Der Beyan-ı Şeref-i İstanbul (17-18. Yüzyıl) NABI İlm ile ma’rifete cây-ı kabul Olmaz illâ ki meğer İstanbul Olmaya mîve-hor-ı bâğ-ı hüner Olmaya şehr-i Sitanbul kadar İtsün İstanbul’ı Allah ma’mur Andadır cümle meâli-i umur Mevlid ü menşe-i ashâb-ı himem Terbiyet-hâne-i esnâf-ı ümem Ne kadar var ise ashâb-ı kemal Hep Sitanbul’da bulur istikbâl ....... Ne kadar âlemi devr itse sipihr Bulmaz İstanbul’a benzer bir şehr Hüsn ile görmek ile müstesnâ Anı âğûşuna çekmiş deryâ Ne kadar var ise aksam-ı hüner Hep Sitanbul’da bulur revnâk ü fer .... İ’tidal olsa hevâsında eger Gayri buldâna kim eylerdi nazar Her kimün kim ola bünyâdı kavi Yapmasun gayri vilâyetde evi Ana mânend olamaz şehr-i diyar Olmaz anun gibi bir cây-i karar Andadur mâ-hasal-ı kadr ü hüner Taşralarda kim okur kim dinler Akçedür taşranun ancak hüneri Hakk olunmuş hünerün sanki yeri .... N’olduğun halkı kenarın ancak Gören İstanbul’u anlar ancak Olur irdükde kemin meclise hasr Geçinen taşrada allâme-i asr Mütefennin görünen sersem olur Mütekellim geçinen ebkem olur Olmaz ednalarınun bezmine râh Taşra yirlerde satan izzet ü câh ..... Hak budur âb-ı rûy-i buldândur Hayli ma’mûre-i âl-i şