24 Mayıs 2007 Perşembe

Kavuşursak Biteriz Biz...

KAVUŞURSAK BİTERİZ BİZ
Kavuşursak biteriz biz,
Biz mutlu sonlar katiliyiz.
Kavuşursak biteriz biz.
Sevgiyle bakan gözleri kör ederiz.
Herkesin bildiği bir aşk,
Herkesin attığı bir imza
Herkes gibi değiliz biz.
Belki biraz serseri,
Belki biraz deliyiz,
Ama kavuşursak biteriz biz.
Pervane böceğinin mum alevine sevdası
Ateş böceğinin susuzluğuyuz biz
Yanar ama su içmeyiz
Etrafında döner, ateşle dansederiz.
Bize kimseden zarar gelmez,
Biz zararı ancak kendi kendimize veririz.
Severiz, özleriz, aşktan ölsek kimseye söylemeyiz.
Biz artık biz değiliz.
Ruhlar kavuşur ve konuşur gökyüzünde bir yerde
Ama bedenen kavuşursak biteriz biz.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir, onu söyleriz,
Kavuşursak biteriz biz.
İki sınır ülkenin dikenli telleriyiz,
Dokunursak kanar ellerimiz.
Kimselere söylemez gizli gizli severiz
Ama kavuşursak biteriz biz.
Bir kor var içimizde yanan,
Onu küllendiremeyiz.
Kimselere söylemez gizli gizli severiz
Ama kavuşursak biteriz biz.
Bir kor var içimizde yanan,
Onu küllendiremeyiz.
İstedeğimiz zaman gelip,
İstediğimizde gidemeyiz.
Kahve içip, gülüp, konuşup, başbaşa yemek yiyemeyiz.
Ne bir filmdeki mutlu son,
Ne de göz yumulacak bir kaçamak değiliz biz.
Sadece özlemle severiz,
Ve kavuşursak biteriz biz.
Sevda iki kişinin birbirine aşkı değil artık.
Artık her aşk her ağızda sakız.
Biz birbirimize aslında her aşıktan daha yakınız.
Belki ayrı şehirlerdeyiz,
Ama her gece aynı mehtapta buluşur,
Yağmur yağarsa, çıkar,
Aynı yağmurun altında ıslanırız.
Bu aşkı ancak biz biliriz.
Şiirleri güvercinlerin kulağına fısıldar,
Mektupları suya yazarız.
Biz belki ayrıyız,
Ama her gün aynı geceyi sabahlarız.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir onu söyleriz.
Kavuşursak biteriz biz.
Uğur Arslan

sevgiliye şiirler

Sen varken de aradım seni,
yokluğunda olduğu gibi,
belki seversin diye beni,
çözmeye çalıştım seni....

karanlıkta aradım seni, korkmadan,
soğuk kaldırımlarda aradım, bıkmadan,
artık bıktım yokluğundan,
soruyorum seni, her tanıdığından....

sensizliği kaldıramam bilirsin,
bilirsin de nerdesin,
sen şu yarama tek çaremsin,
sen hergün ağlattığın yüreğimsin....

satırları senle doldurdum,
her geçene seni sordum,
hiçbir şeyden değil, sensizlikten yoruldum,
artık kalbime adını koydum...

Nurgül Gündoğdu

Şehrimin direnen gerillası

Bu şehrin gümüş yürekli karanlığında
Seni düşlerken bu gece,
Eski aşk mektuplarından izler aradım gözlerinden.

Yüzümün tenine dokunur gülüşün,
Kurmak istediğim dünyam…

Her memlekette bıraktığım öksüz sevdalar
Alnımın sol köşesi; çocukluktan yaram
Haylaz bir öğrenci gibi kuduran arzular
Kırmızı panjurlu evler …
Alış – satış- tamir-bakım
En iyisi bizde abiler……….

Bir daha görebilmek seni
Yarın…
Yarın belki çocuğunun yastığına bir nakış
Kulağına ninni
ermeni bir anne feryadında
BAR BAR GENEM BAR GENEM.....
ölsem mi, kovsam mı?
Olur ya, sandığına çeyiz olurum belki
Hakiki Rus Kalaşnikofu...
özleminde..
Kaniya Evdé akan gözlerinden..

Bir olasılık belki bazı şeyler
Yorgun günler düne
Aramam gerekenler, randevular, sözleşmeler
Teslimatlar
Ve
Bir daha görebilmek seni
Stok mevcudu
Duran varlıklar
Dönen varlıklar, Mevlana aşk ve huzur
Onur, şeref
işte böylesine sevgili
Bir eşek arısı kafamın tepesine konur
Annemin beddusı, duası... ruhunun karmaşası işte

Aktifler pasifler
Kimi dillerde dönek edebiyatları
Devrimci sofalarda
Şarap tadında kadın olmak modasında
Senin kokundan
Dokundan, sabahın esintisi
Güneşin doğuşu, Nemrut
Hasta eden kurbağa çişli suyuyla bizim köy
Hasat zamanı kavgasıyla sen
Ve gırtlağından terk edemediğim dudağın tadında şarap
Yanında sevda türküsü
Körolmasın aman Suzan Suzi…
Urfanın berisi, Diyarbekira şewiti...
Agiré di dilé minde
Cehennem ateşi bir yanım
Çılgın kazanlarda kaynar kanım
İri tırnaklarıyla azap melekleri
Ve Ben Senden uzaklardayım canım....
...........................
..................
12.08.2003 BATMAN

Sessiz Gemi

SESSİZ GEMİ

Artık demir alma günü gelmişse zamandan,

Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyâhatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayâtın ne de son mâtemidir bu!

Dünyâda sevilmiş ve seven nâfile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmiyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı

Halk BÖyle İstİyor OĞlum

Halk Böyle İstiyor Oğlum! ...
> >
> > 'Bir babanın doğum gününde
> > ogluna mektubudur...Gorülmüştür'
> >
> > Sevgili oğlum
> > Bugün tam on yedi yasındasın
> > Görüyorum ki artik
> > Her seyin farkındasın
> > Ama ne zaman ararsam seni
> > Ya diskoda
> > Ya barda
> > Ya da televizyon karşısındasın
> >
> > Haklisin oglum
> > Devir artik bu devir
> > Sen de çemberini cağına göre çevir
> > Senin neyine
> > Resim roman şiir
> > Senin neyine
> > Sanat vesaik
> > Ne diyor mşÃ¾hur televizyon büyükleri
> > Vur patlasın çal oynasın
> > Devir artik bu devir
> >
> > Nasılsa
> > Son düğmesi de koptu insanlığın
> > Vefa can çekişiyor arka sokaklarda
> > Umut mendil sallıyor giden trenlerin ardından
> > Onur, adres ariyor mezarlıklarda
> > Dostluklar çöp tenekelerinde sahipsiz
> > Ve anahtar teslimi aşklar satılık köşe başlarında
> > Hem de üç kuruş mutluluklara...
> >
> > Ama sen de haklisin
> > Sana mi kaldı
> > Kurtarmak vatanı
> > Sana mi kaldı
> > Uyandırmak yatanı
> > Sana mi kaldı
> > Duvara yapıştırmak
> > Bu memleketi satanı
> > Anasını aglatanı....
> >
> > Gel gör ki oğlum
> > Senin de kurtuluşun yok bu gidişten
> > Ne etsen- ne yapsan
> > Bir düşün
> > Bir bayram
> > Bir lale devri
> > Hangi ekrana baksan
> >
> > Kim kiminle evleniyor
> > Kim kiminle çıldıryor
> > Kim kime daldan dala
> > Gelinim olur musun diyor
> >
> > Kimisi sahte gelin
> > Kimisi zengin bir prens
> > Kimisi de insanlıktan bir yudum bir nefes
> > Bekliyor da bekliyor
> >
> > Bak her gün ayrı bir kanalda
> > Bambaşka bir 'ünlüler çiftliği'
> > Her kanalda şöhret olmanın dayanılmaz hafifliği
> > Ve iste boyle
> > Pazara dökülüyor bir bir
> > Herkesin yumak yumak ipliği
> > Yıllar var ki oglum
> > Birileri işte
> > Bizi hep boyle gözetliyor...
> > Ve sen de görüyorsun ki
> > Bu sahneler
> > Bizi ne de güzel özetliyor
> >
> > Kimin umurunda yarınlar
> > Kimin umurunda çocuklar
> > Kimin umurunda bu isyankar çığlıklar
> > Bir kavgadır
> > Bir yarıştır
> > Bir rezalettir gidiyor.
> > Kime sorsan
> > Cevaplar dünden hazır
> > Halk boyle istiyor oğlum
> > Halk boyle istiyor
> > Gel gör ki
> > Bir reyting uğruna
> > Ne 'güneşler batıyor' oğlum
> > Ne güneşler batiyor....
> >
> > Ahmet Selçuk ILKAN

Şairler Ağlamaz:(

ŞAİRLER AĞLAMAZ
Farzet ki bu aşkı yaşamadık seninle
Farzet ki hiçbir geceyi paylaşmadık ikimiz
Farzet ki saçlarını bile hiç okşamadım

Hadi git gözlerime baka baka git
Hadi git hayatımdan çıka çıka git
Hadi git yüreğimi yaka yaka git
Şairler ağlamaz gülüm, şairler ağlamaz

Farzet ki unutulmuş bir şairim köşe başında
Farzet ki hiçbir şiirimi sana yazmadım
Farzet ki hiçbir şarkımda adını bile anmadım

Hadi git sevdiğimi bile bile git
Hadi git bir kaleme sile sile git
Hadi git hiç üzülme güle güle git
Şairler ağlamaz gülüm, şairler ağlamaz

Farzet ki bir kum tanesiyim sahilde
Farzet ki bir çakıl taşıyım yol kenarında
Farzet ki boş bir kibrit kutusuyum ellerinde

Hadi git üzerime basa basa git
Hadi git umutları asa asa git
Hadi git hiç konuşma susa susa git
Şairler ağlamaz gülüm, şairler ağlamaz

Farzet ki yokum artık
Farzet ki öldüm
Farzet ki isimsiz bir mezarım dağ başında

Hadi git saçlarından bir tel bırakmadan git
Hadi git avucumda bir el bırakmadan git
Hadi git baş ucumda bir gül bırakmadan git
Şairler ağlamaz gülüm, şairler ağlamaz.

