar iç
Ya da bir kaç kadeh gül renkli şarap iç..
Onu içmem bunu içmem der durursun
Ahmak herif git zıkkımın pekini iç..

Kalk kalk, çalgılara çalgı katalım gitsin
Adımızı kötüye çıkartalım gitsin
Sofuluk şişesini çalalım taşa,
Seccadeyi bir kadehe satalım gitsin..

Benim yasam artık şarap çalgı, eğlenti,
Dinim dinsizlik, bıraktım her ibadeti
Nişanlım dünyaya, Ne çeyiz istersin, dedim
Çeyizim senin gamsız yüreğindir dedi..

Seccadeye tapanlar eşek değildir de nedirler ?
Küfelerle riya çamuru yüklenir gezerler
İşin kötüsü, din perdesi arkasında bunlar,
Müslüman geçinirken gavurdan beterdirler..

Barış istemiyorsa Felek, işte savaş,
İster serseri deyin bana ister ayyaş
İşte şarap duruyor ortada kıpkızıl
İçmeyen taşa çalsın başını, işte taş..

Sen içmiyorsan içenleri kınama bari,
Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri
Şarap içmem diye övünüyorsun ama
Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki..

Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam
Ben haramı helali karıştırmam
Seninle içilen şarap helaldir,
Sensiz içtiğimiz su bile haram..

Meyhanede kendini bilenler bulunur
Bilmeyeni ayırmak da kolay olur.
Yıkılsın bilgisizlik yuvası medrese
Oradan kendini bilip de çıkan hiç yoktur..
Rubailer'den Seçmeler

Yaşamın sırlarını bileydin
Ölümünde sırlarını çözerdin
Bugün aklın var birşey bildiğin yok
Yarın akılsız neyi bileceksin

Varmı dünyada günah işlemeyen söyle
Yaşanırmı hiç günah işlemeden söyle
Bana kötü deyip kötülük edeceksen
Yüce Tanrı ne farkın kalır benden söyle

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka tespih post seccade güzel
Ama Tanrı kanarmı bunlara

Felek ne cömert şu aşağılık insanlara
Han hamam dolap değirmen hep onlara
Kendini satmayana adam demezler
Sen gelde yuh çekme böyle dünyaya

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler
Binbir derde düşer canlarından bezerler
Öyleyken ne tuhaftır yinede övünür
Onlar gibi olmayana adam demezler

Beni özene bezene yaratan kim, sen
Yolumuda çizmişsin önceden
Madem bana günah işleten sen
Nedir öyleyse o cennet cehennem..

Dünyada akla değer veren yok madem
Aklı az olanın parası çok madem
Getir şarabı alsın aklımızı
Belki bizi böyle beğenir el alem..

Ferman sende ama güzel yaşamak bizde
Senden ayığız biz sarhoş halimizle
Sen insan kanı içersin biz üzüm kanı
İnsaf be sultanım kötülük hangimizde

Adam olduysan hesap ver kendine
Getirdiğin ne, götüreceğin ne
Şarap içersem ölürüm diyorsun
İçsende öleceksin içmesende

Ben ne camiye yararım ne havraya
Bir başka hamur benimki bir başka maya
Yoksul gavur çirkin ****** gibiyim
Ne din umurumda ne cennet ne dünya

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta kuklalarda biz
Oyuna çıkıyoruz birer ikişer
Bittimi oyun sandıktayız hepimiz

Cennete huriler varmış kara gözlü
İçkininde ordaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda şarap bir yanda sevgili

Sen sofusun hep dinden dem vurursun
Banada sapık dinsiz der durursun
Peki ben ne görünüyorsam o'yum
Ya sen ne görünüyorsan o musun

Bir elde kadeh bir elde Kuran
Bir helaldir işimiz bir haram
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kafiriz ne tam Müslüman..

Kim görmüş o cenneti cehennemi
Kim gitmişte getirmiş haberini
Kimselerin bilmediği bir dünya
Korkulmaya özlenmeye değermi..

Neredesin, sana başkaldırmışım işte
Karanlık içindeyim ışığın nerede
Cenneti ibadetle kazanacaksam
Senin ne cömertliğin kalır bu işte...

Sensiz camide namazda işim ne
Seninle buluşma yerim meyhane
Benim sevmemde böyle yüce Tanrı
İstersen kaldır at cehennemine

Sen içmiyorsan içenleri kınama bari
Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri
Şarap içmem diye övünüyorsun ama
Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki..

Bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben
Şaşkınlıktan başka birşeyim artmadı yaşarken
Kendi isteğimlede gidiyor değilim şimdi
Niye geldik niye gidiyoruz bilmeden..

Dünya üç beş bilgisizin elinde
Onlarca her bilgi kendilerinde.
Üzülme, eşek eşeği beğenir
Hayır var sana kötü demelerinde..

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz,
Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz..
Oyuna çıkıyoruz birer ikişer
Bittimi oyun sandıktayız hepimiz..

Ramazan ayı bu yılda geldi yine
Vurdu bu kağıyı aklın bileğine
Tanrım şu halka bir gaflet verde bari
Ramazanı Şevval sansınlar bu sene

En büyük söz denen Kuran bile
Arada bir okunur besmeleyle
Kadehte ise öyle bir ayet var ki
Okur insan her zaman her yerde

Aklı olan paraya değer vermez
Ama parasız dünya da çekilmez,
Eli boş menekşe boynunu büker
Gül altın kasede gülmezlik etmez

Bir damla şarap Tus saraylarına bedel
Keykubad'ın Keykavus'un tahtından güzel
Sabaha karşı aşıkların iniltisi
İki yüzlü softanın ezanından güzel

Biz hırkadan sonra küpe gelmişiz
Kıp kızıl şarapla abdest almışız
Medresede kaybettiğimiz ömrü
Meyhanede aramaktır işimiz

Bir nakıştır varlığımız senin çizdiğin
Şaşılası neler nelerle bezediğin
Kendimi düzeltmek benim ne haddime
Beni potadan böyle döken sensin.

