28 Mayıs 2007 Pazartesi

Yuvarlağın Köşeleri

Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
Zeka ile düşersen kavrulursun.
Akıl ile düşersen çıldırırsın.
Duygu ile düşersen gülünç olursun.
Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç.

ÖZDEMİR ASAF

Zor Olan...


Cok zor bu ayriligi kabullenmek,
Arkandan bakip gitmeni seyretmek,
Dilimin ucuna kadar gelen "GITME" sozcugunu,
Soyleyememek,icine hapsetmek...

Biliyorum doneceksin gunun birinde,
Ama tam olarak ne zaman ve ne sekilde?!
Gozlerin bakacak mi yine sefkatle?
Yoksa tas duvarlar mi yukselmis olacak gozlerinin icinde?

Eminim kendimden oldugum kadar senden de,
Aldatmazsin biliyorum,gozum kalmayacak geride.
Guvendigim icin seviyorum belki de,
Bu yuzdendir ki ozgur birakiyorum seni de kendimi de.

Kendini hic bir konuda suclu hissetme,
Masumsun yalan soylemedigin surece.
En kotu gercegi bilmeyi yeglerim,
En masum yalani dinlemektense...

Seviyorum seni ve sevecegim de,
O sozlerini hatirlayacagim olum dosegimde.
Bil ki sevgilin olmaktan vazgecmisimdir,seni sevmekten degil,
Bir gun kapiyi carpip,cekip gitsem de...

Anlamaliydim

Anlamalıydım ben üzüldüğümde kılını kıpırdatmamandan,
sadece işin düştüğünde aramandan. "N'aber, nasılsın" lâfının arkasına
"Bir görüşelim mi?" ekleyememenden, anlamalıydım sevgisizliğini...

Ben, seni görmek için sınırlarımı zorlarken,
senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından,
ya da senden vazgeçerim diye korkup
önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım...

Ben, hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı
bu kadar mülayim davranmamıştım oysaki.
Severdim özgürlüğümü, asi olmayı, bir bardak suda
fırtınalar koparmayı, kimseye hesap vermemeyi...
Bir bunları severdim bir de seni sevdim...
Sevgilin değil sevdiğin olmayı istedim....

İlk defa biri benden hesap sorsun istedim, bir açıklama beklesin.
Bu biraz açık değil mi ya da "Hayır bir yere gitmiyorsun,
evde oturuyorsun" dan başka bir şeydi bu...
Beni sorgula, duygularımı sorgula istedim. Olmadı...

Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz...
Tabiiki, bocalardın, emindin düzgün insan olduğumdan
hayatında hiç karşına çıkmamış kadar düzgün,
emindin seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden;
öyle olmasaydı her probleminde ilk beni arar mıydın?

Nedenleri, niyeleri merak etmedim hiç, inan etmedim...
Bu kadar sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim, onu merak ettim.
Benim için ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü,
sendeki beni merak ettim...

Artık hayal kurmuyorum, geçmişe bu kadar bağlı olmamın sebebi;
o zaman çok mutlu olmam bunu biliyorum... Şimdi tekrar
başlasak da, yalnızlığı paylaşsak da sana gönlümü açabilir,
gözüm kapalı güvenebilir miyim sanıyorsun?

Şimdi artık tek başınayım...
Hiç değilse hakkını veriyorum yalnızlığın.
iki kişilik kocaman bir boşluktansa
sensizliği ve yalnızlığı yeğlerim...

Artık kendimi görmemek için aynalara bakmıyorum,
üşürüm diye kazağını giymiyorum,
ağlarım diye türkü söylemiyorum.
Belki de sen haklısın!
Artık ben bile kendimi sevmiyorum...

