25 Mayıs 2007 Cuma

Bu Gece Senİ Unutmayi DÜŞÜndÜm

Bu gece seni unutmayı düşündüm;
Önce ışıkları söndürdüm,
Perdeyi araladım usulca,
Biraz ürkek,biraz çekingen baktım dışarıya,
Bir zamanlar beni beklediğin sokağı boş görünce,
Pencereyi sonuna kadar açtım,
Odam karanlık,yüreğim karanlık
Senden kalan sadece hafif bir bahar yeliydi,
Kokunu hissettim yeniden,
Dışarıdaki sokak lambası aydınlattı,
Yüreğim kadar karanlık odamı,
Akşamın ilerleyen saatlerinde aldığım sigaram,
Son demlerni yaşıyordu.
Bir türlü sevmediğin,alışamadın sigaramla,
Yine başbaşaydım işte.
Zaten bir o yalnız bırakmıyordu beni,
Bir de baş ucumdan ayrılmayan,
Hain ayrılığın hınzır uğultusu.
Paketteki son teki çıkardım ellerim titreyerek,
Uzun uzun seyrettim önce,
İsmini yazdım sigaramın üzerine büyük harflerle,
Bir zamanlar seni nasıl yazdıysam kalbimin en arı köşesine,
İşte öyle..!!
Beni nasıl yaktıysan ihanetinle,
Bende öyle yaktım sigaramı,
Hala bende olan hasretinle.
Bir an dudaklarının sıcaklığını hissettim,
Sana susamışlığını giderememiş dudaklarımda,
O karanlık hastahane odasında,
Ölüme koşar adım giden bir hastanın,
Son nefesini çekmesi gibi,
Doyasıya br nefes çektim içime,
Bir zamanlar senin kokunu nasıl çekiyorsam,
İşte öyle..!!
Bir an hayalin belirdi önümde,
Sen beni hayatından nasıl attıysan,
Bende seni o dumanla öyle atacaktım içimden.
Küllerini dışarıya attım,
Rüzgar savuracaktı külleri,
Kahrolası kaderin,
Beni bu duvarlar arasına savurması gibi....
Son sigaram bittiğinde unutacaktım seni,
Ama unuttuğum bir şey vardı,
Son anda aklıma çıkagelen,
Oysa hiç hesapta yoktu,
Nerden bilebilirdim ki;
Son sigaramın her nefesinde seni içime çekeceğimi....

Bu gece seni unutmay düşündüm,
Son kez dinledim,MÜHÜR GÖZLÜM diye başlayan,
KISKANIRIM diye biten şarkımızı,
Seni son kez anmalıydım bu şarkıyla,
Ağlamalarımın sonu olmalıydı bu gece,
Ağlıyormuydum,yoksa kanıyor muydum,
Ya da cevap bulamadığım sorular mıydı canımı sıkan bilmiyorum,
Yağmurlar yağıyordu,
Sana olan öfkem şimşekler çaktırıyordu gözlerime,
Ellerimle yanaklarımdan akan,
Yağmur damlalarına dokundum,
Parmaklarımın uçları yanıyordu,
Üzerime dökülen her damlada,
Sana olan nefretim vardı,
Son anda fark ettim o damlaların rengini,
Hiç tahmin etmezdim oysa,
Nerden bilebilirdim ki;
O yağmur damlalarında seni göreceğimi...

Bu gece seni unutmayı düşündüm,
Işığa üşüşen pervaneler sarmışlardı sokak lambasını,
Yıldızlarla kaplı olan gök yüzüne kaldırdım başımı,
Eski parlaklıkları yoktu artık,
Güneş doğduğunda,yıldızlar kaybolduğunda,
Unutmalıydım seni,
Katlanamazdım artık bu kalleşliğe,
Sensiz geçirdiğim bu son gece olacaktı,
Çünkü çıkacaktın hayatımdan,
Hiç girmemiş gibi,
Ama unuttuğum bir şey vardı,
Yine son anda aklıma gelen,
Nerden bilebilirdim ki;yıldızlara bakarken,
Sayısız dilek tuttuğum,
Ruhumun derinliklerine hapsettiğim,
Hayatıma bilmediğim anlamlar getiren,
Nice gecelerimi aydınlatan gözlerini hayal edeceğimi....