Go home hacı go home

GO HOME HACI GO HOME



Hişt hacı yaylan bakalım

Closed dedik be adam

Pazdos c'est fini

Başını bekley'cek değiliz a sabaha kadar

Uyan bre taş arabası

Gözünü seveyim çileden çıkarma beni

Go home hacı go home

Aman beyim alah razı olsun senden

Bişeyler söyle şu dürzüye

Kanımı kuruttu iki saattir

Ne

Asansöre mi binmiş dedin

Fırt inip fırt çıkıyormuş

Hay yedi kat yerin dibine geçsin

Yıl oldu bu masaya çörekleneli

Waiter aşağı waiter yukarı

Bir buçuk şise viski yuvarladı en azından

Külahıma anlatsın o bu palavraları

Yok efendim buralarda değilmiş kendisi

Memleketindeymiş

New York mu ne karın ağrısıysa

Yüz katlı bir binadaymış

Asansörcülük edermiş

Üstünde kırmızı yelek

Altında siyah pantol

On saattir nöbetteymiş de

Geberiyormuş uykusuzluktan

İne çıka zifire kararmış

Kara su inmiş ayaklarına

Yediği naneye bak

Beni de patron sanmış

Hiç güleceğim yoktu beyim

Sahi korkmuş mu herif

Ya kovarsa beni diyor ha

İş başında uyumasın itoğlu

Kovarım tabiy

Evde karısı varmış bekleyen

İki de oğlan çocuğu

Öyleyse aklın nerdeydi ulan

Edebinle çalışaydın

Siz söyleyin beyim öyle di'mi yani

Allah layığını versin beyim

Herif sahiden korkuyor benden



Hadi hacı yürü bakalım

Bırak bu patron polimlerini

Öyle ötlek ötlek bakma yüzüme

Ha şöyle dayan koluma doğrul

Ben de yorgunum a ziyani yok

Bir de taksi buluruz sana

Ha gayret aslanım ha gayret

Çoğu gitti ayı kaldı

Go home hacı go home

Can Yücel

Karışık Şiirler 2. Bölüm

Arkadaşlar sizlerinde bildiğiniz üzre beğendimiz şairlerin şiirlerini paylaştığımız
''Karışık Şiirler'' Başlığımız bölümde mevcut. Fakat şiirlere daha rahat ulaşabilmeniz açısından 2. Bölümü açmayı uygun gördüm ve forumun arka sayfalarında kalan hiç okunmamış güzel şiirleri bu başlık altında birleştirmeye karar verdim. Sizler de beğendiğiniz şiirleri bu başlık altında paylaşabilirsiniz.
Böylece 1. Bölümdeki gibi güzel bir şiir arşivi oluşturmuş oluruz.

Saygılar...

Karışık Şiirler 2. Bölüm

Sen Ben Biz
Üç beş sayfa koydum masaya
Birde kalem aldım elime
Bir sayfa benim, bir sayfa senin
Son sayfada bizimdi
Beni bir satırda anlattım
Seni bir sayfada
Bizim sayfamız boş kaldı
Kalemden kıskandım, kağıttan kıskandım
Bizi kendimize sakladım
O boş sayfanın yerine
Bize ait her şeyi
Kalbime yazdım.

Şİİr BÖlÜmÜnde DÜzenleme.

Arkadaşlar yaklaşık 3 saatlik bir çalışma sonucu Bölümümüzdeki Okunmamış ve arka sayfalarda kalmış şiirleri ''Karışık Şiirler'' Başlığı Altında Topladım. Böylelikle hem okunmamış şiirlerin okunmasını sağlamış olucaz hem de güzel bir şiir arşivi oluşturmuş olucaz.Büyük bir kısmını tamamladım.Kalanları da yarın akşam düzenliycem.Sizlerden ricam beğendiniz şiirleri ekliyeceğinizde ''Karışık Şiirler 2''
Başlığını tercih etmeniz. 1. Bölüme daha fazla yüklenmeyelim.

Diğer bir konu da Bir Şairin Şiirini ekliyeceğiniz zaman önce bir arama yapmanız.
Böylelikle daha önce eklenmiş olan şiirleri ekliyerek forum düzenini bozmamış olursunuz.

Saygılar...

yoksun

Yoksun



Üzerime devirip dağ gibi hüzünleri
böyle çekip gitmek var mıydı?
var mıydı böyle bitirmek?
hani söz vermiştik birbirimize
kaç zaman geçti aradan
sen yoksun
sana sığındığım geceler
alevleri gökyüzünde
bir kumsal ateşiydi günahları yaktığımız.
ve kan rengi şarapla yıkanmış
bir hasret şimdi göğsümüze taktığımız.
bilirim dönmeyeceksin artık
uzun zaman oldu
belki çoktan unuttun.
adın kaldı soğuk duvarlarında odamın
sigara paketlerinde şiirlerin
resimlerin bana gülen
cüzdanımda saç telin
bir veda o geceden aklımda kalan
kekremsi bir tat
bir med cezir yüreğimde
ben vurgun yemiş bir yaralı
gemiler bana taşır bütün aşk yorgunlarını
sen yoksun....
hayatımın ilkbaharında tanısaydım seni
yasak umutlara ve acılara inat
buruk bir şarap tadında olsaydı sevdamız
yıllandıkça güzelleşen
ve sen şiirler okusaydın geceleri
saçlarımı okşarken
ellerimi tutsaydın ansızın
yüreğim eriseydi gözlerinde
yansaydım ateşinden
sen ağlasaydın mutluluktan
ben ölseydim
yalnızca beni sevdiğini bilseydim.
seviyorum deseydin
bir kere söyleseydin
yanmazdım
yanmazdım böyle çekip gitmeseydin....
bir veda o geceden aklımda kalan
bir günah belki yasak
yanımda olsan şimdi hiç konuşmasak
ağlasak bin kere pişman olsak
sonra yine bozsak yeminleri
sarılsak sımsıkı
öylece kalsak...
gittin..
kim bilir kaç deli sevda sığdırdın yüreğine
ışığa üşüşen pervaneler gibi sardılar seni
körkütük aşkların ortasına düştün
yalanların pençesine
belki bir gün bir gece
dar bir vakitte belki
hiç beklemezken seni gelirsin diye
ben hala buradayım
sen yoksun
lanet olsun.

Şebnem Kısaparmak

seni seviyorum

Seni Seviyorum



Ne güzel şey seni seviyorum demek
Sevdiğini söyleyebilmek ne güzel
Her baharda gece gündüz her saniye
Seni seviyorum
Seni seviyorum
Seviyorum seni diyebilmek ne güzel

Bir kere sevdaya tutulmayagör
Ateşlere yandığının resmidir
Aşık dediğin mecnun misali kör
Ne bilsin alemde ne mevsimidir

Çünküsü yok nedeni yok sevmenin
Zamanı hiç yok, dakikalar zaman üstü
Utangaç bir gecenin kucağında
Yağmurlar vuruyor pencereme
Aşkın vuruyor kalbimin kıyılarına
Gecenin bu çıldırtan yalnızlığında
Aşkın ayak seslerinin duyuyorum yüreğimde
Ve hasretin içimde
Seni seviyorum
Sesinin duymak istiyorum uyumadan önce
Sabahlara kadar konuşmak
Hiç kapatmamak telefonu
Aynı düşlere uyumak sonra
Ve uyanmak aynı güneşe

Bir kere sevdaya tutulmayagör
Ateşlere yandığının resmidir
Aşık dediğin mecnun misali kör
Ne bilsin alemde ne mevsimidir

Daha bir güzelleştim son günlerde
Gözlerimin içi parlıyor
Kabıma sığdıramıyorum aşkı
Gülmek geliyor içimden
Sokaklarda koşar adım yürümek
Tanıdık tanımadık herkese selam vermek
Merhaba ülkemin güzel insanları
Hepinize hepinize merhaba
Sizi de seviyorum
Yağmuru, denizi, kokusunu toprağın
Gökmavisinde güvercinleri, martıları
Dağ eteklerinde gelincikleri seviyorum ateş kırmızısı
Bin dallılarıyla köy kızlarını
Ve elleri hamur kokan anaları
Hepsini sende seviyorum
Seni seviyorum
Bir kenara mahsun çekilen içim
Yemeden içmeden kesilen içim
Sensiz/yarsız uykuyu haram bilen için
Ayrılık ölümün diğer ismidir

Senin sevdiğin gibi topluyorum saçlarımı
Siyah kazağımı daha çok yakıştırıyorum kendime
Ve daha çok seviyorum limonlu çayı
Senin sevdiğin herşeyi seviyorum
Türkülerini memleketinin
Feneri ve kara kartalı senin için
Davamızı ve şiiri sende seviyorum
Seni seviyorum
İyi ki doğdun
İyi ki varsın
Doğum günün kutlu olsun
Seni çok seviyorum
Seni çok seviyorum

Yaşamaksa seni sevmek
Ben hiç ölmedim
Seni seviyorum

Şebnem Kısaparmak

Bilir misin?:(

Tam sınırdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?
Nöbetçiler ha gördü, ha görecek
Parmaklarının ucu dikenli tellere değdi değecek...
Ama... Bir adım daha atamazsın.
Uzanıp tutamazsın;
Göz pınarlarında donup kalır hayallerin
Planların, kaçışın, kurtuluşun
Ve deler sevgi dolu yüreğini
Sevgi bilmeyen bir kurşun.
Bir okyanus da boğulmak nedir bilir misin?
Batan bir gemiye el sallayamamak,
Oturup ağlayamamak,
Birkaç kulaç ötedeki
Bir tahta parçasını tutamamak,
Nedir bilir misin?
Sevmek nedir bilir misin?
Bir şeyler tutuşur yüreğinde kıpır kıpır
Bütün benliğini sarar, ısıtır.
Her gülüşte yeniden doğarsın
Ve bin kere ölürsün her iç çekişte
Nasıl anlatsam bilmem ki.
Yani 'sevmek' işte.
Duymak nedir bilir misin?
Duymak, ama anlatamamak
Çemberini kıramamak kelimelerin.
Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
'Seviyorum' diyememek
Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?

Mavi Mavi Sevdim Seni

Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kalbim şimdi bir sokak çocuğu
Kelebekleri göç etti gönlümün
Issızlaştı hayat sanki
Sanki, sabahı eksik şiirlerimin.
Sanki, gecesi hep kanayan bir yara
Ve sanki, artık hep kanayacak...
Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim
Çare yok, ağlayacak.
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kapıları kendime ben açamadım
Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım..
Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım.
Savunamadım seni kimselere
Anlatamadım seni kimselere
Kimsesiz kaldım,
En çok da sensiz...
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben..
Sana uyumak,
Sana uyanmaktı hayat.
Sıratını geçtim yaşarken korkmadan
Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle
Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile
Tek sen gitme diye
Sonbahar oldum yaprak yaprak
Ağaç oldum köklerimi unutarak
Tesellisiz bir geceye fırlatıldım
Kalbimi dar kafese kapatarak
İçimdeki bir kanarya
Hiç susmadan ağlayacak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
Beyazında akladım bulutunun
MAVİ MAVİ sevdim seni içim kan ağlayarak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
MAVİ MAVİ ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın!,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....

Allah Kahretsin

Allah Kahretsin


çalınmış şiirlerim gibisin
isyanlarım bitmedi hala...

Bu böyle sürüp gitmeyecek biliyorum
Bir sabah bir dilencinin avuçlarına bırakacağım kalbimi
Kim ne derse desin
Tahammülüm kalmadı artık
Bıktım seni sensiz yaşamaktan
Nasılsa döneceğin yok senin
Çıldıracağım bu gidişle
Allah kahretsin!...
Dünya ateşler içinde
Savaşlar almış başını gidiyor
Afrika'da insanlar açlıktan ölüyor
Bense bu gidişle sensizlikten öleceğim
Umurunda mı senin?
Allah kahretsin!...
Hangi masaya otursam
Senin sevdiğin içkiyi koyuyorlar önüme
Vazomda senin sevdiğin çiçekler
Ve dudaklarımda hep senin sevdiğin şarkılar
Senin doğum günlerini kutluyorum senden habersiz
Ve her sabah dualar ediyorum mutluluğun için
Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem
Ecel gibi peşimdesin
Allah kahretsin!...
İşte böyle bir sevda benimkisi
Bu zamanda, bu devirde
Haklısın adam olacağım yok benim
En güzeli artık son vermek bu hayata
En korkunç uçurumlardan bırakmak kendimi
Ya da en yüksek tepelerden
En uçsuz bucaksız denizlere bırakmak bedenimi
Ama içimde sen varsın
Ya sana birşey olursa
Allah kahretsin!...

Ahmet Selçuk İlkan

hüzünbaz...

gece karanlığında bile
hayalini görebiliyorum
uzaklarda...
sürekli bir yerlerde özleniyorsun
ve hep bekletiyorsun beni
buralarda...
yanlızlık tek dostum geceleri
ve hep bekliyorum seni.
yaşadığım acılar
seni geri getirmeye az...
herşey yaşandı,
bitti!geriye tek miras kalan,
hüzünbaz...

dante

yılmaz erdoğandan-2 yağdıkça

değişen ben değilim
dönüşen savaş...
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey;
bi yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak...

şimdi ölüm bile yetmiyor acılarımızı sanmaya
dostlar alıngan bir sahili pinekliyor...
bir merhabayı bıçaklar gibi
selamlaşmalar...

değişen ben değilim dönüşen savaş...
artık zaman bile yetmiyor acılarımızı tartmaya
yinede ışıklar güzel gösteriyor bu şehri geceler...
geceler...
yani ahmet haşimin kafiyeleri...

seni aklıma düşürüren yerçekimi değil
yalancı yıldızlar...
öyle uzaksın ki
uflesem soğucaksın,sarılsam okyanus...

bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar sebebsiz bir ölümü
acılarımız ve kafiyelerimiz var
işte hepsi bu kadar...

yılmaz erdoğan

uyan ey türk oğlu!

UYAN EY TÜRK 'OĞLU

Er meydanlarından çekilir oldun
Çorak iklimlere ekilir oldun
Eğilmek bilmezdin bükülür oldun...
Sürer mi bu gaflet; daha kaç sene?
Uyan ey Türk uyan! Uyumak nene?

Boşaldın boşaldın.. Dolabilmedin,
Gidişin o gidiş.. Gelebilmedin...
Döktüğün kanları alabilmedin...
Şah damarlarına yapışan kene
Sömürür mü seni; daha kaç sene?

Bakın şu Oğuz'un torunlarına;
Kara taş bağlamış karınlarına!
Umutsuz gözlerle yarınlarına
Bakarlar mı dersin; daha kaç sene?
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene!

Eski sandıklarda harsın, tören ey!
Hain, çaşıt dolu; yanın, yören ey!
Bağlı tutsak sanır seni gören ey!
Bu böyle sürer mi; daha kaç sene?
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Bak ne der Oğuz Han, Alparslan, Tuğrul:
Ey Bozkurtlar soyu! Yerinden doğrul!
Silkin! ... Öz mâyanla yeniden yoğrul!
İnsanlığı nûra kavuştur yine
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Acunda ne varsa kurudan, yaştan
Al Dede Korkut'tan, Hacı Bektaş'tan
Malazgirt ufkuna doğ yeni baştan...
Dilerim Tanrı'dan bu devran döne,
Uyan ey Türk! ... Uyan! Uyumak nene?

Seni aldatmasın 'Batı' denilen,
Onun mayasıdır 'katı' denilen,
Onun iç yüzüdür 'kötü' denilen...
Odur özsuyunu sömüren kene!
Sen uyan; onu da düşün!

Kaç parçaya bölmüşler seni?
Sonsuz bir sahraya salmışlar seni...
Kanadını kırıp yolmuşlar seni..
Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Yıkıldın, yakıldın: 'devrim' dediler,
Soysuzlaştırıldın 'evrim' dediler,
Bozkurta it, ite 'yavrum' dediler..
Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!
Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Türk Bilge Kağan der 'İşitin beni!
Benim çağlar aşan, benim en yeni.
Ey Türk! Bir gün gaflet basarsa seni
Gönül ver, kulak tut bendeki üne,
Uyan Ey! Kendine dönmeyi dene! '

'Üstten gök basmayıp yer çökmeyince
Hainler türeyip bel bükmeyince
Seni gafil bulup kan dökmeyince
Türk'ün bir düşmanı çıksa da bine
İlini, töreni bozamaz yine! '

Köklerinden koptu okumuşların,
Batıyı put yaptı okumuşların,
Yaptığına taptı okumuşların...
Ey Türk! Kendine dön! Yad, yaban nene
Kalk, doğrul yerinden, yürü geç öne!

Dinle! Dövülmekte... Çağrı kösleri,
Dinle! Yakındadır... Ayak sesleri,
Bozkurtların sıcak, hür nefesleri
Ufkunu doğudan sarsın da yine
Kalk! Doğrul yerinden! Yürü, geç öne!

Sen, Oğuz Ata'nın has milleti, sen!
Sen, son Peygamberin has ümmeti, sen!
O seni boğmadan, boğ zilleti sen! ...
Uyan! Ey Türk oğlu! Uyumak nene?
Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!

Medet ummaya gör kızıl surattan,
Seni mahrum koyar aşktan, muraddan,
Çağla Sakarya'dan, kükre Fırat'tan..
Kara, kızıl, sarı.. Sür, topla yine;
Bunlardır özünü sömüren kene!

Destanlar yazılır, şanına lâyık,
Yine de erişmez ününe lâyık,
Olursan soyuna, dinine lâyık...
Geçer bu gafletin; sürmez çok sene,
Uyan ey Türk oğlu! Uyumak nene?

---->>>Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu<<<----

Özel Şiirler

http://www.yazgulu.com/siirler/ozelsiirler.asp

35 tane birbirinden güzel şiir.....

Flash Şiirler

http://www.yazgulu.com/siirler/kalbim.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/yildizim.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/yagmuryagiyor.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/istanbul.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/adak.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/ellerimusurdu.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/bukalpseni.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/anisibizolalim.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/unutmaki.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/konugumol.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/huzungeldi.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/gonlum.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/adiicinde.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/caresizlik.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/beniunutma.asp
http://www.yazgulu.com/siirler/anlatamadim.asp

bu gece ağlayacağım

Bu Gece Ağlayacağım

Bu gece ağlayacağım,
Hangi saatte bilmem.
Kendimi bir köşeye çekip,
Yürekten düşüneceğim.
Önce gözlerini hatırlayacağım,
Sonra ellerini, saçlarını.
Andıkça seni,
Sevda kokacak her taraf.
Bu gece ağlayacağım,
Hangi saatte bilmem.
Sensiz olmanın çaresizliği,
Dev gibi çökecek yüreğime.
Kahredecek yokluğun beni,
Milyon kere...
Bu gece ağlayacağım,
Evren bile ağlayacak,
Yalnızca benim için belki. . .

17.07.1996

Mustafa Kul

Can

Can...


Bir gecenin karanligi olmadan anlami yoksa,
Sabah günes dogmadan yasam baslamiyorsa,
Insanin karsisindakine saygisi yoksa,
Sözlerle anlatilanda sevgi olmaz CAN...


Duygularini anlatmaya gücün varsa,
Yolun sonu basi senin için önemi yoksa,
Hayatin anlami her an senin için varsa,
Sözlerle anlatilanda sevgi olmaz CAN...


Maksat seni seviyorum demek degilse,
Sevgi karsidakine elinde ne varsa vermekse,
Kara kas kara göz sevgiye sebep degilse,
Sözle anlatilanda sevgi olmaz CAN...


Hayat kara gözlerinde tatli bir GÜLümsemeyse,
Evlad ana için ne kadar degerliyse,
Sevmek sadece seninle güzelse,
Sözle anlatilanda sevgi olmaz CAN...


Gönülden gönüle bir yol açildiysa,
Karsiligi olmayan sevgi de mutluluksa,
Umut damlalari da kuruduysa,
Sözle anlatilanda sevgi olmaz CANNNN!...



Kadir ARAS

Günaydın Sevgilim!

Günaydın Sevgilim!
Güneş ve mavi gökyüzü yoldaşın olsun bugün,
Rüzgarla dost,denizle sevgili ol.
Uyan aklına geleyim,
Güneş olup süzeyım,Rüzgar olup okşayayım tenini.
Bir kuş olup, şarkılarımı fısıldayayım kulağına,
Deniz olup,dalga dalga vurayım kıyılarına.
Uyan sevdiğim ,saçının bir teline kurban olduğum,
Uyan gecem,uyan gündüzüm,uyan...
Efe Coşan

Siirler...

YAŞAMA SEVİNCİ !!
Hayatta bu kadar mutlu olmayı gerektiren şeyler varken
Üzülmek niye, kendimize eziyet çektirmek niye
Bir düşünün sizi mutlu edebilecek ne kadar çok şey var
Bir bebeğin gülüşü, sevdiğiniz insanın sizi sımsıkı sarması
Annenizin şefkatli kucağı
Daha yüzlerce küçük olay sizi mutlu edebiliyor
Hayatı sevin, her dakikanızı, her saniyenizi doya Doya yaşayın
Çünkü hayat ulaşılmak istenen bir yoldur ve
Bu yolun uzunluğu hiç bilinmez , siz bu yolda ilerlersiniz
Karşınıza bir engel çıkar , siz bu engeli aşıp
Yolkunuza devam edersiniz,
Yada, bu engeli aşamazsınız
Ve bu sizin yolunuzun sonu olur yani ÖLÜM
Hayatınızın anlamını, ölümden dönen bir insana sorun
Yada ölmeyi bekleyen
Yaşamdan hiçbir umudu olmayan bir insana sorun
O zaman düşünün !! ,Değer mi üzülmeye
Bu güzelim hayatı doya doya yaşamak varken
Artık üzülmeyi bırakın ve GÜLÜN !!!!



DOST'uma
Bir gece yıldızlara baktım,
Gözüme bir ışık çarptı, O hepsinden farklıydı
Tüm şehvetiyle parlıyordu gökyüzünde
Sanki diğer yıldızlara nispet yaparcasına
Ben en güzelim diyordu, bunu hakediyordu
Diğer yıldızlar sönük kalmıştı onun bu güzelliği karşısında
Kıskanıyordu diğer yıldızlar..
Neden O daha güzel diyorlardı neden daha çok parlıyor ?
Ama sebebini anlayamıyorlardı
Sonra birgün sönük yıldız parlak yıldıza sordu
Sen neden bu kadar güzelsin diye
Parlak yıldız şöyle dedi :
Ben kötülük yapmıyorum, herkese yardımcı oluyorum
Kimsenin kalbini kırmıyorum DOSTUM !!
Sönmüş yıldız büyük bir şaşkınlığa uğruyor
Parlak yıldızın ne anlatmaya çalıştığını anlamıyor
Ona DOST ne demek diye soruyor
Çünkü bugüne kadar DOST kelimesini duymamıştır sönmüş yıldız.
Parlak yıldız açıklamaya başlıyor
Dost; kötülük yapmayı sevmeyen , arkadaşları için herşeyi yapabilen
Gerektiğinde onunla mutlu olup , onunla acı çekebilen
Hayatındaki tüm güzellikleri arkadaşlarıyla paylaşabilen kişidir DOST
Sönmüş yıldız o an duruyor, kendini sorgulamaya başlıyor
Sonra üzülüyor kahroluyor , neden ben dost değilim diyor
DOST'un tavsiyelerine uyuyor
Dost gibi olmaya başlıyor , sevinçlerini mutluluklarını
Başkalarıyla paylaşmaya başlıyor
Diğer sönmüş yıldızlarla tek tek konuşuyor
Ve sonunda gökyüzündeki bütün yıldızlar parlamaya başlıyor..

Ama orada bir yıldız var ki;
Onun şehvetine güzelliğine hiçbir yıldız ulaşamıyor
Çünkü o yıldız TEKTİR ve gerçek bir DOST'tur.

Çok Özel Bir Dostuma.....



ANALAR AĞLAMASIN
Bir ana ağlıyor
O ışıl ışıl parlayan masmavi gözler yok artık
Yerini ağlamaktan kızarmış gözler almış
O al al yanaklar sararıp solmuş
Gülmüyor herzaman gülen yüz gülemiyor
Yüreğinde büyük bir acı var nasıl gülsün ki zavallıcık
Ağlama ana ne olur ağlama,
Hatırlıyormusun ana beni askere gönderdiğin günü
Gözlerinden iki damla yaş süzülmüştü
Bana söz vermeni istemiştim
Şehit olursam ağlamayacaktın hani
Sözünde durmadın yine ana
Ben canımı vatanım için seve seve feda ettim.
Ben cennette mutluyum ana çünkü orada benim gibi binlerce şehit var
Yanlız değilim orada
Sende övünmelisin evladınla
Sen bir şehit anasısın
Sil gözyaşlarını ana akmasın onlar boşuna
Sonra üzülürüm buralarda
Bir bebek ağlıyor henüz 1 yaşında
O daha minicik konuşmayı daha yeni öğreniyor
Baba diyor o incecik sesiyle
Koklayamıyor babası onu, baba demesini duyamıyor
İçinde bir burukluk var minicik yavrunun
Babasının öldüğünü bilmiyor, ama sanki hissediyor bunu
Gözleri hep ağlamaklı bakıyor kapıya
Her kapı çalındığında koşuyor minik bebek
Minicik yüreği çarpıyor sevinçle
Babam geldi diyor!!!
Ama kapı açıldığında yüzündeki o mutluluk
Yerini hüzne bırakıyor
Minicik dudaklarını büküyor, bir köşeye oturup sessizce gözlerinden yaşlar boşalıyor
Annesine sarılıyor , "Anneciğim babam nerede ,neden babam gelmiyor ?"diyor
Yıllar geçiyor sonra minik bebek büyüyor
Koskocaman bir delikanlı oluyor
O da babası gibi askere gidiyor
Göğsünü gere gere mertçe
Ben vatanım için canımı seve seve feda ederim diyor
Yine bir ana ağlıyor, korkuyor oğlunu kaybetmekten
Tıpkı kocasını kaybettiği gibi
Anneciğim ben bir askerim diyor
"Hakkını helal et anacığım !!" bu onun son sözü oluyor
Derken bir acı haber geliyor
Dünün minicik bebeği babası gibi şehit olmuş
Kahpe bir kurşun sonucunda hayatını kaybediyor
Dağ gibi delikanlı bir kağıt gibi yıkılıyor kahpe kurşun karşısında
Ey Apo binlerce yürek yaktın,
Binlerce yavruyu babasız bıraktın
Binlerce anayı ağlattın
Artık senin de sonun geldi
Bunların cezasını teker teker çekeceksin
Ey vicdansız Apo
Sana ne ceza verilse azdır
Sen bu ağlattığın insanların gözyaşlarında boğulacaksın
Sana öbür dünyada bile yer yok
Neden bu savaşlar, neden bu gözyaşı
Barış, sevgi ve dostluk varken
Bu kavga niye ?
Bitsin artık bu kalleşlik, bu pislik
Bitsin artık gözyaşı

ANALAR AĞLAMASIN ..

Bir teroristin cebinden çıkan annesine yazdığı şiir

BIRAKMIYORLAR

LANET ETME DOĞDUĞUM GÜNE ANAM
MUTLU OLMAK HAKKIMDI, OLMASA BİLE
BİR ZALİM DÜŞÜRDÜ BENİ BU HALE
PİŞMANIM ANAM BIRAKMIYORLAR.

BİR ZALİM DURMUŞ BAŞIMDA "VURURUM" DİYOR.
"DÖNENİN SONU ÖLÜMDÜR" DİYOR.
NE KADAR PİŞMAN OLURSAN OL ANAM
BU DAĞLARDAN DÖNEN OLMUYOR.

İSTERMİYDİM BU SOĞUKLARDA DAĞLARDA YATMAYI
ANALARIN YÜREĞİNE ATEŞ ATMAYI
BU SİLAHI ELİME VEREN UTANSIN
PİŞMANIM ANAM BIRAKMIYORLAR

DOST SANDIKLARIM PUSUDA BEKLER
KAÇMAYA KALKSAM NAMLU DİKER
ASKERLER HER GÜN DAĞLARDA GECELER
PİŞMANIM ANAM BIRAKMIYORLAR

HER GÜN BİRAZ DAHA AZALIYORLAR
ÇOĞU PİŞMAN OLMUŞ GERİ DÖNEMİYORLAR
ÖLÜM SOĞUKTUR KAÇAMIYORLAR
PİŞMANIM ANAM BIRAKMIYORLAR

BİR GÜN DUYULUR ÖLÜM HABERİM
ETRAFA YAYILIR KANLI BEDENİM
İBRET OLSUN BENİM KADERİM
PİŞMANIM ANAM BIRAKMIYORLAR.

NOT: Zori dağında vurulan bir teroristin cebinden çıkan ve annesine yazdığı şiirdir.