Necatİ Cumali

NECATİ CUMALI

ADINA YAKTIĞIM TÜRKÜLER


Ne söyler bu türküler
Ay karanlık gecelerde yüzen gemiler
Sevilip sevdikten sonra
İnsan böyle yalnız mı kalır
Bahtına hatırlamak mı düşer

Ne söyler bu türküler
Bomboş ovalardan geçen trenler
Bir kere Menemen'den
Kolları kelepçeli bir adamla
Bir cardarma oturdular yanıma
Manisa'da indiler

Küçüktün annem söyledi
"Atımın adı Dilber'dir"
"İskender Bey dayımdır"
Büyüdüm neden sonra anladım
Has bahçede kör sarmaşık
Karışık güller arasına

Ben şahin değilim
Yükseklerde uçamam tek başıma
Serçe kuşu değilim
İnemem nar dalından
Pınar başına

Pencerem denize karşıdır
Oturur düşünürüm bazı günler
Seni beni mahzun eden bu haller geçer
Gün gelir herkes gibi ben de ölürüm
Bu aşk yürekten yüreğe yeniler
Bir gün ağızdan ağıza dolaşır
Adına yaktığım türküler

Yine SEn......

Günlerde yine seni yazıyorum.
Yine seni yazıyorum ama seni bilmeden.
Kim olduğunu yada ne olduğunu bilemeden.
Tuhaf bir his bu hiç anlayamadığım
Ve bir an gelen sonrada yok olan
Tam anladım dediğim zaman biranda beni boşluğa iten
Çözemediğim bir şey bu düşüncelerime giren
Herkeze sorduğum fakat cevap alamadığım
Artır yeter! Durun! Demek istiyorum
Kimsin veya nesin diye haykırıyorum
Ve gerçeği.... seni tanımak istiyorum
Seninle yüz yüze getirmek istiyorum düşüncelerimi
Ve uzun zamandan beri beklediğim sonuca varmayı
Benim için en iyisi olacak bir sonuç
O bir şey ki, hep düşlediğim hayallerin ve sevdiklerimle baş başa olabileceğim anlarıma ortak
Hep mutlu kalabileceğim ve sonuna dek ebedi kalacak

GİT (me)

Hadi git!
Baharımı götür ardından.
Sırtlan güneşimi,
Aydınlığımı.
Hadi git!
Ölümünü bana bırak.
Yeni yaşını,
Sevincini as saçlasına.
Hadi git!
Durma
Dur
Git
(me)!

Papatya Falı

dün gece;
bahçemdeki beyaz papatyaları
vuslat bulutlarından dökülen
mutluluk gözyaşlarımla
öyle bir suladım ki...
şimdi:
tüm yaprakları nakış nakış
yürek yürek...
seviyor...seviyor...seviyor.....

ellerını uzat bu kentte yanlızlık çekılmıyor

Tüm kalabalığını al, gel şimdi,
şu anda.
En çocuk bakışını,
en içten sevmelerini al, gel,
yoksa ağlayacağım.
Gecenin bu kör saatinde,
çıkıp sokaklara,
seni nasıl özlediğimi haykıracağım.
Gördüğüm, baktığım
tüm pencerelerin
ışıkları yanacak birer-ikişer

kendımden yoruldum

Kendimden yoruldum
Sürekli maske takmaktan
İçim Kan ağlarken
İnsanlara gülmekten yoruldum
Çok sinirliyken bile
Sakin olma zorunluluğundan yoruldum
Hıçkırarak ağlamak isterken
Gözyaşlarımı içime akıtmaktan
Delice severken içimden dağlara denizlere
Hoyratça esen rüzgara toprağa kuşlara
Seviyorum diye haykırmak isterken
Susmaktan yoruldum
Mavinin her tonunda kaybolmak isterken
Siyaha esir olmaktan yoruldum
Kendimden yoruldum
Hep güçlü olmak ne zordur
Hep sorumluluk sahibi olmak
Her zaman haklı olmak
Herseyi bilmek zorunda olmak
Ruhum yoruldu
Çoçukken genç olmak
Gençken olgun olmak
Çok zor yoruldum
Çabuk tükettim ömrümü
Yarınlarımı.....
Umutlarımı.....
Duygularımı.......
Geri dönüşü olmayan bir tüneldeyim
Oyunun adı hayat
Başrolde ben
Yardımcı oyuncular sevgi, aşk, acı, geçmiş
Senaryo konusu
Herseye ragmen Mutlu Olma Sanatı
Ve oyun bitti..perdeler indi ışıklar söndü
Kendimden yoruldum

Gözyaşı fırtınası

gözyaşı fırtınası gibisin
gözbebeklerimde kopmaya meraklı
takılıp kalan kirpiklerimde
yasaklı
hasretin bağrımda sinsi sinsi yatalı
yüzümde sahte tebessümler ağlamaklı
kimse bana acıyarak bakmamalı
tek damla ağlayamam
gözyaşlarım ıslatamaz yanaklarımı
sen,sağanak yağmur gibi
yüreğime yağalı CANTANEM..

