29 Mayıs 2007 Salı

ben

En çok beklemeyi öğrendim seni severken,
o da beni sevdi, hiç yalnız bırakmadı yalnızlığımı
ve senden sonra tanıştım aynalarla
ilk defa senin için taradım saçlarımı
ama aynalar çıkaramadı beni

"Sen aşıksın, yabancı" oldu, tek dedikleri.
meğerse güller kırmızıymış, gökyüzü ise mavi,
meğer ne de özlemiş gözlerim görmeyi.
hiç kızmadım, ne açlığa ne de soğuğa,
doymuştum zaten hasrete ve alışmıştım üşümeye.
senin hayalin vardı ya yani başımda
ne çıkar yüreğim dayanamıyorsa acı çekmeye...

Sonra yıkadım kan mendillerini göz yaşlarımı sildiğim
gülmek vefasız çıksa da,tuttum kendimi,ağlamadım bir daha.
ve anladım ki bir daha, seni sevdiğimdi tek bildiğim.
güneş mi doğdu kışlara,kırlangıçlar yuvalarında hala,
yağmur mu yağdı çöllere,yoksa yine mi daldım seraba...
bilmiyorum ne oldu... mutluluk dedikleri bu galiba.
ve önceleri huzur ve sevda diyetindeydi gönlüm,
oysa dun gece bir şeyler atıştırıyordu aşk mutfağında, gördüm.
ama;....

Ben hiç "tamam" demedim ki hayatımda
içimde hep bir fare besledim umudumu kemiren,
bir şeyler yine yanlıştı,duman vardı havada,yine bir şeyler yanmıştı..
işte... herkes buradayken bir ben eksiktim bu mutlu resimde,
çünkü ben seni sevdi ve sonra çekti gitti...
ne kadar sonra bilmiyorum,bir mektubu geçti elime,
olduğunu yazıyordu,sekiz mısraydı veda şiiri:

"Aşk sözleri artık bölemeyecek uykularımı
annem örtmeyecek soğuk gecelerde üstümü
ve üstümü örten hasret rengi yapraklar yeşermeyecek
bahar da yapsalar inadına dört mevsimi...
bir hayat boyu uzak olsan da bana
sana ölüm kadar yakın olacağım;
rüyalarım da ölse,göremesem seni bir daha
anla artık güzel kız... ben hep senin için yaşayacağım..."

..SayıklamA..

Sayıklama

Kedim, ayak ucumda büzülmüş, uyumakta;
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta,

Hırıl hırıl,
Hırıl hırıl...

Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece,
Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce,

Fırıl fırıl,
Fırıl fırıl...

Söndürün lambaları, uzaklara gideyim;
Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim,

Pırıl pırıl,
Pırıl pırıl...

Sussun, sussun, uzakta ölümüme ağlayan;
Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan;

Şırıl şırıl,
Şırıl şırıl...

Ne olurdu, bir kadın, elleri avucumda,
Bahsetse yaşamanın tadından başucumda,

Mırıl mırıl,
Mırıl mırıl...


1927

Necip Fazıl Kısakürek

..Acılı Aşk..

Benim aşklarım hep acı olurdu
Gözyaşlarımdı bir tek şahidi,
Ve yalnızlığımdı sonunda yanımda kalan...
Bir bulut gibiydim,
Yağardım... Sonra durulurdum,
İçimde, o meşhur yangınlar olurdu,
Onlar da gözyaşlarımla sönüverirdi,
Herkes bihaberdi...

Benim aşklarım hep acı olurdu,
Ağlamaktı aşkın eşanlamlısı,
Nasıl oldu bilmiyorum,
Sen girdin hayatıma bir gün,
Oysa ben, kalbimin bir yerinde,
Senin olduğunu unutmuştum...
Ağlamıyorum artık aşk deyince,
Yağmur olup inmiyorum gecelere
Gülümsüyor dudaklarım...
Artık güneş dostum, yıldızlar değil,
İlk bahar arkadaşım, kara kışlar değil...
Kalbinde olduğumu biliyorum,
Biliyorsun, kalbimde olduğunu
Ve şimdi anlıyorum...
Aşkın, sen demek olduğunu...