Gökleri yarıp darma dağın ettiğin gün
Pırıl pırıl yıldızları kararttığın gün
Sen sorguya çekmeden ben sana soracağım
Ey Tanrı, hangi günahım için beni öldürdün ?

Bu dünyadan başka dünya yok arama,
Senden benden başka düşünen yok arama !
Vaz geç ötelerden yorma kendini
O var sandığın şey yok mu, o yok arama..!

Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkanlar bu konaklar ?
Ev mi dayanır bu sel yatağına ?
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar ?

Dünya ne verdi sana, hep dert hep dert,
Güzel canın da bir gün uçar elbet
Torağında yeşillikler bitmeden
Uzan yeşilliğe, gününü gün et.

Gökte bir öküz varmış adı Pervin,
Bir öküz de altındaymış yerin.
Sen asıl iki öküz arasında
Tepişmesine bak şu eşeklerin..

Ne bilginler geldi, neler buldular
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar..
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı ?
Birer masal söyleyip uyuya kaldılar.

Bir sır daha var çözdüklerimizden başka
Bir ışık daha var bu ışıklardan başka
Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye
Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka.

Bir damla şarap ver Çin senin olsun
Bir yudumu bütün dinlerden üstün
Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş
O acıya bütün tatlılar feda olsun..

Varlık yokluk derdini aklından sil,
Bırak öteleri de kendini bil.
Doldur şarabı geniş bir nefes al,
Kaç nefes alacağın belli değil.

Yüce Varlık bize bir bedeb verince
Sevmesini öğretti her şeyden önce
Sonra şu delik deşik yüreğimize
Mana incileri sakladı binlerce..

Niceleri geldi, neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi ?
O gidenler de hep senin gibiydiler..

Sen bu dünyanın sırlarına eremezsin
Erenlerin dilini de söktüremezsin
İyisi mi al şarabı, cennet et bu dünyayı,
Öbür cennete ya girer ya giremezsin..

İnsan son nefese hazır gerekmiş
Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş
Biz her an şarap ve sevgili ileyiz
Böylece dirilirsek işimiz iş..

Açılmaz kapıları açmanız mı gerek ?
Dünyada insanca yaşamanız mı gerek ?
Bırakın öyleyse iki dünyayı birden
Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek..

Dün özledim de seni coştum birden bire,
Çıktım senin yerin dedikleri göklere.
Bir ses yükseldi ta yukarda yıldızlardan
Gafil dedi, bizde sandığın Tanrı sende..

Bir testi aldım çarşıdan ucuza,
Gizli gizli neler anlattı bana
Bir şahdım dedi, altın kupam vardı
Şimdi neyim, testi oldum şaraba..

Ne yazık pişmiş ekmek çiğlerin elinde,
Ne yazık çeşmeler cimrilerin elinde
O canım Türk güzeli kömür gözleriyle
Çaylakların, uğruların, eğrilerin elinde..

Yaşamak elindeyken bugüne bugün,
Ne diye bırakır, yarını düşünürsün ?
Geçmiş gelecek kuru sevda bütün bunlar
Kadrini bilmeğe bak avucundaki ömrün

Gençlik bir kitaptı okuduk bitti,
Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
Hani sevincin o cıvıl cıvıl kuş ?
Nasıl ne zaman geldi, nasıl gitti ?

Yerleri yapmış, gökleri kurmuşsun ama,
Sensin bunca gönülleri yakıp yıkan da
Ne kızıl dudakları, ne altın saçları
Atmışın süprüntüler gibi kara toprağa

Biz aşka tapanlarız, Müslüman değil
Cılız karıncalarız, Süleyman değil,
Biz eskiler giyen benzi soluklarız
Pazarda sırma satan bezirgan değil..

Bir rint gördüm, binmiş dünya denen kır ata,
Aldırmıyor dine, İslam'a Şeriat'a,
Ne hak dinliyor ne hakikat, ne marifet
Gelmiş mi böylesi kahraman kainata ?

Seni kuru softaların softası seni
Seni cehenneme kömür olası seni
Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana ?
Hakka akıl öğretmek senin haddine mi ?

Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten
Daha güzeldir bir insanı sevindirmen
Bin kulu azat edenden daha büyüktür
Bir hür insanı iyilikle kul edebilen

Şarabın adı kötüye çıkmış kendi hoş,
Hele bir güzelle içersen daha bir hoş
Harammış şarap, olsun bana göre hava hoş
Hem bana sorarsan, haram olan her şey hoş..

Tekkede, medresede, manastırda, kilisede
Bir cennet cehennem kaygısıdır sürüp gitmede
Oysa yüce varlığın sırlarına eren kişi
Bunların tohumunu uğratmaz düşüncesine

Gerçeği bilemeyiz madem, ne yapsak boş
Ömür boyu kuşku içinde kalmak mı hoş
Aklın varsa kadehi bırakma elden
Bu karanlıkta ha ayık olmuşsun, ha sarhoş

Bu çürük temelli kubbede neyiz ki biz..?
Tasta delik arayan karıncalar gibiyiz.
Ne korku ne umut kapılarını bilen
Şaşkın gözü bağlı, avanak öküzleriz..

Şarabım, kasem, sevgilim, bir de çimen
Bırak bana bunları, al cenneti sen.
Cennetmiş, cehennemmiş, kuru laf bunlar
Kim gitmiş cehenneme, kim dönmüş cenetten ?

Lanet oLsun, Kadinim iste !

........ !

Sonbahardayım Gene.

Sonbahardayım gene
Dökülen yaprakların kalbinde
Derinlerdeyim gene
Yanlızlığımın sessizliğinde

Çok denedim bu sefer söz dedim
Yeni bir başlangıç bu yok oluş diye
Olmadı bir türlü yapamadım
Cok ugrastım unutmak için atamadım seni
Hep soylerim dedim hissettiklerimi,yok hayır bu sefer olmadı
Sen bana anlatınca herşeyi,sustum sadece gözyaşlarım konuştu
Görmedin o gözyaşlarindaki sana olan sevgimi
Bitirdin bendeki seni tek bir sözde

Simdi tekrar diyorum kendime söz diye
Açmıcam kalbimi,Gömücem Herşeyi
Tek bir boş yer bırakıcam kalbimde,sonunda gömücem kendimi sessizliğimde..





o anki düşüncelerimle yazdım,sonradan hicbir yerını değistirmedım yazının,eksikliklerıyle yanlıslarıyla bu sekılde dogal kalsın daha iyi.yazarkende beyaz önlük-son defayı dinliyodum defalarca...

Ahmet erhan iki şiir

HAYIR HAYIR HAYIR HAYIR




Hayır hayır hayır hayır

Gökyüzünde bir çapak gibi duruyorken güneş

Evlerde oturmak bana göre değil

Elimde pergeller, gönyeler, iletkiler

Bir gülün hacmini ölçmeye kalktım

Yanıldığım kesin

Yenildiğim belli değil

Hayır hayır hayır hayır

Bütün şiirlerimi odanın duvarına astım

Ağzım kurudu tükürmekten

Ömrümü cm2'lere böldüm de bir türlü anılarımı yazamadım



Sarı peruka takmış bir acı

Sokaklarda sürtüyor boyuna, barlarda benim adıma beş tek bir duble konuşuyor

Ancak ölümle diyor, ancak ölümle sağalır yara

Cebimde jeton var, uluslararası



Sylvia Plath'ı arıyorum, mezarında buluyorum konyağını yudumlarken

Bana daha bir incelmiş, ne bileyim daha bir güzelleşmiş gibi geliyor

Thank you very much! diyorum ve jetonumun soluğu tükeniyor

Cüzdanımda mor bir biletten başka bir şey yok

Gecenin son otobüsü çoktan gitti

Durdum ardından baktım

Güneşi sabah sabah burnunu karıştırırken yakaladım

Ay ağlıyordu ve bilmem kaç milyonuncu kez öldüğünü sanıyordu

Parkta çükünden su fışkıran o tuhaf melek heykelinin önünde yüzümü yıkadım

Kar yağıyordu usul usul

Hayır hayır hayır hayır

Paltomun yakasını bir daha kaldırdım, atgözlüğü gibi

Yalnızca önümü görmek istiyorum artık



Kızılay'dan Ulus'a doğru yürürken yolda Pink Floyd için üç şarkı sözü yazdım

Küllerini suyla yoğurup bir hamur yapmak istedimse de boşuna

Doymadı karnım

Radikal takılıyorum son günlerde

Ultra-yalnızlık sokağından geçtiğimden beri

Dün annemin aynasına bir boyunbağı astım

Ve üstüne yapıştırdım on yıl önceki resmimi

Bu kadar bendeki nostalji

Hayır hayır hayır hayır

İpsizin biriyim, doğru

Kendime oniki formalık kara bir defter aldım

Oturdum sarı şiirler yazdım

Artık bana kim inanır

Güneş ve ay yerli yerinde duruyorken

Ve ben sonsuza dek kova burcunun çocuğu

Sanki bir yağmur yağsa oluklardan gök boşanır

Yüzüme öyle dönüp dönüp bakma

Bana artık herşey yakışır

Terzim dünya çünkü, o ki kimlere neleri yakıştırdı

günlerini ölüme teğelledi

ölümlerini unutuşa kopçaladı



Hayır hayır hayır hayır

Duymak istemiyorum artık tek sözcük bile

Niye ben, neden, böyle mi olmalıydı

Aklımı her hafta temizleyiciye vermek

Aç karnına yuvarlamak binlerce birayı

Niye ellerim ceplerimde hala

Niye bir yumruk durumunda değil

Dünyada bir tek insanın bile

Kuracağı bir şeyler vardır

Hayır yaşam hayır ölüm hayır su hayır toprak

Hayır hayır hayır hayır

Çok mürekkep yaladım

ama tükürüyorum burada hepsini



Bütün sözcüklerini

Okuduğum kitapların

Yazdıklarımınsa arasından bilmem ne kalır

Aynalarda her sabah her sabah

O cam kırıklarından oluşmuş yüzü görmekten bıktım

Hiç değilse elişi kağıtlarım olsaydı

İpsiz uçurtmalarım

Göğe fırlatılan bir naylon tabak gibiyim

Ve kendi kollarıma atılıyorum her keresinde

Hayır yalnızlık hayır kimsesizlik hayır sıla hayır gurbet

Hayır hayır hayır hayır

Gezinip dururum yıllardır

Koltuğumun altında

Radarlardan kurtulmuş üç beş kitap

İyi demlenmemiş bir çay gibi kaldım

Kırdım dolduğum tüm fincanları

Bana iyilik edenlerin yüzüne tükürdüm

Ve sevdim düşmanlarımı

(Atılan güller solar, geride hep taşlar kalır)