Yassa Sen

Yassa Sen

Her şeye boşver, dolu dolu yaşa.
Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar...

Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi
yazmışsın bana...



Her şeye boşver ve aşkı yaşa...
İlle de büyük aşk olması gerekmez;
yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil...

Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden,
günü gününe sev, sevginin tadını çıkar...

Sevgide geleceği düşünürsen aşkı, bombok edersin. Sakın haaa...
Sonsuz, monsuz diye karşındakinin başını yeme...

Her şeye boşver; öylesine sev ki,
sevdiğini bile umursama, salt kendin için sev,
bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...

Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın
sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu...

Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan
- ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir.

Aslolan aşktır yaşamda...

Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye
aşkı yaşayarak sev...

İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
İster sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki...

Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç
düşünme; çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...

Anılar kazanıyorsun daha ne...
İç o zaman, sarhoş ol...

Yüce şeyler düşünme severken,
sevgiyi berbat edersin; çünkü sevginin
kendisinden daha yüce bir şey olamaz..

Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...

Sakın kuşkulara kapılma.
Karşındakini didikleme, yiyip bitirme...

Türk gelenekleri, görenekleri öyle...
Sakın bu aptallığı yapma...

Severken yirmi yıl sonrasını değil,

yirmi dakika sonrasını bile düşünme,
sevinin içine edersin...

An an yaşa, derin derin hem de...
Afferin sana...

Çok sevindim. İşe güce boşver.
Artık sana ne Surname'yi,
ne de başka şeyi soruyorum.

Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev,
sevilmeyince de tastamam boşver ve
o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...


O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir
ve sonunda onun koynuna girmek için
kendi kollarımızla kendimizi sararız...

O zaman da hiç üzülmeyeceksin.
Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;
günün birinde anamız bile bizi bırakır gider
ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...

Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev!

Hadi, sevgiyle öperim.
Yaşa sen! ...

Aziz Nesin

an Gibi

an Gibi

Ve gözlerin gelir geçer içimden,
Su içerken, sen sokulurken akşam kızıllığına,
Ekmeği bölerken,
Yalnızsam, yıllar nasıl geçmişse aradan,
Unutmak kolay sanmışsa şarkılar,
Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı,
Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını,
An gibi aklımdasın...

Gelir geçer gemiler,
Belki sende geçersin diye,
Bir kumru konar her sabah pencereye,
Bir miladı taşır gece bir yıldız,
Soğuk olur, üşürsün ya adamakıllı,
Hani sarılırsın kendine,
Hani aklın karışır,
Bu bir divaneliktir gönül ah'a alışır,
Ömrüm bitse ne çıkar,
Can gibi aklımdasın...



Gündür bu geçer gider,
Belki bir şey kalmaz sanırsın,
Yani bir sabah uyandığında,
Ne hayatın tortusu, ne kokusu alışmışlığın,
Her şey başka olacaktır,
Başka bir otobüs, başka bir gazete,
Resimlerden silinecek yüzün belki de,
Ne adın, ne sanın,
Bir şafak vakti açınca gözlerini,
Bir merhabayla,
Yeniden kurulacak dünya,
Ve sen her şafak,
Nan gibi aklımdasın...

Bazen bir şey geçer içinden insanın,
En ücra yerlerinden, cesaret gibi bir şey,
Ne olacak işte, kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel,
Fasulyenin tadı yoksa,
Şarkılar yakmıyorsa içini,
Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa,
Aşık olmayı beceremiyorsa İzzet Günay Mahallenin en güzel kızına,
Denizin tuzu, Yalnızlığın bahanesi yoksa,
Bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına,
Zannetmeki ölmek zor, ölmek kolay, kolay da!
Kan gibi aklımdasın...