Rüzgar Gülü

Rüzgar Gülü

önümden çekilirsen İstanbul görünecek
nerede olduğumu bileceğim
sisler utanacak,

eğilecek
ağzının ucundan öpeceğim
saçına kalbimi takacağım
avcunda bir şiir büyüyecek
nerede olduğumu bileceğim

bu çıplak geceler yok mu
bu plak böyle ağlamıyor mu
camları kırmak

işten değil
delirecek miyim neyim
kirpiklerimden mısra dökülüyor
kenya'da simsiyah yalnızım
yoksul bir şilepte gemiciyim
malezya'da yük bekliyorum
önümden çekilirsen ,

İstanbul görünecek
nerede olduğumu bileceğim

gözlerini söndürme

muhtacım
ben senin aydınlığına muhtacım
yepyeni bir ilkbahar harcayıp
bir yaz boğup,

bir sonbahar harcayıp
rüzgar gülünü arayacağım
oran'da pernanbouc'ta timbuktu'da
vinçler yine akşamları indirecekler
yine karanlığa bulaşacağım
gözlerin rüzgarda savrulacak

ikimiz iki sap buğday olsak
sen benim olsan,

ben senin olsam
bir gece vakti aklına gelsem
uykunu tutsam

bırakmasam
seni kucaklasam,

kucaklasam
birbirimizin kalbini dinlesek
dünyanın kalbini dinlesek
büyük ateşler yaksalar
iki güvercin uçursalar
nerede olduğumuzu bilsek...




Atilla İlhan

Ali YÜCE

Ali YÜCE


AYDEDE-AYNENE

Aydedenin paltosunu
Kim giydirir anne
Gözlüğünü bastonunu
Kim bulup verir eline
Yıldızlar mı verir
Yıldızlar Aydedenin
Torunları mı anne

Aydedenin yemeğini
Kim pişirir anne
Kim yıkar çamaşırlarını
Aynene mi yıkar
Bulutlar su mu döker anne

Aynenenin evi nerde
Gökte mi oturur yerde mi
Niye görünmez bize
Aynene öldü mü yoksa
Göğe mi gömdüler onu
Yere mi anne

Dokunmayın Seslerime...

DOKUNMAYIN SESLERİME....

Dokunmayın seslerime
Yalnızlığımı tüketen seslerime
Böyle yitiriyor kendini
Sesini içinde kaybeden sessizlik
Dokunduruyorum,elimi hüzünle
bir şarkı söylesin diye tenine
Nefesimi üflüyorum dudaklarının kıvrımına
Dillerim öğrenmekten mutlu
Sokağın dili kadar hoyrat
Teninin pürüzsüzlüğünü okşuyorum
Yüzüne akan göz yaşların için
Sen sadece kendine acemiydin
Oysa sokaklar her şeyi bilir
Gülmenin,ağlamanın sessizliğini
Yarım kalmışlığını
Ve usulca kendine veda edişini iç çekerek
Uçarı bir polen gibiyim,
Yalnızlığınla çiftleşmeye muhtaç
Yalnızlığında kaybolmaya hazır
Sessizliğini dinliyorum
Bir ses,sessizliğine dokunacak
Hafif bir ürperti
Sonrası malum
Sen sussan da
Göğüslerinin sesi başka
Sokaklarda bütün sesler aldırmaz
Ayaklarımı vurarak yürüyorum
Çocuksu bir sevinçle
Yinede bir iğdenin dikeni kadar acıtıcı sessizliğin
Israrla biriktiriyor sesleri kalbim
En kılcal damarımdan,şakaklarıma kadar
Sensizlikte içimin bütün Caddeleri bomboş
Ve gözlerin kadar masum aslında
Senin sessizliğini düşünüyorum
Hep kaybetmekten korkarak
Sesimin üstüne bir nisan bulutunu örten bu
Güneş bulutu sarıyor
Bulut sessizliğimi
Yağmur bekliyorum
Ya da düşen bir yıldırımın
yangın sonrası kokusunu
Seni kaybetmek zorunda değilim aslında
Ama bunu bir sen bilmiyorsun
Ses,sessizliği kaybetmek değil
Her ikisini de sokağa bırakmaktır
Dokunmayın seslerime
Onca çığlıktan sonra
Kırılmış bir yanı yarama dokunan
Seni sessizliğinde bulmayı,başkalarına bırakamam
Ellerin buz olmuş
Sessizliğin rüzgarsız okyanus
Ellerim çoktan vedalara alışmış
Ben sesinden umudu kesmişim
Resmini çağırıyorum artık
Onca ses arasından
Sen kendini tanırsın
bul kendini nerede bıraktıysan
Çıkar içinde sakladıklarını

...sen Sarkilarimdasin......

Şimdi sen yoksun bi tanem
Pembe renkli baharlarla,sıcak rüzgarlarla ıslatan ama huzur veren yağmurlarla geldin...
GÖKKUŞAĞI GİBİYDİN..
ama şimdi yoksun
sen artık benim kara kışlarımsın....

Şimdi sen yoksun bi tanem
güneşin sıcaklığıyla,günün aydınlığıyla,gökyüzünün masum parıltısıyla geldin..
GECENİN EN PARLAK YILDIZI GİBİYDİN..
ama şimdi yoksun
sen artık ıssız gecelerimin karanlık noktasısın..

Şimdi sen yoksun bi tanem
Sen sonsuz ufuklarda gördüğüm ufak bi parıltı bazen çıkış noktası....
sen gökyüzünün maviliğine daldığım anda üstüme çöken simsiyah hatıralarımsın artık...
Sen artık yoksun bi tanem yoksun işte
sebebini anlamadığım..ayrılırken neyin bedelini ödediğini bile bilmediğim..sadece çok uzaklarda olduğunu bildiğim birisin.... çok iyi tanıdığım aslında çok iyi tanıdığımı zannettiğim belkide kabullenmek istemediğim bi yanılgısın artık sen...

ve sen yoksun bi tanem
sen artık içimde nefretsin
bazen yolda yürürken sendeleten bi sancısın
ahımsın,isyanlarımsın...
ve artık bi tanem bana seni ısrarla hatırlatan ŞARKILARIMDASIN.....
içinde herşeyi barındıran ...
bazen ağlatan
bazen hatırlatan
bazen beni bana unutturan sadece senin olduğun bi dünyanın bi girdabın içine alan...
ama içinde hep sen olan hep sen olan ŞARKILARIMDASIN...

GİDİŞİNE ÜZÜLÜYORUM SANMA
HAYAT UNUTMAYI ÖĞRETEMEDİ BELKİ BANA
GEÇMİŞİMLE YAŞAMAYI ÖĞRETTİĞİ GİBİ...
AMA ŞUNU BİL Bİ TANEM
YERYÜZÜNDE Bİ TANE DAHA BULAMAYACAKSIN SENİ BENİM KADAR SEVEN BİRİNİ....

Cihan OĞUZ

Cihan OĞUZ

AŞKLA SATRANÇ


İlk hamle kendi kalbine çekincesiz
Duru bir suyun çamur içinden akarak
yeni yolculuklara vurması gibi. Kuşlar
ne kadar yalnız bekleme anlarında bir treni
Uzun öten düdükler telaşını kamçılayan yeni senaryo.

Vezir iki kale arasında korumasız
Burcuna korsan bayrakları asılı
Gemiler yanaşıyor korkulu gözlerine, içinde çalkalanan
hiç durmadan çalkalanan bir deniz çılgınlığı
Öldürdükçe ölümden sıyrıldığını sanıyor.

Atlar güya dizginlerinden kurtulmuş özgür koşmakta
Yanlış haritalar çiğniyor nalları
Onlar batıya sarktıkça izleri doğuya büyüyor
Güneş ters yönde doğuyor, ışıtmıyor yıldızlar
Bu ikileme aşk diyor bazıları.

Filler uzun bir yolculuğun ağır aksak kelimeleri
Yönü belirsiz cümlelere yük taşıyan.
Hangi taşı çiğneseler hüzünlü bir öykü yazılmakta
Yitik anıları kurtarmak adına ayakları
En çok ayakları yoruluyor geçmişe uzandıkça.

Şah diye bir şey yok bu yenilgiler evreninde
Belki herkes şahlığını rakibinden gizliyor
Henüz ikinci hamlede devrik bütün piyonlar
Devrik, anlatılması güç bir komplo kadar
Şah esir düşmekte masal sonlarına.

Son hamle yine kalbine çekincesiz
Gökyüzüne bağımlı bulutların arasından
sızan o yağmur tanesi, belki şaşkın bir yıldız
nasıl incitirse ve ansızın yeni korkular yüklerse
öyle şimdi dilinde donup kalan söz -aşk mat!

GÖÇ

GÖÇ

Su serperler ya gidenlerin ardından
Dün askere, Hint’e Yemen’e
Bugün ekmeğe
Yaban ellerine
Dönmezler de ondan
Yoksa niye serpsinler
Sirkeci’den tren gider
Ona binen verem gider

Bir kampana çalar
Analar ağlar
“Oğuuuul
Oğul!”
Çocuklar öksüz
Gelinler dul

Sirkeci’den tren gider
Evim barkım viran gider
Biz hep atla geçtik Tuna’dan
Böyle geçmedik
Avrat uşak
Biz hiç böyle göçmedik
Beyler utansın

Sirkeci’den tren gider
Varım yoğum törem gider

Tuna bizden utanır
Biz Tuna’dan
Yüzüne kapatır ellerini
Aldırma be Tuna’m
Yiğit çıplak doğar anadan
Burada ezan var
Orada çan
Her sabah çınlar tepemizde
“ Uyaaaan
Uyan!”