Hayır hayır hayır hayır

Ne saptan yanayım şimdi ne de baltadan

Kırdığım ceviz sayısı kırkı geçmedi daha

Ama hiç değilse az kaldı

Hele bir geçsin

Olurum iyi bir aile babası

Hayır akşam hayır yol hayır otobüs hayır ev

Hayır hayır hayır hayır



Ölüm ki ancak bir başka ölümle yıkanır

Teneşirler bu yüzden hep beyaz kalır

Kandan, pıhtılaşmış kandan bir anıt yükseliyor önümde

Gece artık bütün günü içeriyor

Ve ben umutsuzluk hakkımı elimde tutmak için

Bir sürü saçmalık yapıyorum

Bay garson, sizden özür diliyorum

Dmek saat 0.2, demek ki servis çoktan kapandı

Bahşişin güneş olsun iyi mi

Hayır hayır hayır hayır

Toprakta yaralar açıyor her damla yağmur

Kovulacak bir kapı daha bulmak için

Yangın merdivenlerine tırmanıyorum ben

Annem niye böyle uzakta oturuyor

Ve otobüsler niye bu kadar erken

Geçip gidiyorlar ufkumdan

Şöförleri ölü, yolcuları uykusuz

Her gece oniki kilometre yürüyorum

Köstekli saatimi rehin bıraktığım için

Hayır hayır hayır hayır

Kardeşler, bu dünya bana göre değil

Kötü basılmış bir kitap gibiyim

Çamur duygusu veriyorum okuyana

Elimde bir gümüş zincir

Alnımda bir derin leke

Kar mı yağmur mu ne yağdığını bilmediğim bir gecede

Ey hayat, seni sevdiğim için özür diliyorum

Duruyorum önünde, düğmelerim ilikli, aklımın ipleri çözük



Hayır hayır hayır hayır

Yazmak umurumda bile değil

Okumak da bir rastlantıdır artık

Annem üzümlü kek yapıyor mutfağında

Karım akvaryumdaki balıklarla oynuyor

Okul-aile birliğinden gelen bir yazıyı okuyorum bense

Çiçekler bile sulanmaktan bıktılar

Ellerim titriyor, neden bilmem

Belanı mı arıyorsun be adam!

Böyle diyor kimi görsem

Ne yapsam yağmurdan kaçırılmış bir şemsiye kadar saçma kalıyorum şu dünyada

Bütün insanlar tutuklanır sanıyorum

Ellerimi göğsümde kavştursam

Güneşi masturbasyon yaparken yakalıyorum o an

Hayır hayır hayır hayır

Ey hayat

Başımda lacivert berem

Önümde konyak durur

Beni oğlum, beni oğlum diye

Saracaksın ne zaman

Radikal bir çiçeğim ancak kendi saksısında açan



Annesini seven

Oğlunun okul taksitlerini ödemeye hazırlanan

Karısını ancak barışırken görebilen

Böyleyim, sulak toprakta gövermeyen tek ekin

Bilmem bir yerde durur muyum, durulur muyum

Alnıma dövülürse kara bir yalnızlık gibi ölüm

Arkamdan üç kulfallahi bir enam okunsun

Sonra naaşım Tekel kibritiyle yakılsın

Nasılsa gözyaşları söndürür

Hayır hayır hayır hayır

Bırakmayın, beni ölüm götürür...


OĞUL
Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan

Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bi adam

Kurumuş kuyunun suyu, incirin
sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş

Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
Atnalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hala kulaklarımda

Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..

Ahmet ERHAN

sona dair

Sona Dâir...

Bir çile daha boy verirken ağır ağır,
Açılmaz kapıda gözlerin takılı kalır,
İçerdeki sanki yabancıdır, dersin,
Yol, yine aynı yol ; kapı, hep çaldığın kapıdır!

Hiçliğe erdiren törpüdür hayat,
Varlığa uzanan oluk..
Şu ihtiyar için ömürlere bedel,
Öteki için bir soluk..

...
Ve gözlerin kapıdadır hâlâ, yorgundur,
Dönüp gitmek istersin , saatin durur..


N. Deniz Seferioğlu (berceste)

vasiyet

yerine getirilmeyeceğini bile bile
vasiyetimi yazdım bu gece...
mesela
“annemin karnına gömün beni “ dedim
ölünce...

yaşarken
sermayeyi kediye yüklemiştim ya
hazin hikaye...
bu yüzden
borçlarımı da ona bıraktım
yakalayacağı bir fare ile
ödesin diye...

tuttuğum takım, benim takımdı
bunu kimseden gizlemedim...
en çok onun maçına gidemeyecek olmam sinir etti beni
gene de
yerim boş kalmasın diye
bir kıza bağışladım biletimi
çirkinmi çirkin...

şiirlerim (lam_elif) ti zaten
lam ve elif! .....
elif(i) çoktan yatırmıştım kar altına
(lam) diyemeden kalemi bitirdim...

dilimde bir dua, sevda üstüne
onundu yüreğim
yare yolladım...

sonra
dondu kaldı bütün bildiklerim:

hayat,
çocuk,
tanrı,
çiçekler,
kuşlar,
deniz,
gökyüzü...
ve
sana dokunan ellerim...

küçük kişilerin kısa olurmuş vasiyeti
benim de böyle oldu
açtıklarında
ne avukat yorulacak artık
ne de varislerim...