Bu da geçer, her sabah kanayacak değil ya,
Bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın,
Biraz da helvası bizim bakkalın,
Senden ayırdığım üç beş zeytin,
Otururum sofraya,
Her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın,
Bende unuturum, nasıl unutulursa sana susuzluğum,
Ve nasıl becerdiysem kahrolmayı,
Öyle unuturum,
Ekmek gibi, Nan gibi aklımdasın...

Ve gözlerin gelir geçer içimden,
Su içerken,
Sen sokulurken akşam kızıllığına,
Ekmeği bölerken,
Yalnızsam, yıllar nasıl geçmişse aradan,
Unutmak kolay sanmışsa şarkılar,
Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı,
Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını,
An gibi aklımdasın...
An gibi aklımdasın...
Aklımdasın....

İbrahim Sadri

Gİdİyorsun!..

GİDİYORSUN!..
gidiyorsun uzaklara bensiz
beni yalnızlıklara terk edip gidiyorsun
rüyalarımı ve benliğimi de yanında götürüp gidiyorsun!
yaban ellere,bensizliğe gidiyorsun
beni sensiz bırakıp
yüreğimi de yanında götürüp gidiyorsun
yalansız sevmenin bedeli ayrılıkmış
payımıza her zaman kinden yalnızlık düşmüş
beni sevgiden yoksun bırakıp gidiyorsun
o yanımdayken dokunamadığım sen
gidiyorsun
o sevdası için uğrunda ölüm bile düşündüğüm sen
gidiyorsun
gurbet denen o acı türküyü bana söyletip
gidiyorsun
dünyamı,o küçücük hayallerimi yıkıp gidiyorsun
sensizliğin sonsuzluğuna terkedip
karanlıklar içinde bırakıp öksüz bir ocuk gibi bırakıp
gidiyorsun
silahım sensin,kurşunum gözlerin
vur beni o olmayan aldığın kalbimden
öyle bırakta git,öldürüpte git
gidiyorsan
olmayan hayatımı sensiz geçen zehirli günlerimi silip de git,
beni mezara koy da git gideceksen...

Mehmet Taner

MEHMET TANER


15 NİSAN 1975


Yetinmiyorum acıyla. Sıvı güneş
İçiyor gölgeleri, tümsek çukur ne varsa.
Kurtulmuş, göğsümde son soluk, kor ateş
Parlıyor gözlerim iki fener gibi
Canlıyım hâlâ.

Sağır bu. Yaşam. Bu fotoğraf:
Aldım hançerimi güzel ensesinden de, damlamadı kan.
Çığlığımın yelkeninde gülle gibi
Ben orda kaldım ben
Burda, karşımda kaldı sonsuz olan.

**Gidişinin ardından **

...........Gidişinin ardından
Bir çiçek açtı mevsimsiz
Ve mevsimsiz soldu gidişinin ardından.
Bir yağmur yağdı güneşin alnından
Ve düştü gözlerimden gidişinin ardından
Seni pamuklara sardım yüreğimde
Dokunamazlar sen kanayan bir yaramsın
Bir tebessüm ve buseler kayboldu sensizken
Akrepler yelkovanlar kovaladı birbirini
gidişinin ardından
Ve zaman durmadı duramadı

Dursaydı zaman çiçekleri açtıracaktım
Ve bu gelişinin ilk adımları olacaktı
Güneşi öpecektim alnından
Gözlerime tebessümünü hapsedecektim
Buseler bizim olacaktı; yaratacaklardı yeniden sevgiyi
...........................
..........................
Her mevsim seni yaşatacağım yüreğim de
titreyen yüreğimde
sen tek güneşimsin