Sirkeci’den tren gider
Bir yıldızlı Kur’an gider

ALİ AKBAŞ’ın “Masal Çağı” isimli kitabından

***çocukların ulusu olmaz***

ilk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı, bakarken gözlerinde aynı merak,
Ağlarken aynı seslerinin tonu.
Bebekler, çiçeği insanlığımızın,
Güllerin en hası, en goncası,
Sarışın bir ışık parçası kimi,
Kimi kapkara, üzüm tanesi.
Babalar, çıkarmayın onları akıldan,
Analar, koruyun bebeklerinizi
Susturun, susturun, söyletmeyin,
Savaştan, yıkımdan söz ederse biri.

Bırakalım, sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi.
Senin, benim, hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar,
Bütün insanlığın gözbebeği.

ilk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok.
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu!

ATAOL BEHRAMOĞLU

Sİvas'ta Yoksul Çocuklar

SİVAS’TA YOKSUL ÇOCUKLAR

Sivas’ta Ulu Cami avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçücük esmer avuçlarını:
- Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Hükümet Konağı’nın yanında biri
Bir avuç kemik, bir parça deri...
“ Boya-cila yimbeş, boya-cila yimbeş” diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazar’ında körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim gözleri al al ...
Öldüren bir çığlık dudaklarında.
- Boş hamal! Boş hamal! Boş hamal!

Nane satan, su satan yetim çocuklar
Şarkı söyleyemediler, güneşe aya...
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya...

Bezirci’de, Yüceyurt’ta, Altıntabak’ta ...
Çocuklar var incecik, yüzleri nurdan.
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan...
Ve günahkar çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi.
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim,
Affedin bizi.

Gökteki yıldızlar kadar sayısız
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu sözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.

YAVUZ BÜLENT BAKİLER

Bİr Sali AkŞami PazarliĞi

TEK ODALI BEŞ ÇOCUKLU KASIMPAŞA EVİNDE
BİR SALI AKŞAMI PAZARLIĞI


Tamam, bugün de geciktim, ama bu son anne!
Gol kralı oldum, inanmazsan sor arkadaşlara
Beş maçta tam yirmi golle!
Öyle bakma anne, inan hiç suçum yok, beni çok düşürdüler.
Deli miyim ben, yırtar mıyım önlüğümü?
Açar mıyım hiç en sevdiğim ayakkabılarımın yanlarını?
Çok yorgunum anne, n’olur bugün dövme...
Gelmeyecek, hiçbir şey görmeyecek korkma
Babam doğmadı daha!

Yarın erken gelirim, sokağa çıkmam
Bakkal hüseyin’e giderken bayram yerine kaçmam
Kardeşlerime bakarım, masal anlatırım,
Sen Havva ablayla Çarşamba matinesine...
Kim sorarsa sorsun, bilmem derim, nerdesin söylemem
Evi toplarım, süpürürüm,bebeği ayağımda uyuturum
Dönmene yakın çay yapar beklerim
İki bardak bana, çocuklar fazla içmez, gerisi sana
İki hafta harçlık istemem olsun
Evden ekmek götürürüm, hiç simit yemem

Tamam anne, bırak artık surat asmayı,
Dikersin önlüğümü, ayakkabıları da veririm Nuri Usta’ya
Yazın öderim borcumu, söz!
Şimdiden hazırlarım “nanelimonokaliptüs” kutumu
Hem boşuna bakma saate, gerek yok anne
Gelmeyecek, küfretmeyecek, vurmayacak sana
Babaannemle dün gece konuştum ter içinde
Vazgeçmiş, doğurmayacakmış babamı

Çok pişmanım anne, şimdi dövme, üstelik yapayalnızım biliyor musun?

Gülten’le ayrıldık Muharrem yüzünden
Muharrem tembeline bundan böyle kopya vermeyeceğim

İşte böyle anne, çok yalnızım, kimsem yok
Kardeşlerime sarılmak istiyorum
Anne,bugün dövme, n’olur bugün dövme
Bir kenarda oturup ilk kez dayak yemeden ağlamak istiyorum!