Özlemek (Ahmet Altan)

Özlemek
Ahmet Altan


Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttuğunuzu sandığınız
ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.

Rüyalarınız, içinizdeki o gizli,
esrarını ele vermez büyücü,
siz çarşaflarınızın arasında,
bütün tehlikelerden uzak,
güvenle yattığınızı sandığınız bir anda,
usulca ruhunuza sokulup,
sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
birer birer ateşleyiveriyor.
İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.
Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak,
ona dokunmak,
onun sesini duymak için kıvranırken
buluveriyorsunuz kendinizi...

Özlemek, o yakıcı istek,
bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
Özlediğiniz ise çok uzaklarda...
Yanında olmasını istediğiniz halde
yanınızda olmayan bir tek kişi,
yanınıza bile yaklaşmadan,
hatta onu özlediğinizden
ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan,
bütün hayatı,
bütün görüntüleri eritip
başka kılıklara sokuyor...

Elveda...

aradan aylar geçti;
iki cümlelik bir sohbetimiz olmadı şöyle adam akıllı
sözlerinde hep alay, gözlerinde hep gurur;
o kadar uzaktım ki ona
yirmi santim yakınımdayken bile
elimi uzatsam dokunamam diye korktum;
var gücümle haykırsam sevdiğimi, duyuramam diye korktum
gözlerimi hiç ayırmadım gözlerinden;
bulduğum her kalemle adını yazdım
kaç tebeşir bitti kimbilir;
kaç mendil eskidi onun yüzünden;
biliyorum inanmazsınız ama
bütün şiirleri benim için yazmışlar
bütün şarkıları onun için;
ferhat onun için delmiş dağları
mecnun onun için düşmüş çöllere
zühre tanır mı acaba onu;
aslıya sorsam onu, şirine sorsam, bilirler mi;
şimdi kerem çıksa karşıma sabaha dek dertleşsem
yûnus tutsa elimden gezdirse diyar diyar;
aah yine hayallere daldım bak yine;
hadi kıskanmayın da söyleyin bana
hangi karanfil ondan daha güzel,
hangi gül, hangi menekşe;
hangi okyanus sığmaz o derin gözlerine
ondan güzel kokan yasemin var mı;
ona benzemeyen tek lale var mı;

. . .
gel zaman, git zaman
aradan yıllar geçti;
bir baktım da değil aşık olduğum güne
evlendiğini duyduğum güne yıllar olmuş;
demek onda da gönül varmış, demek o da severmiş ha;
gelsin bütün şiirler, bütün şarkılar;
çabuk bir sigara bulun bana
bir de kalın bir ip şöyle
bir de iskemle verin yeter;
siz çıkın, öldüğümü yalnız o görsün;
ne adım olsun, ne tarih
elveda diye yazın mezar taşıma
elveda;
elveda....

Yazan?

Komik Ask Siirler/Sözler

ben basliyim:

Sen bir Meleksin,
Beklerim gelmezsin,
Beklemekten sıkıldım,
ALLAH belani versin!!!

Acılar Denizi

Acılar Denizi

Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiller söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

Sadece Kokun Var

Dün sahil kenarına indim.
Buluştuğumuz ilk banka oturdum.
Gözlerim daldı ufuklara önce
Sonra yaşla doldu.
Gittikten sonra çok değişmiş buralar.
Sana çiçek aldığım yer kapanmış.
Çay içtiğimiz yer de.
Yürüdüğümüz yollar yok artık.
Adını yazdığım kaya parçası yosun tutmuş.
İskelede balık tutan
İnsanlar yok.
Balkonunda oturup elini ilk tuttuğum
Adalar vapuru emekliye ayrılmış.
Benden başka herkes, her şey
Unutmuş seni.
Yalnız deniz hatırlıyor…
Nereden mi biliyorum,
Deniz halâ sen kokuyor.

Affet Sevgilim..

Affet

Tek suçum seni sevmek sen bunu anlamadın
Sana kalbimi verdim onu da saklayamadın
Başkalarına inandın bana bir şey sormadın
Vurdun kapıyı gittin ardına bile bakmadın...

Eve telefon geldi ahizeyi kaldırdım
Akşam yemeği dedi bende ona inandım
Arkadaşındır diye bir şey olmaz sandım
Verdiği davete tek başıma katıldım...

Tam zili çalarken sen geldin aklıma
Ben seni seni düşünürken o kapıyı açtı bana
Gözlerime bakarak elini uzattı bana
İçeri davet etti hoş geldin dedi bana...

Zamanın akışına kendimi kaptırdım
Yanıma yaklaşınca bende ona sarıldım
Her şey bir anda oldu onun yatağındaydım
Sana kızdığım için yanında sabahladım...

Her ne kadar sevsem de büyük bir hata yaptım
Affet sevgilim beni dün gece seni aldattım
Hata sende olsa da inan ki çok pişmanım
Affet sevgilim beni sana nasıl yanlış yaptım...

Elveda Öpücüğü...