İlkgül Çelebioğlu

~Kendimden YoruLdum~

Kendimden yoruldum
Sürekli maske takmaktan
İçim Kan ağlarken
İnsanlara gülmekten yoruldum
Çok sinirliyken bile
Sakin olma zorunluluğundan yoruldum
Hıçkırarak ağlamak isterken
Gözyaşlarımı içime akıtmaktan
Delice severken içimden dağlara denizlere
Hoyratça esen rüzgara toprağa kuşlara
Seviyorum diye haykırmak isterken
Susmaktan yoruldum
Mavinin her tonunda kaybolmak isterken
Siyaha esir olmaktan yoruldum
Kendimden yoruldum
Hep güçlü olmak ne zordur
Hep sorumluluk sahibi olmak
Her zaman haklı olmak
Herseyi bilmek zorunda olmak
Ruhum yoruldu
Çoçukken genç olmak
Gençken olgun olmak
Çok zor yoruldum
Çabuk tükettim ömrümü
Yarınlarımı.....
Umutlarımı.....
Duygularımı.......
Geri dönüşü olmayan bir tüneldeyim
Oyunun adı hayat
Başrolde ben
Yardımcı oyuncular sevgi, aşk, acı, geçmiş
Senaryo konusu
Herseye ragmen Mutlu Olma Sanatı
Ve oyun bitti..perdeler indi ışıklar söndü
Kendimden yoruldum

Ahmet ALTAN

SEVMEK DEDİĞİMİZ

Sevmek, yalnizca sevgiden olusmuyor. Bir altin madeninin duvarindan
kopardigimiz bir parçanin içinde altinla birlikte nasil tas, çakil,
çamur
buluyorsaniz, sevmek dediginizde de sevginin yaninda sevgiye
benzemeyen
birçok duyguyu buluyorsunuz. Sevmek, yalnizca sevgiden ibaret olsaydi,
sevdigimizin mutlulugunu ister, onun mutlulugundan mutlu olurduk ama
biz
sevdigimizin mutlu olmasini degil, "bizimle mutlu olmasini" istiyoruz.
"Bizimle" sözcügü altinin yanindaki çakil iste.
Sevdigimiz kadin bir baskasiyla mutlu oldugunda bu bizi mutsuz ediyor,
sevdigimiz bir baskasiyla güldügünde bu bizi aglatiyor, sevdigimiz bir
baskasiyla sevistiginde bu bizi yaraliyor. Sevmek, sevdigimiz
"bizimle"
mutlu oldugunda, bizi baskalarina tercih ettiginde sevgiye benziyor
ama
sevdigimiz bir baskasiyla mutlu olmayi tercih ettiginde, bizi terk
ettiginde
sevmek sevgisizligi hatta düsmanligi andiriyor.
Sevmek, ancak "bizimle" sarti gerçeklestiginde sevgiyse eger, o zaman,
sevmek karsimizdakine mi yoksa kendimize mi sevgi duymamizdan
kaynaklaniyor?
Hem seven hem sevilen biziz de, sevdigimizi sandigimiz kisi, kendimize
duydugumuz sevgiyi yansitan bir ayna mi; sevdigimizi kaybettigimizde
bizi
ve
sevgimizi yansitan aynayi kaybettigimiz için mi o kadar mutsuz
oluyoruz?
Peki ama eger sevmek böyle bir seyse, niye herhangi birini degil de
özel
olarak seçtigimiz birini seviyoruz, niye ancak bir kisi bizim aynamiz
olabiliyor?
Sevmek, yalnizca sevgiden ibaret degil, daha karmasik, daha
anlasilmaz,
daha tehlikeli bir sey.
Sevdigimiz insan ugruna öldügümüz öldürdügümüz de oluyor.
Bir kadini sevdigimizde "benim olsun" diyoruz.
Bir erkegi sevdigimizde "benim olsun" diyoruz.
Sevmek, yalnizca sevgiyi degil sahiplenmeyi de getiriyor.
Sevmek, yalnizca sevgiden ibaret degil.
Sevdigimiz "mutlu olsun" degil, sevdigimiz "bizimle" mutlu olsun
istiyoruz.

Sevdigimiz "baskasiyla" mutlu oldugunda, sevmek, sevgiden çok
düsmanliga
benziyor.
Kiziyor, kiskaniyor, öfkeleniyor hatta öldürüyoruz.
Sevmek, karmasik, anlasilmaz hatta tehlikeli bir sey.
Seven öldürebiliyor da...