Bu gece seni unutmayı düşündüm;
Ne zaman küfürler yağdırsam kahbe hayata,
Nasıl alıyorsam kalemi elime,yine alacaktım,
Gözlerimden boşalan yağmurlar,
Dışarıdaki bahar yeli,
Ve artık eskisi gibi parlamayan yıldızların eşliğinde,
Sokak lambasının aydınlattığı,
Yüreğim kadar karanlık odamda son şiirimi yazacaktım sana,
İçinde sen olacaktın,ben olacactım,ikimiz olacaktık,
Sadece bize ait olan o şiiri benden başkası bilmeyecekti,
Bir ben ağlayacaktım,bir kalemim kanayacaktı,bir de şiirim,
İlk mısralarda sevgimi anlatacaktım,
Nasıl kahrolduğumu,
Kaç gece korkuyla uyandığımı,
Sıra ihanetine gelecekti,
Şiirimin geri kalanlarına isyanlarmla devam edecektim,
Ve son olarak seni unuttuğumu yazacaktım,
Son noktayı koyacaktım şiirime,
Son anda fark ettim hala içimde olduğunu,
Nerden bilebilirdim ki;
Şiirimin son noktasını yine seninle koyacağımı....

Gidersen Yıkılır Bu Kent

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yanlızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde


Ahmet Telli

Dudak Payı

Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine

Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanında beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin

Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize


Sunay Akın

Sevi Şiiri

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kah çocukça mavi, kah inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...


Ümit Yaşar Oğuzcan

Seviyorum Seni

Seviyorum seni
ekmeği tuza batırıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi

Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi

Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi

Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.


Nazım Hikmet Ran

GÖzlerİn Kal Dİyor

Bu Nasil Ayrilik Bu Nasil Veda
GÖzlerİn Kal Dİyor Dudaklarin Gİt
BakiŞin Anahtar GÖzlerİn Kİlİt
Ellerİn AÇ Dİyor Dudaklarin Gİt

Ayrilik DÖnÜŞÜ Olmayan Nehİr
Yalnizlik YikilmiŞ BomboŞ Şehİr
KaÇ Sevda KÜl Oldu BÖyle Kİmbİlİr
GÖzyaŞin Kal Dİyor Dudaklarin Gİt

Gİdersem Bİr Daha DÖnmeyeceĞİm
Kalirsam Kalbİme YenİleceĞİm
ÇÖzemedİm Senİ DelİreceĞİm
GÖzlerİn Kal Dİyor Dudaklarin Gİt

Duvardan İnsİn Mİ Resİmlerİmİz
Yabanci Olsun Mu İsİmlerİmİz
Ya O Delİ Dolu Gecelerİmİz
Anilar Kal Dİyor Dudaklarin Gİt

Bu Romanda Bİter Belkİ Bİrazdan
Ne AŞklar Yikildi Gururdan Nazdan
AĞliyor Besteler Yİne Hİcazdan
Şarkilar Kal Dİyor Dudaklarin Gİt

Ben Seni Beklerim

Ben Seni Beklerim

Ben seni beklerim
Inan bana...
Sonsuzla beraber otururuz karşı kaldırımda
Arabalar geçer gider, güneş doğar batar
Ben, yine seni beklerim.

Arada bir içim sıkılır
Kırılırım sana, bana hiç bakmamana
Gülmene, ama sadece dudaklarınla
Gelmene, ama başkalarına
Sevmene, ama herkesten fazla değil
Ben seni, bu umarsız halinle beklerim.

Uzatırım ellerimi zamanlı zamansız
Kalır havada...
Ne yapacağımı bilemem, kaybetme korkusuyla
Bir laf atarım ortaya ve gülerim kahkahalarla
Yalandan da olsa
Ben seni, çaresiz kapılarda beklerim.

Ruhum titrer, üşürüm mavi akşamlarda
Çok üşürüm
Sarılmak isterim, doygun sevdana
Sığınmak isterim, kalbinin az köşesine de olsa
Yetinmek isterim, yetmeyeceğini bile bile
Ben seni, bencilce beklerim.

Yıldızsız gökyüzünde ay oluveririm
Pencereden izlerim, acırım kendime
Ben senden, ben herkesten uzağımdır artık
Olsun... Zaten,
Ben seni, uzakta beklerim.

Beyaz bir karanfile bürünür bazen sevgin
Her kıvrımı bir yürek atışı
Vurgun güzelliğinden sonra
Bırak koparmayı, dokunamam bile
Dokununca kan damlar,
Kıyamam
Ben seni, koklamadan beklerim.

Ben seni beklerim...
....
Kaç zaman sonra,
Hangi sonsuzluk uçurumunda
Bilemem ama...
Ben yine seni,
Ben hep seni, ...
....
Beklerim...

Eskİden

ESKİDEN



Çember çevrilir,
Su musluktan içilir
Ağaçlara tırmanılırdı

Bebekler bezden
Silahlar tahtadan
Resimler kömür karasından yapılırdı

Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur
Saatli maarif okunurdu

Komşuda pişen
Bize de pişer
Bizde pişen komşuya düşerdi

Geceler ayaz
Sokaklar karanlık
Yıldızlar parlak olurdu

Turşu, salça, mantı
Evde yapılır
Karpuz kuyuda soğutulurdu

Erik ağacının çiçeği
Pencere camımıza yaslanır
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.

Kardan adam yapılirı
Evlerde soba yakılır
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.

Merdiven çıkılır
Aidat ödenmez
Yönetici seçilmezdi.

Evler badanalı
Sokaklar lambasız
Mahalleler bekçili olurdu

Ajans radyodan dinlenir
Çizgili roman okunur
Defterlere kenar süsü yapılırdı.

Hayat
Arkası yarn gibiydi
Kesintisizdi

Her gün yaşanacak bir şey vardı
Herkes kendi düşünü kurar
Kendi hayatını oynardı

Şimdi
Hayat tek perdelik bir oyun
Stand-up bir yalnızlık gibi

Şimdi
Herkes
Emekli bir memur gibi

Yorgun
Ve
Tek başına


Beni aramayın

"eskiden"'e bir bilet almaya gittim...!!!

Ben, Biri ve Birileri...

Birileri aldı beni benden sattı birilerine ...
Birileri aldı beni birilerinden ...

Sevdim birini ayırmak için bizi birileri
Hep alıp sattı birilerine

Birileri çizdi kaderimi hep
Çizmeye hakkı olmayan birileri

Çizmeyi bilmeyen birileri
Çizmeyi fena aştı birileri

Şeytana uydum üzdüm birilerini
Allah kahretsin beni ...

Uydu birilerine terk etti beni biri
Allah kahretsin birini

Girdi aklına birinin ayırdı bizi birileri
Allah kahretsin birilerini

Ben , biri ve birileri
Allah kahretsin bizleri

Seni Seviyorum Çünkü,

Seni seviyorum
çünkü,
Her sabah kalktığımda
Yaşamak için tek neden, sen varsin
Fakat seni sevmek için binlerce nedenim var

Seni seviyorum
çünkü,
Bu siyah beyaz dünyada tek renk sensin,
Bir ressamın fırçasından çıkmış gibi.
Ama alelade bir renk değil,
Gökkuşağının her tonunu gölgede bırakan bir renk.

Seni seviyorum
çünkü,
Bu soğuk günde içimi ısıtan bir esinti gibisin.
Hafiften esiyorsun,
iliklerime işleyerek.
Sonrada kaybolup gidiyorsun,
Daha nereden geldiğini anlamadan

Seni seviyorum
çünkü,
Seni sevmekten başka bir şey gelmiyor içimden.
O kadar doğal ki bu duygu
Ruhumun derinliklerinde,
Sanki doğduğumdan beri var.
Sadece ortaya çıkmak için seni bekliyordu.