BÖyle Sevmelİsİn

Acıları kurutmalısın,yüreğindeki sayfalarda.
Umut olmalı,heyecan olmalı kahverengi gözlerinde
Hüzünlerden kederlerden uzak olmalısın
Hayat bulamlısın ,huzur dolmalısın
İşte yaşamak bu,nefes almak bu demelisin
Gözlerimi düşündükce daha fazla sevmelisin
Bende seni senin gibi öyle sevmeliyim.
Korktuğumda sıkıca sarılabilmeliyim sana, Üşüdüğümde soğuktan titredğimde
Sen ısıtmalısın beni yüreğinle
Çocuklaşıp ağladığımda okşamalısın saçlarımı,
Tesellim olmalısın tesellin olmalıyım.
Yüreğinde merhamet düşüncelerinde vicdan olmalı,
Bütün güzelliklere kalbinde yer açmalısın.
Düşenlerin dostu,gülenlerin huzuru
Ağlayan herkesin umudu olmalısın.
Yağmurlar gibi yağmalısın,bir adım gelene,
Şimşekler gibi çakmalısın,karanlıkta gezene
Güneş gibi doğmalısın,garibanın gönlüne,
Yıldırım gibi düşmelisin,zalimlerin üzerine
Sen hep böyle olmalısın.
Ben seni sevdiğimden gurur duymalıyım
Acılara gülümseyebilmelisin
Hayat denizinden attığın her oltaya
Gülücükler takılmalı,umutlar yakalamalısın,
Umutların bugün doğmuş bebek gibi olmalı
Geçen her zaman büyütmeli onları
Bazan küçük bir tebessümün yaşatmalı beni
Bazanda koca bir yürekten akan sevgin.
Sevdamız sınırsız ve ölümsüz olmalı
Biz toprak olsakta sevgimiz dillerde dolaşmalı.
Ne varsa hayata dair paylaşmalısın benimle
Acolarını,sevinçlerini vede korkularını bilmeliyim.
Gözyaşlarımızı gizlemeden ağlayabilmeliyiz,
Sevinçlerimizi paylaşıp gülebilmeliyiz,
Korkularını anlatmalısın hiç çekinmeden
Korktuğunda hiç kimselerin bilmediği sığınağın olmalıyım.
Korkuları birlikte yenmeliyiz.
Sevmediklerini söyleyebilmelisin bana, bende sana
İçimde olmalısın yanımda yoksan bile
Hissetmeliyim varlığını fizanda olsan yinede
Tutkunsam,yanıksam sevdalıysam sana
Bedeli ölüm olmamalı, yaşatmalı beni
Senin vazgeçilmezin ben olmalıyım
Sende benim vazgeçilmezim olmalısın
Paylaşmak istemediğin tek varlık ben olmalıyım
Sen paylaşılmazım olmalısın
Beni herşeyimle kabullenmelisin ben buyum,böyleyim diyebilmeliyim korkusuzca
Hüzünlendiğimde huzur bulduğum kucak,
Mutluluğumda sarıldığım beden olmalısın.
Bütün şarkılarım sana hitap etmeli
İç çekmelerimin nedeni
Şiirlerimin ilhamı
Bütün sohbetlerimin konusu sen olmalısın.
Bir anda dört mevsimi yaşatmalısın bana.
Sevginle kış ortasında baharı getirmelisin,
Beni düşündüğünde güneş doğmalı şehre
Birdaha asla batmamalı.
Bedenimdeki bütün hücrelerimde sen olmalısın.
Damarlarımda sen dolaşmalısın,
Damarlarında dolaşmalıyım kan yerine
Hücrelerinde hissetmelisin beni bende seni
Canım olmalısın sen yaşatmalısın beni
Canın olmalıyım ben yaşatmalıyım seni.
sen ve ben olmamalı Türkçe'de ve diğer dillerde,
Biz olmalıyız yalnızca biz
Tek yürek, tek beden,Tek can olmalıyız.
Ben beni, sende yaşamalıyım
Sende seni,bende yaşamalısın.
Masallar anlatmalısın aşka dair,
Sevdalar işlemelisin yüreğinle yüreğime
Ayrılık kelimesi geçmemeli sözlerinde
Sen saçlarımı okşarken yanımdayken bile,
Yüreğimdeki denizlerden,hasret şiirleri haykırmalıyım
Bütün çılgın dalgalar,fısıldamalı kulağına
Kahverengi gözlerin yaşamamın tek nedeni olmalı
Saçların rüzgar olup göyaşlarımı kurutmalı
Uzaklardada olsak düşünmemeliyiz mesafelerle ayları
Zaman kavramı olmamalı içimizde
Sevgimiz büyümeli sığmamalı yüreğimize
Taşmalıyız ırmaklar gibi
Coşmalıyız ilkbaharda dereler gibi
Çöllerde Vaha olmalıyız
Bozkırlar sevgimizle yeşile dönmeli
Gözlerin karanlıkta ışığım olmalı
Sözlerin bilinmezliklere uçurmalı
Bulmacaların olmalıyım
Beni sen çözmelisin
İpuçların olmalıyımki,rahatlayabilesin
Benim olmalısın baenimsin diyebilmeliyim.
Senin olmalıyım,benimsin diyebilmelisin.
Bütün duyguların bende yoğunlaşmalı
Seviyorsan tek sevdiğin ben olmalıyım
Kızabilmelisin bana bağırıp çağırabilmelisin
Küsebilmelisin bana, arasıra çekip gitmelisin.
Geri bana gelebilmelisin
Yenebilmelisin gururunu
Sevdiğini defalarca söylemelisin
Nefretini bütün açıklığıyla haykırmalısın
Sitem etmelisin edebilmelisin bana
Öfkeni yenebilmek için tokat bile atabilmelisin
Seni herhalinle sevebilmeliyim.
Kölemdir diye tanıtsanda dostlarına
Başım dik ve gururla evet kölenim diyebilmeliyim
eziyet etsende bana, ben seni sevdiğimi söyleyebilmeliyim.
Bir damla suyu bir parça ekmeği
Oturup katıksız yemeliyim senleKimseler bilmemeli açlığımızı bile
Sana ve bana ait ne varsa paylaşmalıyız senle verdiklerinle değil yalın halinlede
Sevmeliyim hissetmeliim seni.Düşüncelerinde yalnızben olmalıyım
Hayalimle yüreğini ben süslemeliyim.
Gözlerindeki aşk kıvılcımıyla yalnız ben yanmalıyım.
Vede benim ateşimle sen yanmalısın
Yüreğinle sarmalı,gözlerinle ısıtmalısın
Tenime her dokunuşunda ben inlemeliyim
Sen hiç tatmadığın kadar haz almalısın
Ve hiç bir zaman doymamalısın bana bende sana doymamalıyım
İhanetlerini aldatmalarını bilmeliyim
Açıkca söylemelisin bana
Bugün A şahsi ile seviştim diyebilmelisin
Fakat o an hayalinde ben olmalıyım
Öptüğün o tenin kokusunda hissetmelisin beni
Bedenine sahip olmalı o her kimse
yüreğin vede aldığın haz bana ait olmalı
Senleyken korkmamalıyım ölümden bile
Senin gibi mert senin gibi erkek olmalıyım
Yiğitliğin destanını öğretmelisin bana
Sonra cahilliğimi yüzüme vurmamalısın
Git dediğinde surat asmadan gitmeliyim
Kal dediğinde ateşinle daha çok yanmalıyım.Allahtan sonra taptığım tek varlığım olmalısın
Yüreğimden gelen sesle erkeğimsin diyebilmeliyim
Böyle sevmelisin beni,bende seni
Senin ruhun bende olmalı
Benim ruhum sende
sen öldüğünde bende yaşamamalıyım
İşte bitanem böyle sevmelisin beni bende seni
Kabülümsün,
Vazgeçilmezlerinle,
Olmazsa olmazlarınla,
bende senin kabulünsem,
Hazırım...
Hazırım senle tüm savaşlara....

Kapama Gözlerini...

Çocukken geceleri yıldızlara bakardım... Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla
yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü,
kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi...

Yıllar sonra senin gözlerinde gördüm yıldızları... Gözlerinde o çocukluk
heyecanımı yaşadım yeniden. Mavi denizleri, mavi gökyüzünü, mavi aşkı gördüm...
Belki de onun için sen gözlerini kapattığında sönüyor yıldızlarım...

Gözlerinden bir yol çizdim kendime, yıldızlara tutunarak ulaştım aşka... Aşk
maviydi; gözlerinde aşka bulandım... Şimdi belki de bu yüzden; gözlerini
kapadığında yolumu kaybedişim...

Şiirler okurdum gökyüzüne bakarak; nefesimden cam buğulanırdı... Adımı yazardım
o şiirli buğuya, yanında bir boşluk bırakarak... Sonra yanına eklenecek mavi
aşkımı hayal ederdim saatlerce... Şöyle olmalı, böyle bakmalı, böyle
konuşmalı...

Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun...
Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni... Kapasan
gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek...

Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp;

“Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini” diye biten...

Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek...
Şimdi gözlerini kaparsan; maviler çok üşüyecek...

GüZeL SöZlEr

ÇoK GüZeL SöZlER BaKıN İsTeYeNlEr AmA TeRcİh EdErİm

........................

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadina yesil
Aydinliklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamli degil

Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldim, oksadim saçlarini, öptüm
Içtim yudum yudum güzelligini

Ben olsam ah ben olsam
O daglarda ben olsam
O yollarda ben olsam
Oralarda ben olsam
Sokaklara ask yazardim
Acilara son yazardim
ben olsam.

Ben bu garip yeryüzünde
Garibansam suç benim mi
Gece gündüz dertli dertli
Geziyorsam suç benim mi
Bir dostum yok sorulayim
Sevdigim yok sarilayim
Kime kizip darilayim
Kimsesizsem suç benim mi

Ben aski ölümsüz bilenlerdenim
Bir ömür boyunca sevenlerdenim
Ellerin ellerime degmesin derim
Eger ki sonunda birakacaksan

Beklenen yarinlar kaybolmus dünden
Ümitler selami kesmisler benden
Nasilsa hayir yok gelecek günden
Kadere rest çektim isyanlardayim
Bu benim talihim sözüm yok sana
Payimi aldim ben sevdadan yana
Hasretinden baska ne verdin bana

Bana bunu yapmayacaktin
Öyle sirtimdan vurmayacaktin beni
Gelisin gibi onurlu olmaliydi gidisin
Ve öylesine gururlu bitisin.
Gel gör ki kötü oynadin bu oyunu
Erken düstü masken yüzünden
Demek sen içimde büyüttügüm bir dev degil
Bir hiçtin
Görüyorsun iste
Gittin
Ve de bittin…


Bana bunu yapmayacaktin
Böyle bir hançerle yikmayacaktin beni
Bir ihanetin adresi olmamaliydi ayak izlerin
Yoksa ben mi yanlis tanidim seni?
Yoksa hep böyle kirli miydi senin denizlerin?..

Bana asktan hiç söz etme
Sen sevmeyi ne bilirsin
Bir ask için ölesiye
Beklemeyi ne bilirsin
Düsündükçe içim yanar
Ders vermemis sana yillar
Tastan farksiz kalbin mi var
Özlemeyi ne bilirsin

Bakma sen yagmurlarin sagnak döküldügüne
Bakma sen gecelerin karanligina
Bu pembe umut sütten de beyaz
Bu senli hayal gülden de kirmizi
Iste renk renk çiçekleri askimizin
Görsene! ..

Bak büütün güzelliklerin tümü sende
Bak sende gülümsüyor en amansiz özlemler
Unut bir yerde bensiz oldugunu, çaresiz
Ayriliklar sevenlerle yücelir
Hadi sil gözlerini
Gülsene! ..

Baharda gelmedin yazda gelseydin
Ah benim hazanim eylül bakislim
Nasil sevdigimi sen de bilseydin
Ah benim hazanim eylül bakislim

Bagirdim
Daglar, taslar uyandi çigliklarima
Denizler yandi yanginlarima
Gökte yildizlar agladi
Benim bu zavalli yalnizligima
Bir tek sizi uyandiramadim
Bir tek sizi! ...

Güzel Bir Şiir..

Beş Kısa Bölümde Otobiyografi

1. Sokaktan aşşağıya yürüyorum
Yolumun üzerinde derin bir çukur vardı
İçine düştüm...
Kaybolmuştum. Umutsuzdum..
Ama bu benim hatam deildi
Çıkışı bulmak çok uzun bir zamanımı aldı.

2. Yine aynı sokakta aşşağıya yürüyorum.
Çukur yine yolumun üzerindeydi
Onu görmediğimi farzettim.
Yine içine düştüm
İnanamıyorum aynı yerdeyim
Ama bu benim hatam deil.

3. Aynı sokakta aşşağıya yürüyorum
Çukur yine yolumun üzerinde
Orda olduğunu gördüm
İçine düştüm..Alışkanlık oldu artık..
Gözlerim açıktı ve nerde olduğumu biliyordum.
Bu benim hatam
Hemen dışarı çıktım.

4. Aynı sokakta yine yürüyorum
Yolumun üzerinde derin bir çukur var.
Etrafından dolaştım.

5. Başka bir sokakta yürüyorum.

Aşkı kaybedenler

Sana vermiş veren sulardan ses
Sana vermiş veren şiirden dil...
Yaratılmışsın ayrı topraktan...
Hamurun,toprağın bizimki değil!

Saçların var,ki başka türlü sarı
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Yarı olmuş vücudun üstünde
Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil!
Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş...
Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!'

Nefesin var,ki başka türlü sıcak
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Aşkı kaybedenler

Sana vermiş veren sulardan ses
Sana vermiş veren şiirden dil...
Yaratılmışsın ayrı topraktan...
Hamurun,toprağın bizimki değil!

Saçların var,ki başka türlü sarı
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Yarı olmuş vücudun üstünde
Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil!
Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş...
Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!'

Nefesin var,ki başka türlü sıcak
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Aşkı kaybedenler

Sana vermiş veren sulardan ses
Sana vermiş veren şiirden dil...
Yaratılmışsın ayrı topraktan...
Hamurun,toprağın bizimki değil!

Saçların var,ki başka türlü sarı
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Yarı olmuş vücudun üstünde
Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil!
Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş...
Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!'

Nefesin var,ki başka türlü sıcak
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Aşkı kaybedenler

Sana vermiş veren sulardan ses
Sana vermiş veren şiirden dil...
Yaratılmışsın ayrı topraktan...
Hamurun,toprağın bizimki değil!

Saçların var,ki başka türlü sarı
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

Yarı olmuş vücudun üstünde
Ne güzel şey çocuk yüzün ,çil çil!
Bu köpükler,bu dalgalar,bu güneş...
Hepsi birden diyor:'Geliş,serpil!'