Ahmet ALTAN

Vatan Haİnİ

Vatan Haini

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

28.07.1962

Nazım Hikmet Ran

Halk Şİİrlerİ (yazani Bİlİnen Veya Bİlİnmİyen Şİİrler

bu topic'e yazdığım bütün şiirler şair isimi olan veya olmayan şiirlerikonu aldım bünun içinde her şiiri ayrı mesaj olarak atıyorum şair ismi yazmıyan şiirler halk kişilerin olduğu bilinsin......
GÖNÜL BİR GÜZELİ SEVMİŞ

Gönül bir güzeli sevmiş ayrılmaz
Dolanır peşinde çoban misâli
Hiç kimse bu derdin dermânın bilmez
Azmış yaraları perişan hali

Lokman çare bulmaz yoktur Eflâtun
Yârdan ayrılması ölümden çetin
Elde endaz ettim bu aşkın atın
Terk ettim sılayı vatanı ili

Ferhat Şirin için kestiği taşlar
Benim senin için döktüğüm yaşlar
Seni yaksın beni yakan ateşler
Yaktı bu sinemi savruldu külü

Arılar bal için bekler petekler
Alır her çiçekten verir emekler
Mecnun Leylâ için pınarı bekler
Ben de bir yâr için olmuşum deli

Evvelden var idi bu sevda bende
İlikte damarda cesette canda
Ölünce hû çeksin kemiğim sinde
Dünyada durunca Veysel'in dili


aşık veysel ŞATIROĞLU

Melİh Cevdet Anday

MELİH CEVDET ANDAY

AĞULU MANTAR


Yağmur bir adım ötemizde
Kabarmış ağulu mantar

Sessizliktir ateşin yanındaki kütük
Suyun ışık değmiş kabuğu

Sen tane tanesin sevgilim
Denizim ben batık aşklarla dolu

Etme gel...Ay karanlık

Ay Karanlık

Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...

İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...


Ahmed Arif

Ruhum Dediki...

Ruhum bana vaazetti ve kendine küfredene dostluk gösteren ama halkın
nefret ettiği insanı sevmeyi öğretti. Ruhum bana Sevgi`nin sadece
sevende değil, sevilende de kendisiyle gururlandığını gösterdi.

Ruhum bana vaazetmeden önce Sevgi yüreğimde iki çivi arasına
gerilmiş ince bir ipti. Ama şimdi başı sonu, sonu da başı olan bir
hale oldu. Bu hale bütün varlıkları çevreler ve bundan sonra var olacakları da
kucaklamak üzere yavaş yavaş genişler.

Ruhum bana öğüt verdi ve cildin, biçimin ve rengin altında gizli
olan güzelliği görmeyi öğretti. Gerçek çekicilikleri ve hoşlukları
görünene kadar çirkin denen insanlar hakkında uzun uzun düşünmem
için beni eğitti. Ruhumun öğüdüne kadar Güzelliği iki sis kolonu
arasında titreyen bir meşale gibi görürdüm. Şimdi sis kayboldu, alevlerden başka bir şey görmüyorum.

Ruhum bana vaazetti ve dilin, gırtlağın ve dudakların çıkaramayacağı
sesleri dinlemeyi öğretti. Ruhum bana vaazedene kadar gürültü ve feryattan
başka bir şey duymazdım. Ama şimdi Sessizliği daha kolay duyuyor,
Görünmeyen`in sırlarını haykıran çağların ilahilerini ve gökkubbenin
şarkılarını dinliyorum.

Ruhum bana vaazetti ve sıkılmamış, hiçbir elin ve dudağın
dokunamayacağı kadehlere hiçbir zaman doldurulamayacak şarabı içmeyi
öğretti. Ruhum bana vaazedene kadar susuzluğum bir yudum suyun
söndürdüğü küller altında gizlenmiş belirsiz bir kıvılcım gibiydi. Ama şimdi arzum kadehim,duygularım şarabım, yalnızlığım sarhoşluğum oldu ; artık bu
dindirilemeyen susuzluğumda sonsuz sevincimi yaşıyorum.