AZİZ KEMAL HIZIROĞLU (İngilizce Öğretmeni)

Mum Çiçekleri

hepsi sana
*sakın gitme bir daha.. *

* - Hep böyle ellerin ellerimde olsun
Kırılsın zaman avuç içlerimizde*




Mum Çiçekleri

Göğün denize erdiği yerde
Kum tepelerinde biz elele
Önümüzde bir yığın tarih
Ve unutulanlar

- Hep böyle ellerin ellerimde olsun
Kırılsın zaman avuç içlerimizde

Hep maviyi arardık biliyorsun
Mavi bir aydınlıkla dolsun isterdik yüzümüz
Elbet gün çekilir
Ve korkutur ardından gelenler

- Yine de sen unutma sakın
Kumda kalan ayak izlerimizi

Kimi an elimizde değil dur demek zamana
Rüzgârın önündeyiz
Önümüz uçurum

- Sen hiç üşüme, yüreğim üşür
Zaten ne var ne yokuz bu hayâl ülkesinde

Bak akşamın alacası mum çiçekleri kokuyor
Tarihi durdurmuş gözlerin
Ve akşamın aydınlattığı yüzün

Guzelim Istanbulumuz Icin Yazilmis Siirler

Der Beyan-ı Şeref-i İstanbul (17-18. Yüzyıl) NABI

İlm ile ma’rifete cây-ı kabul
Olmaz illâ ki meğer İstanbul



Olmaya mîve-hor-ı bâğ-ı hüner
Olmaya şehr-i Sitanbul kadar



İtsün İstanbul’ı Allah ma’mur
Andadır cümle meâli-i umur



Mevlid ü menşe-i ashâb-ı himem
Terbiyet-hâne-i esnâf-ı ümem



Ne kadar var ise ashâb-ı kemal
Hep Sitanbul’da bulur istikbâl

.......

Ne kadar âlemi devr itse sipihr
Bulmaz İstanbul’a benzer bir şehr



Hüsn ile görmek ile müstesnâ
Anı âğûşuna çekmiş deryâ



Ne kadar var ise aksam-ı hüner
Hep Sitanbul’da bulur revnâk ü fer

....

İ’tidal olsa hevâsında eger
Gayri buldâna kim eylerdi nazar



Her kimün kim ola bünyâdı kavi
Yapmasun gayri vilâyetde evi



Ana mânend olamaz şehr-i diyar
Olmaz anun gibi bir cây-i karar

Andadur mâ-hasal-ı kadr ü hüner
Taşralarda kim okur kim dinler



Akçedür taşranun ancak hüneri
Hakk olunmuş hünerün sanki yeri

....

N’olduğun halkı kenarın ancak
Gören İstanbul’u anlar ancak



Olur irdükde kemin meclise hasr
Geçinen taşrada allâme-i asr



Mütefennin görünen sersem olur
Mütekellim geçinen ebkem olur



Olmaz ednalarınun bezmine râh
Taşra yirlerde satan izzet ü câh

.....

Hak budur âb-ı rûy-i buldândur
Hayli ma’mûre-i âl-i şÃ¢ndur



Maksad-ı Hind ü Firenk ü Maçin
Bender-i mu’teber-i rûy-i zemin



Bulunur emtia-i gûn-a-gûn
Ni’met ü mal ü menâli efzûn



Bâhusus ab ü hevâsı dil-keş
Sâha-i nihr ü binâsı dil-keş

Oğul... Namaz chatten daha önemlidir...

gecelerim arkada$a te$ekkürLer. ho$uma gitti sizLe payLa$maK istedim..


Dalmisim yine sanal hayatin derinliklerine...
Az once yaklasik 28 tane mail sildim...
Mail gruplarindan gelmis...
Cogunu okumadan sildim...

Bir an icin silerken...Günahlarim geldi aklima...
Dedimki:
Bu günahlari nasil sileceksin?

Ne zaman sileceksin?

Ne zaman Tevbe edeceksin?

Ne zaman su alnini secdeye indireceksin?

Ne zaman Ya oldugun gibi görüneceksin ?
Ya da göründügün gibi olacaksin?
Ne zaman Ellerini acip af dileyeceksin?

Bu günmü?