Son kez yanagimdan öpüp gittigin günü hatirliyormusun
Gittiginde arkandan saatlerce pencereden bakmami
Gözlerimden yaslar akarken,
kal diye sessizce cagirmami
Hani o gün giderken demistin ya ''Biliyorum kalbini kirdim''diye...
Simdi kalbim avundu mu saniyorsun??
Kalbim hala kirik dökük icimde,
ruhum ve bedenim sarsilmis bir bicimde.
Yüregimden ask, sevgi ve bütün güzel duygular calindi
Belki Sen giderken beraberinde götürdün...
Belkide senden sonra ben biraktim kendimi
Teslim ettim sana... Belki bir hata belkide,
belkide iyi yaptim... Duygularimi kaybetmem
iyi oldu belkide....
Bosuna aci cekmek niye?
Bosuna üzülmek, bosuna aglamak niye?
Böyle kirik bir kalple, duygusuz bir kalple belkide daha mutluyum....
Sen gittiginde ne oldugunu anlamamistim
Belki geri döneceksin sanmistim...
Sen anlima Elveda Öpücügünü kondururken,
Ben herseyi yalan sanmistim ciddiye almamistim...
Ama simdi... Yillar sonra anladim ki sen su kirik Kalbimin kirik TAS PARCALARISIN... Cünkü beni tas kalpli yapan sendin be insafsiz...

Seni Neden Seviyorum

Seni,
Duygusal animda ben anlatirken sana,
Duygularinla, kisik gözlerinle beni dinledigin için,
Yüzüne sevimli bir gülümseme geldigi için,
Seviyorum..
Seni,
Her sesini duydugumda heyecanlandigim,
Her telefona sarilişimda ellerim titredigi için,
Kalbimin ilk günkü kadar attigi için,
Seviyorum..
Seni,
Bir yönün duygu doluyken,
Diger yönünde mantikli düşünebildigin için,
Gerektigi yerde sert ve karşi çikabildigin için,
Seviyorum..
Seni,
Her şarkida hatirladigim, her saniye andigim için,
Bana bir çocukmuşum gibi şefkat gösterdigin,
Bazen bir büyük kahramanmişim gibi yücelttigin için,
Seviyorum..
Seni,
Bana yaşama sevinci verdigin,
Beni hayata bagladigin için,
On yil daha seni bekleme gücünü kendimde buldugum için,
Çok ama çok seviyorum..

Unutma Ki...

Sen uykusuzluk nedir bilir misin
Tırnaklarınla yastığını parçaladın mı
Gözlerini tavana dikip
Düşündüğün oldu mu bütün gece
Ve bütün bir gün
Belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç
Gelmeyince
Seni aramayınca
Ölesiye ağladın mı
Sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların
Ona ait ne varsa
Bir bir hatırladın mı

Sen günden güne erimeyi bilir misin
Dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi
Bir teselli aramayı
Issız parklarda, tenha sokaklarda
Ve bütün bir şehir uyurken uzaklarda
Deli divane yollara düşüp
Yaşlanmış bir k*p*k gibi
Eskimiş bir gömlek gibi
Atılmışlığını hissettiğin oldu mu
Sevmekten
Günler geceler boyunca yürümekten
Elin ayağın yoruldu mu

Sen yalnızlığın acısını bilir misin
Unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına
İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı
Bütün gururunu çiğneyip
Sevdiğinin geçtiği yollarda
Bastığı toprakları eğilip öptün mü
Sen çaresizlik nedir bilir misin
Sen yokluk nedir gördün mü
Yanan başını
Duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden
Sen her gün bin defa öldün mü

Böyleyim diye ayıplama beni
Bir gün kendimi
Sonsuzluğun koynuna bırakırsam
Yaralı ve yenik bir asker gibi
Darılma
Unutma ki
Her seven isimsiz bir kahramandır
Unutma ki
İnsan; sevebildiği kadar insandır.

orhan pamuk efendi için

> YÜZDE yüz bir pislik var ki kanında,
> Soykırımı icadı yaptı sonunda.
> Türkiye'nin şu en hassas anında,
> Onu yalanlayan tarihe kızar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Nerden çıktı şimdi durup dururken?
> Dört yandan ülkeyi düşman bürürken,
> AB'ye gün be gün hesap verirken,
> Hayâlî ölüye mezarlar kazar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Kıvırmayı bırak, erkek ol erkek,
> Bir buçuk milyonu saydın mı tek tek?
> Üç kuruş paraya satılmış k*p*k
> Eline bir kemik geçince azar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Dönen dolapları ibretle seyret,
> Ermeni bu kadar göstermez gayret.
> Kraldan daha çok kralcı, hayret!
> Kafayı 'soykırımı' sözüyle bozar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Eğer bir soykırımı varsa ortada,
> Türklere yapıldı Erzurum, Kars'ta.
> Tarihi git öğren, birazcık sus da,
> Doğu baştan sona hep toplu mezar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Azerbaycan'a git, gör soykırımı,
> Yürekler acısı Türk'ün durumu.
> Bir daha bilmeden yapma yorumu,
> Azeri kanıyla doluyken Hazar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Batı'nın gözünde arttı değerin,
> Onlardan bir daha kaptın 'aferin'.
> Küpe de taktı mı efendilerin?
> Midesi dolunca dili hep uzar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Anan mı Ermeni, baban mı senin?
> Ailenden var mı hiç katledilenin?
> Seni bu ülkede 'aydın' edenin...
> Alçaklık yaptıkça bulursun pazar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Ekmeğini yediğin bu Devlete,
> Seni adam sayan yüce millete,
> ihanet ederek düştün zillete!..
> Aman ha dikkat et, değmesin nazar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> Bir adam olursa doğuştan yamuk;
> Soyuna düşmandır, düşmana pamuk.
> ERBABÃŽ, yakana yapışır CMUK,
> Unutma, bu millet oyunu bozar,
> Böylesi hainler oluyor yazar.
>
> 08.03.2005 - KAYSERİ- OZAN ERBABÃŽ