Seni seviyorum
çünkü,
Sensiz bir yaşamı artık düşünemiyorum
Sensiz bu kuru dünyada yaşamaktansa,
Ölümün soğuk nefesini öpmeyi
Bir daha hiç seni görmemektense
Hayata arkamı dönmeyi tercih ederim.

Seni seviyorum
çünkü,
Ne zaman bir aşk şiiri duysam,
Mısralardan sen akıyorsun.
Ne zaman eski bir şarkı gelse kulağıma,
Gitar telleri arasından süzülen notalar,
Seni getiriyor bana.

Seni seviyorum
çünkü,
Sen hep benimsin.
Gözümü kapatmam yeterli…
Orada sen benimlesin
Gözümü kapatmam yeterli…
seni görmem için.
Tatlı narin tenini...

Seni seviyorum
çünkü,
Belki de ilk defa bir kadının kokusu beni çılgına çeviriyor
İçimden ODYSEUS'a türkü söyleyen deniz kızları da
Onun aynı kokusuyla mı baştan çıktılar acaba diyorum.

Seni seviyorum
çünkü,
Gözlerinin içindeki binlerce yıldız,
Gecenin karanlığını delip geçiyor.
Sana bakarken kendimi yıldızlara tepeden bakıyor gibi hissediyorum

Seni seviyorum
çünkü,
Benliğim sana ait.
Sen onu buruşturup çöpe de atsan,
Kalbine yakın bir yere de koysan.
Tanrım!
O kalbine yakın sıcak yerde olmak isterdim...

Seni seviyorum
çünkü,
Sen sensin.
Ama sen beni
Ben olduğum için seviyor musun?
Onu kim bilir.

Seni seviyorum
çünkü,
Seni sevmeyi seviyorum.
Seni koklamayı seviyorum.
Sana dokunmayı seviyorum.

Seni seviyorum
çünkü,
Saçların ellerimin arasından kayıp giderken,
Dünyadaki cenneti bulmuş gibiyim.
Bir an elimde tutuyorum o cenneti.
Bir an sonra belki de
Tamamen ellerimden kayıp gitmiş olacak.

Seni seviyorum
çünkü,
Ben hiç bir kadın için şiir yazmadım,
Bu hep tuhaf gelmişti.
Ama şimdi
Senin için şiir yazmamak tuhaf geliyor.

Seni seviyorum
çünkü,
İçimde bir umut var.
Bu şiiri belki başucuna koyarsın.
Kim bilir belki yanına da kırmızı bir gül...

Seni seviyorum
çünkü,
Tanrı çiçekleri yaratırken
Seni de onlarla beraber yaratmış
Papatyadan güzel,
Zambaktan asil,
Manolyadan tatlı,
Gülden daha güzel kokulu.

Seni seviyorum
çünkü,
Güzelliğine melekler imreniyorlar.
Dünyada ise,
Ölümlüler arasında
Galiba bir tek benim gibi bir iki şanslı
Onu fark edebiliyor.

Seni seviyorum
çünkü,
Ölene kadar
Yok olana kadar
Seninle olsam,
Bu herhalde bir ceza gibi gelir,
Daha çok senle olmadığım için.

Seni seviyorum
çünkü,
Senin tarafından sevilme fikri bile
Bir insanı hayatı boyunca mutlu edebilecek kadar güzel ve...

Seni seviyorum
çünkü,
Seni anlatmak için mısralar yetmiyor.
Düşünüyorum bir gecede bunu yazarken,
Acaba kaç şair seni anlatmak için
Binlerce mısra yazdı.

Seni seviyorum
çünkü,
Senin gülümsemen güneşin doğuşu gibi,
İnsana her şeyi unutturuyor,
Sadece seyredip tadına varma hissi uyandırıyor.

Seni seviyorum
çünkü,
Bu kadar nedenden sonra bile
Seni ne kadar sevdiğimi anlatamadım...

B.A.

Şanlı Bayrak

Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !

Arif Nihat Asya

Bana Seni Gerek Seni

Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem
Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar
Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni

Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni
YUNUS EMRE

Bu Şehir Ağlıyordu Gözlerinde

Bu şehir ağlıyordu gözlerinde.
Bir martının bembeyaz kanatlarına tutunmuş
Deniz mavisi umutlarım.
Yürüdüğüm her karanlık sokakta
Sevmek kırıntısı yitik aşk hikayeleri.
Sinema afişlerinde sarı saçlı bir kız.
Vapurların ardında bıraktığı köpükler
örselenmiş ve mazot kokan hayalleri balıkların.
Yetim kaldırımların ıslandığı yağmur.
Kız Kulesinin feryad eden prensesi.
Çıktıkça uzayan yokuş Piere Loti.
Solgun bir cezayir menekşesi şairin sözlerinde
Bu şehir ağlıyordu gözlerinde.

Yanmak vakti gittiğinin ertesinde her gece.
Yanmak vakti gülüm ellerinden sıyrılırken sessizce.
Ve kurumuş dudaklarında bir ayrılık şarkısı
Göğsünde deniz vurgunu bir adam gizlice
Yanar..Yanar...
Yanar en karanlık caddelerinde bu şehrin her gece.

Bazen bir bulut ayı sıyırıp geçer.
Hasret yüklü bir kaç damla düşer yüreğime.
Özlemleri gagasında bir güvercin havalanır,
Gelir konar düşlerimin pembe avlusuna.
Adalar terk edilmiş,Haliç yaslı bakar.
Bu şehir böyle gözlerinde usulca ağlar,ağlar...

Tutsak şiirlerin buğusunda yaşar çiçeklerim.
Ölmek tadındadır hep böyle bekleyişlerim.
Ama düşünme sen sevdiceğim..
Sen gelmeden ben bu şehirde ölmeyeceğim.

Anlatılmayan Masal

Bebegim dinle bak,
Sana masal anlatacagim.
Özenle seçmeliyim kelimelerimi
Bunca kirlenmis duygulardan irak
Nasil mümkün olur ki masumiyetini korumak?
Geçmiste masallara bir varmis, bir yokmus
Diye baslanirdi.
Simdi iyilik adina yokluk,
Kötülük adina hepsi bir arada var.
Nedense çok olanlarin; hep senin gibi
Savunmasiz filizleri,çiçekleri
Seçip ,yok etmek hedefleri !!..
Filistin’de, Afganistan’da , Somali’de,
Sudan’da,Çeçenya’da,Ürdün’de
Açliktan, korkudan aglayan bebelerin
Agizlarina alevden misketler tikip
Yavrusunun acisina yanamayip
Namus derdine düsürdüler analari.
Sen bebeginle evcilik oynarken
Sakaciktan onun hasta olmasina
Dayanamayip aglarken
Ben sana nasil anlatirim gerçekten ölenleri?
Daha önce anlatmistim sana
Sevgili’nin kiyamadigindan Hüseyin’le,Hasan’a
Mutlu olsunlar diye,secdesini uzatmakta
Gül’ün ; Tomurcuklar ‘ini insafsizca
Dün sapik zihniyet sehit ederken Irak’ta
Bugün kafirler mezarlarini bombalamakta.
Yaslarim onlarin nezdinde,
Tüm tomurcuklar,goncalar için akmakta.
Belli ki korkudan minik yürecikleri
Derin uykuya hasret, kus uykusuna yatmakta.
“dandini dandini dastana,
danalar girmis bostana”
Bakma sen ,benim bu tekerlememe..
Ah!.. Bebegim,ne bag kaldi,ne bostan.
Danalarin ana yurdu da artik sadece “Boston”
Verimli tüm bostanlar edildi isgal,talan.
Bostani koruyacakken danayla birlik oldu bahçivan
Zalimle,mazlum ayrisip birbirinden seçildi
Her ülkede vur patlasin,çal oynasin mekanlari açildi
Layla’da,Pasa’da çekildi kafalar kendinden geçildi.
Böyle de masal mi olurmus mu dedin?
Haklisin ancak simdi ne kaf dagi,
Ne zümrüd-ü anka kusu var.
Uzaklar bir bomba mesafesi kadar
Gökyüzünde günes yerine alev var
Onun için semayi terk etti kuslar.
Ah! can özüm,melegim,bebegim
Bunlar sana söyleyemedigim
Hadi duamizi yapalim iyi geceler dileyecegim
Minicik ellerini kocaman kocaman aç
Gülücügünle,yanan yüregime huzur saç
Rabbim!...
Dardaki kullarinin sadrini insirahla aç….

Flora

Flora

göllerimi bırakıp denizlerine gelirim
sevişmek için seninle
Flora, çağlayanın karnında çırpınan kayık
isteğin masalı
tenime dağılan mıknatıs
yüzükoyun yatmasan göremezdim
sırtında bir bahçıvanın makas izleri
Sevdalılar Parkı'nda ağır yaralı
dudakların boynumun altında patlayan
yavru papatya
sokaklar bile göç ediyor Flora
saatler ıslanıyor
Tamburi Cemil Bey çalıyor seni anımsatan şarkıları
kente kanadı kırık melekler yağıyor
sevdamız yüksekten uçurdu bizi
sevdamız, siste dolaşan tavuskuşları

biz sevişirken ölmeliyiz Flora
köprülerin üzerinde, çatlayıp bizi ikiye bölen
erimiş bilgisayarlar bulmalılar çöp kutumuzda
oyuncak mağazaları için soygun planları
tahtlar, somun altından
biz sevişirken ölmeliyiz Flora
birileri haber vermeli bunu muhabbet kuşlarına


Akgün Akova

Piraye İçin

6 Ekim 1945

Bulutlur geçiyor: haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hala gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda
uzayıp giden toprak uğurlanır.
Evde mi, sokakta mı,
Benim bağırasım gelir; ---"Piraye,
Piraye!.." --- diye...


Piraye'nin resimlerinde Nâzım'ın onun iç dünyasını

yansıtmayı çok iyi başardığı kanısındayım.
Bunu kendisi de biliyordu.
1940'ta çankırı'da yapıp neneme gönderdiği pastel bir
Piraye resminin altına şöyle yazmıştı :
"Anne, ancak sen ve ben onu böyle görürüz, ve ancak sana
yahut bana kızdığı zaman bu kadar şirin olur."
Bir başkasına da şöyle :
"Attığın taş dediğin kuşu vurmuyor."
Çizdikleri Piraye'nin belli durumlardaki görünümleriydi...
Annemi tanıyanlar,
"İyi yakalamış" derlerdi.


Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti :
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,

kendisi değil

edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :

bir çekmece

bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine

sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...


23 Eylül 1945

O şimdi ne yapıyor
şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
â€" hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!.. â€"

O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?

Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
â€" her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!.. â€"
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,
şu anda, şimdi, şimdi?...


5 Kasım 1945

Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut :
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar...
Sevgilim, sevgilim,
mevsim

sonbahar...




Karıcığım,

Hasretliğin on ikinci yılı bu
on ikinci yılı
Gönül ağzına kadar dolu
Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma
İstanbul diyorum sen
Sen şehrim kadar güzelsin
şehrim senin kadar acılı.


İşte bu kadar karıcığım. İstersen cevap verme.
Kocan

Otobiyografi(nazım hikmet)

OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üçyaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim


kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de

otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Pırağ'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde gençbir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filan olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın

sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim

ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.

Bu otobiyografi 1961 yılı 11 Eylülünde
Doğu Berlin'de yazıldı.

Nazım'a dair yazılan şiirler

GÜZ ÇİÇEKLERİNDEN NÂZIM'A ÇELENK
Niçin öldün Nâzım?
Ne yaparız şimdi biz
şarkılarından yoksun?
Nerde buluruz başka bir pınar ki
onda bizi karşıladığın gülümseme olsun?
Seninki gibi ateşle su karışık
acıyla sevinç dolu,
gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım?

Kardeşim,
öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende,
denizden esen acı rüzgâr
kapacak olsa bunları
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir,
yaşarken seçtiğin
ve ölümden sonra sana barınak olan
oraya, uzak toprağa düşerler.

Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını,
halkların savaşını, kendi dövüşümü
ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
veren dostluğundan yoksun.

Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmün izlerini görmüştüm ellerinde,
kinin oklarını aramıştım gözlerinde,
ama parlak bir yüreğin vardı,
yara ve ışık dolu bir yürek.

Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yana ektiğin çiçekler olmadan?
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekânı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler,
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.

pABlo neruda
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Haiku: BoŞ DoĞa

Artık buraya Haiku eklemeye çalışıcam fakat nedir Haiku kankalar önce bi onu bilelim di mi ama?...

Haiku sözcüğü, doğal ya da olağan anlamına gelen hai seslemiyle, gök ya da boşluk anlamına gelen ku sesleminin bileşmesinden oluşmuştur. Şimdiyazımızın birinci bölümünde, ilk seslemin anlamlarına değinmeye çalışalım.



HAIKU: BOŞ DOĞA


I.DOĞALLIK (OLAĞANLIK)

Geleneksel Haiku'nun anlam derinliğine ulaşmanın zorluğu büyük ölçüdeana kural olarak "yaşamın doğal akışını engelleyecek hiçbir tanıma değer verme" ilkesini benimseyen Zen görüşünden kaynaklanır. Düzensiz birzihin ve benmerkezci bir yönelim elbette doğallılığın birincilengelidir. Uygarlık sanatının doğal şeyleri doğal olmayan yollardanyapmak olduğu söylenir. Basho, herşeyi yeniden ve doğrudan doğadanöğrenmeliyiz, sadece doğayı yakından gözleyerek değil, "kendimizişeylerin içine katarak", böylece gözleyen ve gözlenen arasındaki yapayperde kalkar ve şeyler kendiliklerinden ve kendi sesleriyle konuşmayabaşlar demişti.Ne dinginlik--çekirgenin sesitaşlara saplanıyorDoğal çocuksu merakımıza döndüğümüzde yeniden Tagore'un BilinmeyeninŞeytan Minaresi dediği şeyin uğultusunu duyarız. Haiku'nun doğal konusudoğanın karşılıklı etkileşimidir. Doğa'nın ve doğadan türeyen insanınkarşılaştığı anda oluşan etkileşim oluşturur haiku yaşamlarımızı:Nehrin kıyısındabir çocuk oltasını atar-bulutlar dağılırBir haiku ustası seçmek ve ayıklamak için neyin değerli konusunda kendiyargılarını kullanmaz. Deneyiminin yalın öyküsü ne olduğunu basitçeyansıtır. Ustaların yapaylıktan en uzağı diye bilinen Issa'nın aşağıdakihaiku'su bu duruma iyi bir örnek oluşturur:Hiçbir şey olmamış gibi-- karga ordasöğüt burdaŞeylerin yaşamını içerden görme'nin, şeylerin aramızda kendilerini kendilikleriyle görmeleri'nin doğal ama aydınlatılmış durumu nedir? Birhaiku "başlangıç"'ın tazeliğini taşımalıdır. Walt Whitman "şu andaher şey en başında olduğu gibi" demişti. Yalıtılmışlık ve yabancılaşmanın yanlış yollarına saptığımız salt yaşıyor olma durumunun dışında bir dünya. Thoreau, "Bazen Walden Gölü'nün üstünde süzülürüm,varoluşumdan sıyrılıp sadece var olmaya başlarım" diye yazdı. Doğaloluş'umuzda tüm şartlandırılmaların, toplumsal konumumuzun, sağlıkdurumumuzun, mutluluk peşinde koşturmanın, güzelliğin ve önemliliğinve değerliliğin ötesinde özgür oluruz. Düşüncelerimiz dizginsiz atlargibidir, zil çalan yıldızlar, özgürce oynayan çocuklar gibi. Ayrı birfarkındalıkla birlikte, haiku hiçbir şeye saplanıp kalmamış bir anlak'a sahip olmayı öğrendiğimizde boy gösterir.