Yarinmi?
Son Chat yapisin degilmi yine?
Son defa yine degilmi?
Hep son diyorsun degilmi?
Ne zaman kendine ve diger kardeslerine faydali isler yapicaksin? Kac
saat oldu yine pc basina oturali?
Kalkmayacakmisin hala?
Sence hersey sanal hayatmi?
Bak annen cagiracak yine...
Anne hemen gelyiorum...
Ve yine dalicaksin...
Bir dahaki seslenis gelene kadar...
Yazik degilmi sana...
Yalan... Sanal...Hayal...
Olan bir yerde daha ne kadar oyalanacaksin?
Daha ne kadar kendini Sanal kahraman sanacaksin?
Ne kadar daha kendi yalanini sanal alemde ariyacaksin?
Biliyiorum savasdasin...
Icin rahat degil...
Huzursuzsun...
Ne yapacagini bilmiyorsun...
Ama artik toparlanmanin vakti geldi...
Su nete ayirdigin zamanini islam icin ayir...
Islam icin ayirdigin zamanida sanal hayat icin ayir...

Bakalim nasil olucak?
Isde...günlük hep ayni sorulari soruyorum kendime...
Tam dalmisken yine bu sorulara...
Omuzuma birisi dokudu...
Döndüm bakdim ki...
Nur yüzlü annem...
Ah... ah... oglum benim...
Biricik oglum benim...
Derken gözlerinden yas damliyordu...
Yavrum yavrucugum...
Tam 3 saat oldu ...

Üc satte tam sana... 14 kere seslendim...

Her seferinde :
Tamam annee...hemen geldim dedin...
Bakdim gelecegin yok...ben geldim...

Haydi yardim edeyimde abdest al...
Hic olmassa yatsi namazini KIL...

O an icin kendimi tutamadim...
Yanaklarimdan akan yaslari...

Annem mubarek elleri ile sildi ve...
Söyle dedi...
Ogul...Namaz Chatten daha hayirlidir!

git haydi durma




üzerime gelmeyin sisli hatıralarım
çökmeyin omuzlarıma
günahlarım bu gece
sönmeyin masandaki mumlar
gün ışımadan
kapanmayın yorgun göz kapaklarım
daha içimi dökeceğim
ne satırlar var sırada bekliyorlar
ben anılarımı yazıyorum son baharımda
adına şiir diyorlar...

bir kalemim kaldı ihaneti tattırmayan
bir yüreğimdeki masum küçük çocuk
bir de her çileyi taşıyıp
yıkılmayan omuzlarım...
buğulu sabahlara yalnız uyanıyorum
dört duvar arasında dört günlük ömrüm
defterimin sayfaları arasında
kurutup sakladığım
öpüp verdiğin yasemen
bir de
resmin başucumda
gülerken...

duygular ölüyor içimde
sen bilmiyorsun
gözlerim düşlere tutsak
mor dağlar var aramızda
gelmiyorsun...

hangi şeytan ucuza kapattı
gelecek umutlarımı
hangi dost silecek gözyaşlarını
elleriyle.
hangi sevenin çiçek toplayacak
sabahın seherinde
ayak basmamış tepelerden...
hangi omuza yaslayacaksın
sancılar sardığında başını
hangi şarkı
yüreğinin sesini haykıracak
ve hangi çıkmaz sokak
hep sana çıkan yollarımı kapatacak...

git haydi! Durma...
azat ediyorum sevgini yorgun yüreğimden
ama yemin olsun ki
resmini söküp atmayacağım defterimden
hep sevgimi anlatacağım şiirlerimde
kalemim düşünceye kadar
elimden.....

Vazgeçtim Senden

Vazgeçtim senden
Adın yok artık dilimde
Yok şimdi sevdiğin kırmızı güller
Dikenleri batmış yüreğime

Sen yoksun ya
Ruhumda isyan
Yüreğimde kan var
Söyledikçe hasret türkülerini
Kanar ha kanar

Sevdiğin türküler yok ıslığımda
Islığım da yok aslında
Acılanmış nefesimle
Yanık türküler söylerim
Söyledikçe yüreğim
Yanar ha yanar

Ağlarsam rahatlarım sandım
Kurumuş gözpınarlarım, ağlayamadım
Yağmurdan diledim, gözyaşım oldu
Yağmur yağdı, ben ağladım
Ben ağladım, yağmur yağdı
Ağladım içime, çisil çisil

Vazgeçtim senden, vazgeçtim
Sen yoksun ya gülüm
Dikenin var şimdi yerinde...

Asılı Kalırdı Yakamozlar ..