Ruhum bana vaazetti ve insan biçimine girmemiş olana dokunmayı
öğretti ; dokunduğumuz her şeyin arzumuzun parçası olduğunu
gösterdi. Ama şimdi parmaklarım, evrendeki Görünmeyen `le birleşen
şeye karışan sise dönüştü.,

Ruhum beni mersinden ya da tütsüden yayılmayan kokuyu solumam için
eğitti. Ruhum bana vaazedene kadar bahçelerdeki, şişelerdeki ya da
buhurdanlıklardaki kokulara ihtiyacım vardı. Ama şimdi adaklar ya da
kurbanlar için yakılmamış olan tütsülerin de kokusunu alabiliyorum.
Ve yüreğime boşluğun neşeli esintileriyle hiçbir zaman
sürüklenmeyecek kokuları dolduruyorum.

Ruhum bana vaazetti ve görünmezlik ya da tehlike
çağırdığında, "hazırım" diyebilmeyi öğretti. Ruhum bana vaazedene
kadar tanıdıklarım dışında haykıranların sesine ses vermezdim ve kolay ve düz yollar dışındakilerde yürümezdim. Şimdi, Görünmezlik, Görünmezliğe ulaşmak
için koşturabileceğim bir at oldu ; düzlükler doruğa tırmanacağım
merdivene dönüştü.

Ruhum benimle konuştu ve dedi ki, "Zaman`ı, `dün vardı, yarın da
olacak' diyerek ölçme" Ve ruhum benimle konuşana kadar Geçmiş`i hiçbir zaman
tekrarlanmayacak,Geleceği de asla ulaşılamayacak bir çağ olarak hayal ederdim. Şimdi şu anın bütün anları kapsadığını ve içinde umut edilebilecek,
yapılabilecek ve anlaşılabilecek her şeyin bulunduğunu anlıyorum.

Ruhum bana vaazedip boşluğu, "burası, orası ve şurası" diye
sınırlamamam için beni uyardı. Ruhum bana vaazedene kadar yürüdüğüm
yerin boşluğun diğer yerlerinden uzak olduğuna inanırdım. Şimdi
bulunduğum yerin her yeri içerdiğini ve yürüdüğüm mesafenin bütün
mesafeleri kapsadığını anlıyorum.

Ruhum beni eğitti ve başkaları uyurken uyanık kalmamı öğütledi. Ve
başkaları çalışırken uykuya teslim olmamı. Ruhum bana vaazedene
kadar uykumda ne onların düşlerini görürdüm, ne de onlar benim
hayallerimi düşlerdi. Şimdi onlar beni seyretmezken asla düş gemimle
açılmıyorum, onlar da ben özgürlüklerine katılmadıkça hayallerinde
göklere yükselmiyorlar.

Ruhum bana vaazetti ve dedi ki, "Övgülerle kibirlenme, ayıplamalarla
sıkıntıya düşme." Ruhumun öğütlerine kadar işlerimin değerinden
kuşku duyardım. Şimdi ağaçların ilkbaharda çiçeklenmesi ve yazın
meyve vermesi için övgülere gerek olmadığını biliyorum ; ve ayıplanmaktan
korkmadan güzün yapraklarını döküp kışın çıplak kaldıklarını.

Ruhum bana vaazetti ve ne cücelerden daha büyük ne de devlerden daha
küçük olduğumu gösterdi. Ruhum bana vaazedene kadar insanlığı iki
kişi olarak görürdüm ; biri acıdığım güçsüz, diğeri izlediğim ya da
direndiğim güçlü. Ama şimdi her ikisi de olduğumu ve ikisinin aynı maddeden
yapıldığını biliyorum. Kaynağım, onların kaynağı ; bilincim, onların
bilinci ; kavgam,onların kavgası .Onlar günahkarsa, ben de günahkarım. Onlar iyiyse bundan ben gurur duyarım.Yükselirlerse onlarla yükselirim. Hareketsiz kalırlarsa tembelliklerinden utanırım.

Ruhum benimle konuştu ve dedi ki, "Taşıdığın fener senin değildir,
söylediğin şarkı senin yüreğinde bestelenmedi, ışığı taşısan bile
ışık olamazsın, gitarın tellerini titreterek gitar çalamazsın."

Ruhum bana vaazetti ve çok şey öğretti...