6 Ekim 1945 Bulutlur geçiyor: haberlerle yüklü, ağır. Buruşuyor hala gelmeyen mektup avucumda. Yürek kirpiklerin ucunda uzayıp giden toprak uğurlanır. Evde mi, sokakta mı, Benim bağırasım gelir; ---"Piraye, Piraye!.." --- diye... Piraye'nin resimlerinde Nâzım'ın onun iç dünyasını yansıtmayı çok iyi başardığı kanısındayım. Bunu kendisi de biliyordu. 1940'ta çankırı'da yapıp neneme gönderdiği pastel bir Piraye resminin altına şöyle yazmıştı : "Anne, ancak sen ve ben onu böyle görürüz, ve ancak sana yahut bana kızdığı zaman bu kadar şirin olur." Bir başkasına da şöyle : "Attığın taş dediğin kuşu vurmuyor." Çizdikleri Piraye'nin belli durumlardaki görünümleriydi... Annemi tanıyanlar, "İyi yakalamış" derlerdi. Ne güzel şey hatırlamak seni : ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken... Ne güzel şey hatırlamak seni : bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının... İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti... Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının, güneşli bir rahatlık ve etin daveti : kıpkızıl çizgilerle bölünmüş sıcak koyu bir karanlık... Ne güzel şey hatırlamak seni, yazmak sana dair, hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek : filânca gün, falanca yerde söylediğin söz, kendisi değil edasındaki dünya... Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine : bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım... Ne güzel şey hatırlamak seni : ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken... 23 Eylül 1945 O şimdi ne yapıyor şu anda, şimdi, şimdi? Evde mi, sokakta mı, çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı? Kolunu kaldırmış olabilir, â" hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!.. â" O şimdi ne yapıyor, şu anda, şimdi, şimdi? Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor. Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir, â" her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar!.. â" Ve ne düşünüyor beni mi? Yoksa ne bileyim fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi? Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne düşünüyor, şu anda, şimdi, şimdi?... 5 Kasım 1945 Çiçekli badem ağaçlarını unut. Değmez, bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı. Islak saçlarını güneşte kurut : olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın nemli, ağır kızıltılar... Sevgilim, sevgilim, mevsim sonbahar... Karıcığım, Hasretliğin on ikinci yılı bu on ikinci yılı Gönül ağzına kadar dolu Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma İstanbul diyorum sen Sen şehrim kadar güzelsin şehrim senin kadar acılı. İşte bu kadar karıcığım. İstersen cevap verme. Kocan |
0 yorum:
Yorum Gönder