Nefesin var,ki başka türlü sıcak
Gözlerin var,ki başka türlü yeşil

AçLarın gözbebekLeri

Güneşin çocukLarıydık
YaLın sevdik, ağLadık
Kimsenin namusuna
Yan gözLe bakmadık
Ağır adamdık
Kankaydık

Gün doğmak biLmedi
Gözükara gençLiği
KaranLıkLa boğuşurken harcadık
Güneşin çocukLarıydık
DelikanLıydık kankaydık
Gün görmedik
Ay ışığında yandık

Oturup sabahLadığımız geceler,
AnLatıp güLdüğümüz

Uğruna öLecek sevgiLi bulamadım diye ağLadığımız
Aynı kızı sevdiğimizde
Biribirimize darıLdığımız
Ve sırLarımız vardı senLe kanka
Sadece birbirimize açtığımız

...

Mor Salkımlı Sokak

Bu akşamda sensizliği anılara sarip içtim
Kaybettikten sonra anlıyor insan
Meğerse hiç kimseyi senin kadar sevmemişim
Bi dönsen en güzel yerinde biten o rüya
Yeniden yaşanır istesen
Yıldızları sermez miyim ayaklarına
Geldiğin yollara toz olmazmıyım
Yine şafak söküyor
Uykuların unuttuğu gözlerim yine tavanda
Ne vardı diyorum ahh bi dönseydin sonunda
Şarjörüne hasret sürdüm sazımın
Şimdi hüzün işgalinde yüreğim
...Ve ben hala mor salkımlı o sokakta bıraktığın yerdeyim...

Fatih Kısaparmak

Yakılacak Adam

Bilmeliydim bir sabah çekip gidecegini bilmeliydim
Ve sen daha kirmadan bu aşkin kalemini
Ben herşeye eyvallah deyip
Cekip gitmeliydim bu şehirden

Ben yakilacak adamim bu şehirde
Sana böyle yandigim için
Ben asilacak adamin bu şehirde
Seni böyle sevdigim için

Oysa neleri ögretti hayat bana
Sirtimdan vurulmayi
Gülerken aglamayi
Aç susuz yasamayi
Daha neleri ögretti hayat bana
Bir sana yalvarmayi ögrenemedim
Birde seni unutmayi

Ben yakilacak adamim bu şehirde
Sana böyle yandigim için
Ben asilacak adamin bu şehirde
Seni böyle sevdigim için

Sen sahte mutluluklarin süslü prensesi
Sen sosyetik barlarin şimarik sokak kedisi
Sen mutlulugumun korkak faresi
Sen hep ayni gecelerin
Sen hep ayni masalarin
Sen hep ayni sarkilarin
Vazgeçilmez mezesi

Senin cirit attigin bu sokaklarda
Ne gezer aşkin vefanin gölgesi
Cek git artik
Burada bitsin
Bu aşkin hikayesi..

Oysa bir yudum mutlulugun için
Yollarina bir ömür serdim
Oysa bir gelişin için
Sokaklarina binlerce sabir ektim

Hasretse hasret, aciysa aci
En kralini çektim
Yalniz vede tektim
Senin bir taş oldugunu nerden bilecektim

Biliyorsun evet biliyorsun
Seni bebekler gibi sevdim
Seni çiçekler gibi sevdim
Seni melekler gibi sevdim
Cünkü sen tapilacak kadindin bu devirde

Oysa ben
Sana böyle yandigim için
Sana böyle kandigim için
Seni böyle sevdigim için
Asilacak adamim bu şehirde
Yakilacak adamim bu şehirde

Git artik git , güle güle..

Ahmet Selçuk Ilkan

Şiir Yarışması

Şiir yarışması başlamıştır.......
İsteyen herkes(bir şiir olmak kaydıyla)kendi şiirini yazabilir....
En güzel şiir bir hafta sonra seçilecektir...

Bayrak!

Bayrak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;
Yer yüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim!

Arif Nihat Asya

Yavuz Bülend Bakiler

12 EYLÜL'E SİTEM



Kolum, kanadım diyordum.

Sevdalanıp gidiyordum

Yurdum diye seviyordum

Yurdum, felaketim oldu.



Türküm! dedim, Türk'ü sevdim

Öğünen bir koca devdim

Volkandım, alev-alevdim

Kor'dum... felaketim oldu.



Kimisi Rus, kimisi Çin...

Uşağıydı; dedim niçin?

Bayrağıma selam için

Durdum... felaketim oldu.



Vatan millet idi tasam

Çiğnenmişti ana-yasam

Vuracaklardı vurmasam

Vurdum... felaketim oldu.



Neyim varsa birer birer

Tutup çarmıha gerdiler

Bozkurt'uma 'it' dediler

Kurdum... felaketim oldu.



Bu ahlaksız dubaraya,

Tarih 'mim' koysun buraya

Eylül darbesini hayra

Yordum... felaketim oldu.



Gönlümün yiğit beğiydi

Gözlerimin bebeğiydi...

Ona da mı nazar değdi

Merdim... felaketim oldu.



Tarafsızlık diye diye

Şu en soysuz haramiye

Başımızı vermek niye

Sordum... felaketim oldu.



Ben değildim esip-tozan

Kanlı kuyuları kazan

Bütün tuzakları bozan

Zordum... felaketim oldu.



Kolum, kanadım diyordum.

Sevdalanıp gidiyordum

Yurdum diye seviyordum

Yurdum, felaketim oldu.

Sezaİ KarakoÇ'un Şİİrİ Üzerİne Bazi Dİkkatler

Türk-İslâm edebiyatı dünden bugüne muhakkak ki çok büyük şairler yetiştirmiştir. Yunus Emre’yle birlikte coşkuyla akmaya başlayan ve giderek yatağını genişleten şiir ırmağımız dünya şiiri içinde bu anlamda elbette ki büyük bir okyanus oluşturmuştur. Fakat bu şairler içinde kimileri vardır ki, onlar devirleri içinde bir ihya ve inşÃ¢ hareketi gerçekleştirerek öncü şairler, üstad şairler vasfını kazanmışlardır. İşte Sezai Karakoç da çağı içinde bu tür bir nitelemeyi fazlasıyla hak eden hak eden bir şiir ustasıdır. Birazdan değineceğimiz sebepler yüzünden de kendinden önceki çağlardaki şairlerle bir alakasından söz edilse bile şiirimizde yeni bir dönemin zirvedeki ismidir. Zira onun reddedilemez bir şekilde kendine özgülüğü vardır. Dolayısıyla aralarında alaka kurabileceğimiz şairlerle münasebeti bir ruh akrabalığından öte değildir.



Karakoç’un şiir tarihi yaklaşık olarak 1950’lerde başlar. Şiirimizin bu dönemde medeniyet ve kültür dünyamızdaki değişikliklere bağlı olarak hem yapısı hem de muhtevası büyük ölçüde değişmelere uğramıştır. Bir kırılmadır yaşanan. Onca yüzyıllık şiir tecrübesi bir yana bırakılarak Tanzimat’tan itibaren yapılan pek çok deneme sağlıklı sonuçlar vermemiş, Cumhuriyetle beraber başlayan Garip akımıyla şiirimiz her şeyden önce şiiriyetini, duyarlık dünyasını, geçmişle bağını nerdeyse tümüyle yitirmişti. Böyle bir şiir ikliminde yazmaya başlayan Karakoç, her şeyden önce şiirimizin bu temel sorunlarını bilen bir şair tutumuyla önünde duran bu tür şiir anlayışlarına iltifat etmedi. Denilebilir ki, aslında ilk şiir kitabı olması gerekirken kitap halinde yayımlanması sonlara kalan ama o zaman süresi içinde de dilden dile dolaşan Monna Rosa şiiri, bünyesinde asıl ve olması gereken şiir ve şair duyarlığının anıt bir eseri olarak yanlış yollarda seyreden Türk şiiri için yeni bir sayfa, umut vadeden bir sesti.



Monna Rosa bir aşk şiiriydi elbette... Ama mısralar ilerledikçe bu yeni şiirin geleneksel halk, divan ve tekke şiirinin çağdaş bir yorumu olduğu, özellikle şiirimizin bu üç ana kolunu besleyen İslâm kültür ve medeniyetiyle yakından hatta içsel bir bağ kurduğu görülür. Nitekim Monna Rosa’yı izleyen Hızırla Kırk Saat, bir medeniyet ihyacı ve inşacısı olan Karakoç’un nasıl bir şiir dünyası kurmak istediğini göstermesi açısından dikkat çekici bir kitaptır. Böylece Türk şiiri yeniden kendi olma, kendini bulma özelliği kazandı. Şiirimize peygamberler, veliler, uygarlığımızı ifadelendiren her unsur (şehirlerimiz, dağlarımız, ırmaklarımız, insanımız...) yeniden girmiş oldu. Gelenekle kopan halka yeniden bağlanıyordu. Üstelik bir taklide ve tekrara düşülmeden ve yeni bir yorumla yeni bir şiir anıtı yükseltilmiş olunuyordu.



Duruşunu böyle bir zemin içinde gerçekleştiren Karakoç, Tahanın Kitabı’yla başlayan, Gül Muştusu, Körfez, Şahdamar, Sesler, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Çeşmeler, Leyla ile Mecnun, Ateş dansı ile devam eden ve Alınyazısı Saati’yle şimdilik biten yarım asırlık şairlik hayatında Monna Rosa ve Hızırla Kırk Saat’le açtığı şiir yolunda yedi eser daha verdi. Bütün bu eserlerinde az önce yaptığımız belirlemeye uygun olarak misyonunun farkında olan bir şair sıfatıyla inşa fikrinden bir an bile uzak kalmadan şiirimizin yaşadığımız devirde yeni bir yapıyla kurulması uğrunda çalışmalar yaptı. Böylece can çekişen şiirimiz onca olumsuzluğun içerisinde yeniden nefes alma imkânı buldu. Yunus, dili ve üslubuyla Karakoç’la yeniden dirildi. Süleyman Çelebi, Fuzuli, Şeyh Galip..çağımızın şairleri oldular. Zira Karakoç’un şiir dünyasında bütün bu isimler ve şiirsel tutumları dünden bugüne taşındı. Gelenek yenilendi ve tortularından arınarak bugüne kan ve can veren bir imkâna dönüştü. Bu, şunun için de çok önemliydi. Türk-İslâm medeniyetiyle olan bağımız sekteye uğrayınca doğan boşluğu Yunan efsaneleriyle doldurmaya çalışan ya da duyarlıktan yoksun ve bizim sesimiz olmaktan uzak olduğu için okuruyla da buluşamayan şiirimiz bu handikapı da Karakoç’un şiiriyle aşmış oldu.