Bir Annenin Feryadi

Verem imis hastaligim, dediler ki ''çaren yok''
Yaniyorum, hararetten, bir yudum su veren yok.
Bu hastalik, kirdi benim kanadimi kolumu,
Ben yavruma doyamamisken, ayri koydu yolumu..
Ölecegim ciger parem, iyi dinle sözümü
Canim yavrum, belki artik hic goremem yüzünü
Kimse yok ki, birakayim seni emin ellere
Sen aglarken, ben kabrimde bakarmiyim güllere?
Ne olursun hic aglama, çatma hilal ka$ini
Kimsesizsin minik yavrum, kimler silsin ya$ini?
Kimler seni doyuracak, kimler seni saracak?
Kimler ''yavrum gelin olmus'' diye hayal kuracak?
Ah bilseydin, senin icin ne hayaller kurmustum
Bir gün kizim büyür diye düsünüp durmustum
Bu feryadim sitem degil, ben raziyim kadere
Körpe kuzum, minik kalbin dayanir mi kedere?
Küçücüksün, dunya seni harap eder bebegim,
Seni boyle kundaginda nasil koyup gideyim?
Yapayalniz cekemessin bu hayatin derdini
Ne olur yavrum, sakin uzme harap etme kendini
Son bir defa kundagini sararken agladim,
''Allah buyuk, seni korur'' diye ümit bagladim
Bir gün büyür dusunursen, ''annem - babam kim'' diye,
Bir fatiha oku yeter, senden bize hediye...
Gel son defa koklayayim, nefeslerim sIklastI
Karsimda dur seyredeyim, ölüm vakti yaklasti
Ne o yavrum, agliyorsun, sus aglama bir daha
Gidiyorum artik, ismarladim seni Allaha....

seni seviyorum--

Ne güzel şey seni seviyorum demek
Sevdiğini söyleyebilmek ne güzel...
Her baharda, gece gündüz, her saniye
SENİ SEVİYORUM
SENİ SEVİYORUM
SEVİYORUM SENİ
Diyebilmek ne güzel..SENİ SEVİYORUM

Çünküsü yok, nedeni yok sevmenin
Zamanı hiç yok,
Dakikalar zaman üstü...
Utangaç bir gecenin kucağında
Yağmurlar vuruyor pencereme,
Aşkın vuruyor kalbimin kıyılarına
Gecenin bu çıldırtan yalnızlığında
Aşkın ayak seslerini duyuyorum yüreğimde
Ve hasretini içimde,
SENİ SEVİYORUM

Sesini duymak istiyorum uyumadan önce
Sabahlara kadar konuşmak,
Hiç kapatmamak telefonu...
Aynı düşlere uyumak sonra
Ve uyanmak aynı güneşe
SENİ SEVİYORUM

Daha bir güzelleştim son günlerde
Gözlerimin içi parlıyor
Kabına sığdıramıyorum aşkı.
Gülmek geliyor içimden
Sokaklarda koşar adım yürümek
Tanıdık, tanımadık herkese selam vermek,
Merhaba ülkemin güzel insanları,
Hepinize, hepinize merhaba
sizi de SEVİYORUM

Yağmuru, denizi, kokusunu toprağımın
Gök mavisinde güvercinleri, martıları,
Dağ eteklerinde gelincikleri seviyorum ateş kırmızısı
Bindallılarıyla köy kızlarını,
Ve elleri hamur kokan anaları
Hepsini sende seviyorum
SENİ SEVİYORUM

Senin sevdiğin gibi topluyorum saçlarımı,
Siyah kazağımı daha çok yakıştırıyorum kendime
Ve daha çok seviyorum limonlu çayı
Senin sevdiğin her şeyi seviyorum
Türkülerini memleketin,
feneri, kara kartalı senin için,
Davamızı ve şiiri sende seviyorum.
SENİ SEVİYORUM

İyi ki doğdun iyi ki varsın.
Doğum günün kutlu olsun
SENİ ÇOK SEVİYORUM
SENİ ÇOK SEVİYORUM
Yaşamaksa seni sevmek,
Ben hiç ölmedim...
SENİ SEVİYORUM

Artık İlgilenmiyorum Seninle

Bunca yıkılmış dağlar üstüne
Kalbimin kanını buharlaştırdı gözlerin

Oysa kaç güvercin havalanmıştı içimden
Konarak pervazlarına gülüşlerinin
Kaç mermi sıyırmıştı ruhumu
Acımasız yürüyüşlerinin mevzilerinde
Dayanmıştım
Ağlamıştım saatlerce parçalanan düşlerime
Ta ki sevgilim
Kızaran bir gök bulutu
Ölümü
Bir yıldırımla düşürdüğün ana değin
Kalbimin haritasına

Artık ilgilenmiyorum seninle
Demiştin barut kokan kelimelerle
Demiştin de hayat ölü bir bıldırcın gibi
Tutuşup yanmıştı yanan bir tahta içinde
Tarla küllerle dolu, ortasında yumurta
Çatladıkça yeniden doğuruyor kanımdan
Fışkıran harflerle kalbim olan cümleyi:
Ben ancak bir tarih kitabı kadar
İlgileniyorum seninle...

Yine Sensiz Bir Sabah!...