Ağlardı seyrederken deniz
Ben sebebini hiç sormadım,
O da hiç söylemedi.
Yağmur yüklü bulutlar üşüşürdü gözlerine önce,
ardından mavi yeşil dalgalanırdı gözbebekleri.
Ve
kirpiklerinin ucunda asılı kalırdı yakamozlar.
Sorsam,
- Erkekler ağlamaz derdi.
Bu yüzden ne zaman ağlayan bir erkek görsem
inanmam.
Erkekler ağlamaz,
deniz dolar gözlerine önce sebepsiz
ve
kirpiklerinin ucunda asılı kalır yakamozlar.

Yokoluş

bu sana..
*acımasız olma şimdi bu kadar , dün gibi çekip gitme...
bırakta dolanayım ayaklarına kum gibi ezip geçme..*




Sevdim seni
Yokolmak pahasına sevdim..
Güllerimin solması,ölmek pahasına...
Kızılın acısında sevdim...
Kalbimi parçaladım her defasında...
Her kavgamız,sonu biraz yaklaştırdı yorgun kalbime..
Şimdi sensizlik ayazı bedenimde,
Bir acı ayrılık parçası dilimde
Ve,hep buluştuğumuz yerde,
Seni arıyorum,bulamıyorum...

Karardım anlayacağın,
Parçalanmak ne kelime,didik didik,liğme liğme..
Yokedildim gecelerde..

Kendimi yaralamalarım,paralamalarımsın artık...
Yokoluşum,bitişim,parçalanışımsın.
Ama gene de,son kararımsın..
Sonsuza dek...

Sunay Akın'nın şiirleri

DEVRİM
Temiz kalan tek yerdir devrim
bütün bir yıl
kirlenen duvarda
ama görebilmek için
asıldığı çividen indirilmelidir
yaprakları biten takvim

Zorbalara direnmektir devrim
bir çocuğun
annesinin çantasından aldığı paraları
altına gizlediğini
söylememiştir dövülen
hiçbir halı

İçinde yaşamaktır devrim
dikiş kutusunun
ve topluiğneler gibi
bir arada olmayı gerektirir
karşı koyabilmek için zulmüne
makas denilen patronun

Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim
ateş böceklerini
yakalamak isteyen çocukların
peşine takılır gün gelir
yanıp sönen mavi ışıkları
polis arabalarının

Kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında

Kim bilir kaç yunus görmüş
kaç deniz gezmiş...

Edip CANSEVER!!!Mutlaka okuyun...

YERÇEKİMLİ KARANFİL
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

Ahmet Telli'den mükemmel dizeler...

AŞK BİTTİ
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle

turuncu otobus

Seni tanıdıktan sonra
Hep turuncu bir hakk otobusu olmak istiyordum.
Belik bir gun beni de beklersin diye,
Ama hep sen oluyordun otobus
Yağmurda beklerken çekip gidiyordun öylesine.

Seni tanıdıktan sonra
Hep bir tahta olmak istiyordum.
Belik bir gün bana da birşeyler yazarsın diye
Ama sen, asla kalkıp tahtaya bir şeyler yazmıyordun ki
Ve sen o kadar soğuk bakıyordun ki


Sen kocaman bir ayak oluyordun, bense bir ot
Üstüme basıp basıp geçiyordun
Sen kocaman bir el oluyordun, bense bir lamba anahtarı
Yakıp yakıp söndürüyordun.


Seni tanıdıktan sonra
İlk derslere hep geç kalıyordum
Geceleri senle dolu hayaller kuruyordum
Sen hep pamuk prenses oluyordun
Bense Notterdam'ın kambururundaki çirkin adam


Seni tanıdıktan sonra
Sigarayı iki iki pakete düşürdüm günde
Artan parayla jöle alıp saçlaıma sürüyordum
Ve ben artık her gün gömlegimi yıkayıp
Pantolonumu ütülüyordum


Seni tanıdıktan sonra
Vize ve finalleri hiç sevmiyordum;
Çünkü kafamı sana her çevirişimde
Kopya muamelersiyle karşılaşıyordum
Ve inan ki sana her bakışımda tacizle yargılanıyordum


Seni tanıdıktan sonra
Binlerce kez hazırlanıp da
Hayaline aşkı ilan ederken asansör aynasında
Ansızın yakalanıp kapıcıya
Alabildiğine maskara oluyordum apartmana


Seni tanıdıktan sonra
Yüreğim ve ellerim ceplerimde
Bu soluk şehrin her caddesini adımlarken
Altıncı kat balkondan
kafama düşen bir saksı misali
Beynime kan damlatan acılarını yudumluyorum


Ve GÜLÜM bu absürt ve egzantrik dizelerimle
Sana seslenirken
Bir öğrenci evinin en kutsal yemeği olan
Simsiyah bir zeytin tanesi üzerine yemin ediyorum ki
Seni Seviyorum

Özlemin kadar

bu sana..
*Ne içimde seni unutmak gibi bir his var, ne de aklımı körükleyen bir
rüzgar, ne seni görmeyecek kadar güçlüyüm, ne de görmeye dayanacak kalbim
var.