Karakoç’un şiiri kendi medeniyet dünyamızla beraber batı medeniyetiyle de münasebetli bir şiirdir. Yeni yorum denemeleri bu medeniyet için de yapıldı. İslâmın Şiir Anıtlarından ve Batı Şiirlerinden çeviriler bu tür bir kaygının sonucu olarak ortaya çıktılar. Fakat Karakoç’un şiir gündemimize taşıdığı batılı isimler de meafizik, insani ve dini olanla bağı olan isimlerdi. Bu yüzden onların da çağdaş şiirimizin yeniden kuruluşunda önemli bir imkan oluşturdukları söylenmelidir. Böylece doğu-batı, asya-avrupa şiiriyle, kültürüyle, medeniyet değerleriyle Türk şiir okuru için yeniden ve olması gerektiği gibi yorumlanmış oldu. Bütün bunlar yapılırken karşımızda sadece şiir kabiliyeti, ustalığı olan değil aynı zamanda zengin bir kültür birikimine sahip bir fikir adamıyla da karşı karşıya geldik. Böylece Karakoç şiirinin açtığı yolda dinler ve felsefeler, peygamberleri, filozofları, şairleri, mimarlarıyla... kültür iklimimize de taşınmış oldular.



Karakoç şiiri dil özellikleriyle de yeni Türk şiiri için bir imkanlar coğrafyası oldu. Zira kültürümüzün, medeniyetimizin başına gelen dilimizin de başına gelmişti. Yapay, uydurma bir dil ya da ona muhalefet eden geleneksel osmanlı Türkçesiyle 1950’ler Türkiyesinde bir şiir dili kurmak da zorlaşmıştı. Karakoç, bu iki tuzağa da düşmeden sağlam bir dil şuuruyla bütün kelimelere sevgi ve ilgiyle yaklaştı. Alması gerekeni her iki kaynaktan da alıp kullandı. Pek çok eskimiş kelimeye hayatiyet kazandırdı. Bu orta yol bir dil birlikteliği, ortak dil, yaşayan Türkçe anlayışını da diriltmiş ve toplum hafızasına mal etmiş oldu. Özellikle geleneksel kültür ve medeniyetimizin değer ve kavramlarını ifade eden kelimelerin çağdaş bir şairin şiirinde yer alması dil bakımından da fukaralık yaşayan şiirimiz için ciddi bir imkan meydana getirdi.



Şiirde şüphesiz ki nazım biçimleri ve şekilleri de önemliydi. Karakoç’un şiirinde bu bakımdan da büyük bir yenilik göze çarpar. O, bu konuda da yine geleneğin veya çağdaş olanın bir taklitçisi ve tekrarcısı değil yeni bir yorumcusudur. Destan, koşma, kaside, rubai, münacaat, naat gibi tür ve şekiller çağdaş bir formla şiirimizin yeni bir yapıya kavuşmasında birer imkana dönüştüler. Böylece hece mi aruz mu, geleneksel olan mı modern olan mı şeklindeki sorular asıl cevaplarını Karakoç’un şiiriyle bulmuş oldular. O, bu anlamda da ihyacı ve inşacı bir tutumun insanı oldu. Bunun neticesinde şiirimiz biçimsel imkanlarını da çoğaltmış olarak yeni yapısını değişim içinde özünü kaybetmeden ama çağıyla da münasebetini kesmeden kurmayı sürdürdü.



Karakoç’un şiiri için söylenebilecek bir başka husus ise, konu ve tema çeşitliliğidir. Monna Rosa’daki coşkuyu, Hızırla Kırk Saat’teki bilgeliği hiç kaybetmeden bu anlamda da onun şiiri müthiş bir zenginliği içerir. Aşk, ölüm, hasret, gurbet, ölüm, anne, kadın, çocuk, tabiat.... çok yeni imgelerle ele alındılar. Serbest şiirin genellikle ezberlenmeye müsait olmadığı söylenir. Fakat bu temalar öylesine coşkulu bir anlatım ve özgün imgelerle ele alındılar ki Karakoç’un bu konulardaki pek çok şiiri, pek çok insanın hafızasında yerini aldı. Bence bu, eserin insanla onu yüreğinden yakalayarak bütünleşmesi, şairin okuruyla o mutlu buluşmayı gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir. Şiiri belli bir azınlığın okuyup haz duyduğu bir tür olmaktan çıkararak geniş bir okur kitlesinin duyarlık dünyasına taşıması da Karakoç şiiri için söylenmesi gereken bir başka özellik sayılmalıdır. Öyle ki Karakoç şiiri bu anlamda salt şiir okuru donanımına sahip olanlarca değil tıpkı Yunus’un, Akif’in şiiri gibi camideki cemaata yani halka da ulaşmış oldu. Karakoç, bu insani temaları ele alırken temeldeki tutumunu hep sürdürdü. Yani onda mesela kadın salt biyolojik varlığıyla bir ilginin konusu değildi. Kadın metafazik kimliğiyle de birlikte ele alındı. Diğer temalar için de aynı şey söylenebilir. Dağ, deniz, ırmak vs. somut anlamlarıyla birlikte soyut anlamlarıyla da ele alınan, yorumlanan varlıklara dönüştüler. O, bu anlamda bence bütün varlıkların yani yerlerin ve göklerin dilini de okuyan bir şair oldu.



Böylece Türk şiirinde Karakoç şiiriyle yeni bir dönem başladı. Türk şiirinin her kesimi bu şiire ilgi göstermek durumunda kaldı. Bugün fikri ve akidevi farklılıkları sebebiyle kendileri gibi olmayanları reddeden çevrelerin gözardı edemedikleri tek şair Karakoç’tur. O, bu anlamda karşı çevrelerin şiirinde de kimi olumlu etkilerin sahibi bir şairdir. Diğerleri onun gibi medeniyetimizin arı duru sularında gezinmeseler bile biçcimsel olarak bile olsa geçmişimize yaslanma ihtiyacı duydular. Ama onun asıl etkisi tabidir ki kendisiyle fikir ve akide bağı olan çevrelerde oldu. Bugünkü islâmî ve yerli değerlere yaslanan şairler topluluğu en çok da Karakoç’un eseridir. Çünkü ortada artık reddi imkansız hale gelmiş yerli-islâmî bir şiir vardır ve bu şiir Karakoç’un şiir ırmağından beslenmekte ve onun yeni zamanlara açılmış kolları olarak varoluşunu sürdürmektedir. Şüphesiz, bu yeni şiir varlığını Necip Fazıl, Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi öncülere de borçludur. Aynı şekilde Yunus’a, Fuzûli’ye de borçludur. Ama bu imkanları da bu şairlere Sezai Karakoç sunmuştur. O bu bakımdan çağımızın şiir semasının en parlak yıldızı olarak şairlerimizin yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.



Bu genel tesbitlere ilâve olarak şunlar da söylenmelidir: Karakoç’un Türk şiir okurundan ve kültür hayatından hakettiği ilgiyi gördüğü söylenemez. Bu durumun pek çok sebebinden bahsedilebilir. Ama bence iki önemli sebep vardır. Birincisi Karakoç’un fikri kimliği diğeri ise onun tutumunun kimilerince kısa vadeli hesaplarla ucuzca harcanmak istemesidir. Ama o bütün bunların farkında bir şair olarak ne medyaya, ne mirasyedi siyasetçilere, ne de sanatını kısa zamanda gösteriye, çıkara dönüştürmek isteyenlere aldırmadan eserlerini vermeyi sürdürüyor. Kimi zaman geliyor ki susması bile anlamlı bir konuşmaya dönüşüyor. Gönül isterdi ki, hem bu ülke böyle bir imkanı değerlendirsin. Kendi şiir iklimiyle beraber kültür ve medeniyet iklimini kursun. Hayat üslubunu yeniden bulsun. Hem de Karakoç, Ortadoğu ve İslâm ülkelerine tanıtlarak onların da da bir neşvünema hareketine başlamalarına sebep olsun.. Hatta batıya tanıtılsın. Zira onun şiirde de, diriliş adını verdiği mücadelede de tutumu, kaygısı bu ülkeyle ve bu ülkenin insanları için sınırlı değildir. Dünyayı ve bütün insanlığı kucaklayan bir sese, uslûba ve duruşa sahiptir.

Sezaİ KarakoÇ'un Şİİrİ Üzerİne Bazi Dİkkatler

Türk-İslâm edebiyatı dünden bugüne muhakkak ki çok büyük şairler yetiştirmiştir. Yunus Emre’yle birlikte coşkuyla akmaya başlayan ve giderek yatağını genişleten şiir ırmağımız dünya şiiri içinde bu anlamda elbette ki büyük bir okyanus oluşturmuştur. Fakat bu şairler içinde kimileri vardır ki, onlar devirleri içinde bir ihya ve inşÃ¢ hareketi gerçekleştirerek öncü şairler, üstad şairler vasfını kazanmışlardır. İşte Sezai Karakoç da çağı içinde bu tür bir nitelemeyi fazlasıyla hak eden hak eden bir şiir ustasıdır. Birazdan değineceğimiz sebepler yüzünden de kendinden önceki çağlardaki şairlerle bir alakasından söz edilse bile şiirimizde yeni bir dönemin zirvedeki ismidir. Zira onun reddedilemez bir şekilde kendine özgülüğü vardır. Dolayısıyla aralarında alaka kurabileceğimiz şairlerle münasebeti bir ruh akrabalığından öte değildir.



Karakoç’un şiir tarihi yaklaşık olarak 1950’lerde başlar. Şiirimizin bu dönemde medeniyet ve kültür dünyamızdaki değişikliklere bağlı olarak hem yapısı hem de muhtevası büyük ölçüde değişmelere uğramıştır. Bir kırılmadır yaşanan. Onca yüzyıllık şiir tecrübesi bir yana bırakılarak Tanzimat’tan itibaren yapılan pek çok deneme sağlıklı sonuçlar vermemiş, Cumhuriyetle beraber başlayan Garip akımıyla şiirimiz her şeyden önce şiiriyetini, duyarlık dünyasını, geçmişle bağını nerdeyse tümüyle yitirmişti. Böyle bir şiir ikliminde yazmaya başlayan Karakoç, her şeyden önce şiirimizin bu temel sorunlarını bilen bir şair tutumuyla önünde duran bu tür şiir anlayışlarına iltifat etmedi. Denilebilir ki, aslında ilk şiir kitabı olması gerekirken kitap halinde yayımlanması sonlara kalan ama o zaman süresi içinde de dilden dile dolaşan Monna Rosa şiiri, bünyesinde asıl ve olması gereken şiir ve şair duyarlığının anıt bir eseri olarak yanlış yollarda seyreden Türk şiiri için yeni bir sayfa, umut vadeden bir sesti.