II.BOŞLUK (GÖK):

Haiku sözcüğünün ikinci bileşeni boşluk ya da gök anlamına gelen kuseslemidir. Bir Hintli Budist atasözü bu iki kavramı şöyle barıştırır."Birleşin, göğün gökle birleştiği gibi". Gök gibi duru olduğumuzda tümyaşamın birliğini anlayabiliriz. Boşluk kavramı Taoculuğun kalbinde yeralır. Chuang-Tzu, "Tao (yol) boşluktur" demişti; Lao-Tzu "boş olmak,dolu olmaktır". Haiku anlarında sezdiğimiz araoluş bu boşluk-dolulukbirlikteliğinden doğar. Bu boşalma durumunu en iyi anlatan imgelerWallace Stevens'ın Kardan Adam şiirinin şu dizeleridir:Karı dinleyen dinleyiciler için,Ve kendisi hiçliktir, orada Olmayan hiç bir şeyi görmez, Orada olan hiç bir şeyinTa kendisidir"Orada olmayan hiç bir şey". Bunun sezilmesi haiku'nun büyük gizidir.Haiku'nun içine sokmaya çalıştığımız, gerçekten orada olmayan her şeyerişmeyi dilediğimiz birliği dağıtacaktır. Haiku'nun her zaman şimdi ve burada kipinde yazıldığı doğrudur. Ama yine de, paradokssal olarak, öznel kaygılarımız bizi özgür bıraktığındaevrenle uyumlaşırız ve an, zamanın ve uzamın ötesinde metamorfoza uğrar:Bu erden yeri bulmak içinonca arayşıtan sonraşimdi ve burada rastlaşıyoruzTüm şartlandırılmalarımızdan, alışageldiğimiz zihinsel ketlerden,önyargılarımızdan, uyuşmuş duygularımızdan kurtulduğumuzda, sıradan ve küçük şeylerle hafifçe bir temasımız bile evrensel ve ölümsüz olanlabağlantımızı sağlar. Modern haiku'nun sonunda nokta olmayışı, şiiri,William Blake'in "sonsuzluğun günışığı" dediği şeyin içinde,yankılanarak yayılması için açıksonlu tutmak üzeredir. Bir ağaç tohumunu açtığımızda boş kabuk, öyle görünmese de, dev bir ağaç özünün barınağı olabilir. Anlağın özü de aynı şekilde saklanır. Zendeyişlerine bakalım:Hiçbir yerde bulamazsınAnlak, gökte kuşların ayakizi gibidirLi Po'nun dizeleri şiirde özgeci ku'yu şöyle çeviriyor:Kuşlar gökte gözden kaybolduve şimdi son bulut da kuruduDağ ve ben yanyana oturduk, dağ tek başına kalana değinYazımızı Pers şair Rumi'nin sözleriyle bitirelim,kendimizi kendimizden yunalım,ve bu ego-arınmanın sonunda doğanın birliğinin deneyimini kendidoğamızın birliğinde bulmayı umalım

Asker Duası

Elimde tüfenk, gönlümde iman,
Dileğim iki: Din ile vatan...
Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,
Sultan’a imdad eyle Yarabbi!
Ömrünü müzdad eyle Yarabbi!

Yolumuz gaza, sonu şehadet,
Dinimiz ister sıdk ile hizmet,
Anamız vatan, babamız millet,
Vatanı mamur eyle yarabbi! .
Milleti mesrur eyle Yarabbi!

Sancağın tevhid, bayrağım hilal,
Birisi yeşil, ötekisi al,
İslam’a acı, düşmandan öc al,
İslam’ı abad eyle Yarabbi!
Düşmanı berbad eyle Yarabbi!

Cenk meydanında nice koç yiğid
Din ile yurt için oldular şehid
Ocağı tütsün,sönmesin ümid
Şehidi mahzun etme Yarabbi!
Soyunu zebun etme Yarabbi!

Kumandan,zabit babalarımız.
Çavuş,onbaşı,ağalarımız,
Sıra ve saygı,yasalarımız.
Orduyu düzgün eyle Yarabbi!
Sancağı üstün eyle Yarabbi!

Ziya Gökalp