ÖZLEMİN KADAR



Toprağın iştahıyla dallardan
kuruyan yaprakları topluyor rüzgar
üşüyen çocukların teniyle kelebekler
sindi solgun çiçeklerin dibine
göğün karaşın kıvılcımları kırlangıçlar
tel tel sıyrılıp bulutlardan
göçtü uzaklara
yaz bitti...

Nasıl isterdim, ah yazgımı değiştirmek
öpüşür gibi sessizlikle
su içen bir ceylanın
halka halka dudaklarından
çakılların, yosunların köpükteki nazına doğru
başıboş
akıp gitmek bir derede...

Zift ve kemik arasında sıkışıp
ezilmiş filizin uğultusuyla
taşıdığım ruhumdan utanarak
otları dinliyorum
ne başka sızım olsaydı keşke
ne başka sözüm artık
kaçsam, kaçıp gitsem buralardan
kederi beni daha fazla boğmadan
uzağında bulandığım kırların...

Koynumda özleyişin kusursuz ürpertisi
güvercinlerim
ve ömrüm sıra huylarıma dolaşan
çocukluk günlerimdeki telaş
ah, sadece şiirle yaşasaydım
giziyle düşteki ışıltının
dallara kuşlar ve sincaplar kadar yakın
gülüşleri dolunnay
öpüşleri sarmaşık
güzelimi her sabah
salkım salkım leylaklar
yağmur ve gonca kokusuyla anarak...

En yüce yaratıktı oysa
ateşi ve sevdayı bulurken insan
yazık ki artık
bir kelebeğin titreyişleri kadar olsun
sahici gelmiyor bana
sorsalar, söyleyemem yeniden
hangi şehrin renkleri gökyüzünün dengidir
ya da yolununca gönlündeki sümbülü
küskün öten bülbülün
derdini kim üleşir;
çölden kopan rüzgar bile
ufkunu böylesine onulmaz
böylesine arsızca ağılayan insandan
daha kumsuz daha nar...

Çaresiz dinecek bu çile bir gün
tırnak ve nasır gibi ruhumda katılaşan
bereketsiz bu kalabalıktan
soluyup alacak beni duldasına doruklar
durulaya kurulaya büyütmek için
yeni doğmuş kuzuların sesiyle
toprağını kayalardan emziren hızıyla yaylaların...

Güzelim, serçeler mi taşıdı sana
bahçelerden, çimen çimen
karadut oyası zülüflerini
çiğdem tüten gamzeleri omuzlarına
kırdan mı sardın
yad ellerden esen yelde sevdalın mı var?

Unutma: hiçbir şey yakışmıyor kalbime özlemin kadar.

Nihat Behram

YalnizliĞi Bİlİrmİsİn

Bİlİrmİsİn

Sen Hayal Kurmayi Bİlİrmİsİn ?
Ya.... Geceler Boyu Uykusuz Kalmayi
Oturup Pencerenİn Kenarina
Bekledİnmİ Sevgİlİnİ?

Yildizlari Seyrederken AĞladiĞin Oldumu
Bİr Yildiz Kayinca Uzattinmi Ellerİnİ
Belkİ Tutarim Dİya Farkinda Olmadan
Sonra BoŞ Kalinca Ellerİn ........

AvuÇlarinin Arasina Alip BaŞini
AĞladinmi Geceler Boyunca
HiÇkira ............ HiÇkira
Belkİ Sen AĞlamasinida Bİlmezsİn

İkİ Damla YaŞ DeĞİldİr AĞlamak
GeÇmİŞİ Ve GeleceĞİ DÜŞÜnmek
Hayal Etmek ....... Anilari YaŞamak
BÜyÜk Bİr Özlem İÇİnde
O KÜÇÜk Resme Sarilmak
İŞte Budur AĞlamak
Ve ............ YalnizliĞi YaŞamak .......

Yalnızın Durumları/Özdemir Asaf

Yalnızın Durumları I

Her şeyi süpürebilirsin;
Sonbaharı süpüremezsin.

Sen her şeyi süpürebilirsin;
Sonbaharı süpüremezsin.

Yalnızsa
Sürekli bir sonbaharı
Süpürür hep..
Düşünemezsin.


Özdemir Asaf