Monna Rosa bir aşk şiiriydi elbette... Ama mısralar ilerledikçe bu yeni şiirin geleneksel halk, divan ve tekke şiirinin çağdaş bir yorumu olduğu, özellikle şiirimizin bu üç ana kolunu besleyen İslâm kültür ve medeniyetiyle yakından hatta içsel bir bağ kurduğu görülür. Nitekim Monna Rosa’yı izleyen Hızırla Kırk Saat, bir medeniyet ihyacı ve inşacısı olan Karakoç’un nasıl bir şiir dünyası kurmak istediğini göstermesi açısından dikkat çekici bir kitaptır. Böylece Türk şiiri yeniden kendi olma, kendini bulma özelliği kazandı. Şiirimize peygamberler, veliler, uygarlığımızı ifadelendiren her unsur (şehirlerimiz, dağlarımız, ırmaklarımız, insanımız...) yeniden girmiş oldu. Gelenekle kopan halka yeniden bağlanıyordu. Üstelik bir taklide ve tekrara düşülmeden ve yeni bir yorumla yeni bir şiir anıtı yükseltilmiş olunuyordu.



Duruşunu böyle bir zemin içinde gerçekleştiren Karakoç, Tahanın Kitabı’yla başlayan, Gül Muştusu, Körfez, Şahdamar, Sesler, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Çeşmeler, Leyla ile Mecnun, Ateş dansı ile devam eden ve Alınyazısı Saati’yle şimdilik biten yarım asırlık şairlik hayatında Monna Rosa ve Hızırla Kırk Saat’le açtığı şiir yolunda yedi eser daha verdi. Bütün bu eserlerinde az önce yaptığımız belirlemeye uygun olarak misyonunun farkında olan bir şair sıfatıyla inşa fikrinden bir an bile uzak kalmadan şiirimizin yaşadığımız devirde yeni bir yapıyla kurulması uğrunda çalışmalar yaptı. Böylece can çekişen şiirimiz onca olumsuzluğun içerisinde yeniden nefes alma imkânı buldu. Yunus, dili ve üslubuyla Karakoç’la yeniden dirildi. Süleyman Çelebi, Fuzuli, Şeyh Galip..çağımızın şairleri oldular. Zira Karakoç’un şiir dünyasında bütün bu isimler ve şiirsel tutumları dünden bugüne taşındı. Gelenek yenilendi ve tortularından arınarak bugüne kan ve can veren bir imkâna dönüştü. Bu, şunun için de çok önemliydi. Türk-İslâm medeniyetiyle olan bağımız sekteye uğrayınca doğan boşluğu Yunan efsaneleriyle doldurmaya çalışan ya da duyarlıktan yoksun ve bizim sesimiz olmaktan uzak olduğu için okuruyla da buluşamayan şiirimiz bu handikapı da Karakoç’un şiiriyle aşmış oldu.



Karakoç’un şiiri kendi medeniyet dünyamızla beraber batı medeniyetiyle de münasebetli bir şiirdir. Yeni yorum denemeleri bu medeniyet için de yapıldı. İslâmın Şiir Anıtlarından ve Batı Şiirlerinden çeviriler bu tür bir kaygının sonucu olarak ortaya çıktılar. Fakat Karakoç’un şiir gündemimize taşıdığı batılı isimler de meafizik, insani ve dini olanla bağı olan isimlerdi. Bu yüzden onların da çağdaş şiirimizin yeniden kuruluşunda önemli bir imkan oluşturdukları söylenmelidir. Böylece doğu-batı, asya-avrupa şiiriyle, kültürüyle, medeniyet değerleriyle Türk şiir okuru için yeniden ve olması gerektiği gibi yorumlanmış oldu. Bütün bunlar yapılırken karşımızda sadece şiir kabiliyeti, ustalığı olan değil aynı zamanda zengin bir kültür birikimine sahip bir fikir adamıyla da karşı karşıya geldik. Böylece Karakoç şiirinin açtığı yolda dinler ve felsefeler, peygamberleri, filozofları, şairleri, mimarlarıyla... kültür iklimimize de taşınmış oldular.



Karakoç şiiri dil özellikleriyle de yeni Türk şiiri için bir imkanlar coğrafyası oldu. Zira kültürümüzün, medeniyetimizin başına gelen dilimizin de başına gelmişti. Yapay, uydurma bir dil ya da ona muhalefet eden geleneksel osmanlı Türkçesiyle 1950’ler Türkiyesinde bir şiir dili kurmak da zorlaşmıştı. Karakoç, bu iki tuzağa da düşmeden sağlam bir dil şuuruyla bütün kelimelere sevgi ve ilgiyle yaklaştı. Alması gerekeni her iki kaynaktan da alıp kullandı. Pek çok eskimiş kelimeye hayatiyet kazandırdı. Bu orta yol bir dil birlikteliği, ortak dil, yaşayan Türkçe anlayışını da diriltmiş ve toplum hafızasına mal etmiş oldu. Özellikle geleneksel kültür ve medeniyetimizin değer ve kavramlarını ifade eden kelimelerin çağdaş bir şairin şiirinde yer alması dil bakımından da fukaralık yaşayan şiirimiz için ciddi bir imkan meydana getirdi.



Şiirde şüphesiz ki nazım biçimleri ve şekilleri de önemliydi. Karakoç’un şiirinde bu bakımdan da büyük bir yenilik göze çarpar. O, bu konuda da yine geleneğin veya çağdaş olanın bir taklitçisi ve tekrarcısı değil yeni bir yorumcusudur. Destan, koşma, kaside, rubai, münacaat, naat gibi tür ve şekiller çağdaş bir formla şiirimizin yeni bir yapıya kavuşmasında birer imkana dönüştüler. Böylece hece mi aruz mu, geleneksel olan mı modern olan mı şeklindeki sorular asıl cevaplarını Karakoç’un şiiriyle bulmuş oldular. O, bu anlamda da ihyacı ve inşacı bir tutumun insanı oldu. Bunun neticesinde şiirimiz biçimsel imkanlarını da çoğaltmış olarak yeni yapısını değişim içinde özünü kaybetmeden ama çağıyla da münasebetini kesmeden kurmayı sürdürdü.



Karakoç’un şiiri için söylenebilecek bir başka husus ise, konu ve tema çeşitliliğidir. Monna Rosa’daki coşkuyu, Hızırla Kırk Saat’teki bilgeliği hiç kaybetmeden bu anlamda da onun şiiri müthiş bir zenginliği içerir. Aşk, ölüm, hasret, gurbet, ölüm, anne, kadın, çocuk, tabiat.... çok yeni imgelerle ele alındılar. Serbest şiirin genellikle ezberlenmeye müsait olmadığı söylenir. Fakat bu temalar öylesine coşkulu bir anlatım ve özgün imgelerle ele alındılar ki Karakoç’un bu konulardaki pek çok şiiri, pek çok insanın hafızasında yerini aldı. Bence bu, eserin insanla onu yüreğinden yakalayarak bütünleşmesi, şairin okuruyla o mutlu buluşmayı gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir. Şiiri belli bir azınlığın okuyup haz duyduğu bir tür olmaktan çıkararak geniş bir okur kitlesinin duyarlık dünyasına taşıması da Karakoç şiiri için söylenmesi gereken bir başka özellik sayılmalıdır. Öyle ki Karakoç şiiri bu anlamda salt şiir okuru donanımına sahip olanlarca değil tıpkı Yunus’un, Akif’in şiiri gibi camideki cemaata yani halka da ulaşmış oldu. Karakoç, bu insani temaları ele alırken temeldeki tutumunu hep sürdürdü. Yani onda mesela kadın salt biyolojik varlığıyla bir ilginin konusu değildi. Kadın metafazik kimliğiyle de birlikte ele alındı. Diğer temalar için de aynı şey söylenebilir. Dağ, deniz, ırmak vs. somut anlamlarıyla birlikte soyut anlamlarıyla da ele alınan, yorumlanan varlıklara dönüştüler. O, bu anlamda bence bütün varlıkların yani yerlerin ve göklerin dilini de okuyan bir şair oldu.



Böylece Türk şiirinde Karakoç şiiriyle yeni bir dönem başladı. Türk şiirinin her kesimi bu şiire ilgi göstermek durumunda kaldı. Bugün fikri ve akidevi farklılıkları sebebiyle kendileri gibi olmayanları reddeden çevrelerin gözardı edemedikleri tek şair Karakoç’tur. O, bu anlamda karşı çevrelerin şiirinde de kimi olumlu etkilerin sahibi bir şairdir. Diğerleri onun gibi medeniyetimizin arı duru sularında gezinmeseler bile biçcimsel olarak bile olsa geçmişimize yaslanma ihtiyacı duydular. Ama onun asıl etkisi tabidir ki kendisiyle fikir ve akide bağı olan çevrelerde oldu. Bugünkü islâmî ve yerli değerlere yaslanan şairler topluluğu en çok da Karakoç’un eseridir. Çünkü ortada artık reddi imkansız hale gelmiş yerli-islâmî bir şiir vardır ve bu şiir Karakoç’un şiir ırmağından beslenmekte ve onun yeni zamanlara açılmış kolları olarak varoluşunu sürdürmektedir. Şüphesiz, bu yeni şiir varlığını Necip Fazıl, Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi öncülere de borçludur. Aynı şekilde Yunus’a, Fuzûli’ye de borçludur. Ama bu imkanları da bu şairlere Sezai Karakoç sunmuştur. O bu bakımdan çağımızın şiir semasının en parlak yıldızı olarak şairlerimizin yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.



Bu genel tesbitlere ilâve olarak şunlar da söylenmelidir: Karakoç’un Türk şiir okurundan ve kültür hayatından hakettiği ilgiyi gördüğü söylenemez. Bu durumun pek çok sebebinden bahsedilebilir. Ama bence iki önemli sebep vardır. Birincisi Karakoç’un fikri kimliği diğeri ise onun tutumunun kimilerince kısa vadeli hesaplarla ucuzca harcanmak istemesidir. Ama o bütün bunların farkında bir şair olarak ne medyaya, ne mirasyedi siyasetçilere, ne de sanatını kısa zamanda gösteriye, çıkara dönüştürmek isteyenlere aldırmadan eserlerini vermeyi sürdürüyor. Kimi zaman geliyor ki susması bile anlamlı bir konuşmaya dönüşüyor. Gönül isterdi ki, hem bu ülke böyle bir imkanı değerlendirsin. Kendi şiir iklimiyle beraber kültür ve medeniyet iklimini kursun. Hayat üslubunu yeniden bulsun. Hem de Karakoç, Ortadoğu ve İslâm ülkelerine tanıtlarak onların da da bir neşvünema hareketine başlamalarına sebep olsun.. Hatta batıya tanıtılsın. Zira onun şiirde de, diriliş adını verdiği mücadelede de tutumu, kaygısı bu ülkeyle ve bu ülkenin insanları için sınırlı değildir. Dünyayı ve bütün insanlığı kucaklayan bir sese, uslûba ve duruşa sahiptir.