Yine sensiz bir sabah
Gözlerim kısık bir merhabayla
Selamlıyor güneşi
Su bu gün daha bir soğuk sanki
Yüzüme değerken
Çayım yok,ekmeğim bayat,
Boş versene kahvaltıyı
Sensiz zaten
Yine sensiz bir öğlen
Yatağım hala dağınık
Hala giriyor güneş odama
Bide şu kahrolası telefonum çalsa
Ümitlensem yine,kalbim hızla çarpsa
Eskisi gibi
Yada keşke
Hatırlasan numaramı
Yine sensiz bir akşam
Dünden farklı biraz
Hoş yine karşımdaki sandalyede
Tabağın hala var
Çatalın,bıçağın
Hiç içemediğin rakın
Farklı olan hayalinle bu gün konuşmamam
Bu günümü anlatmamam ona
Onun dışında iki yudumda sarhoşsun yine
Senin yerinede içtim bu akşam
Yine senleyim bu gece
Ellerin,tenin,kokun,
Yanındayım!yanında
Nefesim kadar yakınsın hayallerim gibi güzel
Ve sabaha kadar benimsin
Uyanana kadar
Seninleyim bu gece....


Silvaren

buyrun benim beğendiğim şiirlerimden umarım beyenirsiniz..

Işıkları Yakma Sakın!...

Işıkları Yakma Sakın!..
Derin gözlerini kapa. Gece kanatlanır gözlerinde...

Biraz Pablo Neruda oluyorsun yorgun akşamlarda; biraz da
Attila Jozsef ...aşkın güzelliğini tadarken...

Gecenin kanat çırptığı derin gözlerin, belki ölümsüz bir akıntıyı taşıyor...

Tren alıp götürüyor beni...

Sana geliyorum...

Kim bilir, belki bugün kavuşmak üzere...

Alnımdaki yangın söner böylece...

Bir sis bulutu iniyor denize doğru, kuşlar havalanıyor çatıların üzerinden...

Kapı komşum Senghor , öfkeli bir kasırgada, şimşeğin gürültüsünde

kayboluyor ansızın...

Oysa ben, Miguel Hernandez' i bulup çıkarıyorum sessizliğin içinden...

Su kenarına götürmek istiyorum seni; fışkıran denizi andıran türkünü

dinlemeyi...

Sahi, Philip Larkin' i tanır mısın?

Aşk , o sözü sık sık edilen göz kamaştırıcı ışık...

Ve dinle, uzun sevişmelerin ardından; sus, konuşma duymasın hiç kimse:

''Aşklar akıp gidiyor şu akarsu gibi; akıp gidiyor aşklar...''

İstersen kapat perdeleri...

Işıkları yakma, gözlerin bana yeter!..

Yüz yüze duralım böyle, elin elimde kalsın, kıskansın bizi Apollinaire...

Bak, kıpış kıpış gözlerindir kımıldayan dallar; tüm güzelliğinden, tatlılığından

her yanda bir şeyler var...

Şimdi otur yanıma, bir şeyler çalsın gramofon...

Kış iyi, gökyüzü mavi; onu ver bana, ver geri...

İzin kâğıdımsın benim ; izinsizliğimsin nöbetim...

Senin aşkın sırtımdaki giysi...

****

Derin gözlerini kapa. Gece kanatlanır gözlerinde...

Çocukları düşün, daldaki erikleri, dağları, ovaları...

Denizi düşün, şimşek çaktığında alev alev yanan gökyüzünü...

Bu mektup sana yazıldı, bu şiir sana okundu Andre Breton' dan...

''Sevi'nin hayatla bağdaşmadığını gizlemiyorum. Ama yenmelidir diyorum, sevi

ve yenebilmek için de kendi kendisinin öyle bir şiirsel bilincine yükselmiş

olmalıdır ki; karşısına zorunlu olarak düşmanca çıkan ne varsa alıp kendi

özyüceliğin ocağında eritsin...''

Ben bir büyük donanma fişeği güneşinin içinde indirdiğini görüyordum

ışınlardan yavaş yavaş...

Ve hüzünlüydüm...

İ şte oracıkta Louis Aragon' dan bir şeyler okudum:


''Kâinat paramparça oldu bir akşamüzeri

Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın

Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın

Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri''

****

Derin gözlerini kapa. Gece kanatlanır gözlerinde...

Ellerimi tut, bana bir şeyler anlat...

Susma, konuş!..

Hangi soluk ay saat dokuzda, çeker yanaklarından kanı?

Federico Garcia Lorca' dan söz et bana, söyle nasıl bitkindir o karanfil , mısır

yığınlarında duran!..

Bir yanı tutuşmuş ateş çemberidir aşk!..

Gizli buluşmalardır bizleri yok eden, ağlamalardır sevinçlerimizi körelten...

Kapat perdeleri ışık girmesin...

Gözlerin yeter de artar bile...

Çocukların sesleriyle çoğalma mevsimidir bugünler...

Aşk, aşk, aşk...

Sessizlik ve çam kokusu...

Kaybolan düşlerimiz, yirmi yıllık türkülerimiz...

Hapishaneler, ranzalar, yazılan öyküler...

Hepsi yasaklanmış artık, işte hükümet bildirisi, Rafael Alberti' nin gür

sesi...

Rıhtımda avlanmak yasak!

Sakın çevirme gözlerini yukarıya; gökyüzü bulutlar. Maviler yasak...

Gece uyku girmez oldu gözlerinize; bakın sallanıyor yıldız çiçekleri, alev alev

rüzgârlar; ay kömür olmuş nedense...

Otuzdan fazla gemi, belki kırk tane uçak...

Portakal yüklü yelkenler...

Denizden bulutlara, bulutlardan denize...

Kalkıp gürültü kentinden, bu uykulu sıcak kasabaya geldim...

Başak burcu kadınlara gülümsüyor, akrep burcuyla buruk dalgamı

geçiyorum...

Tuz tadı var tanyerinin dudaklarında; gözlerinde sevgiye dönük yarınları

görüyorum...

Derin gözlerini kapa!..

Konuş ne olursun!..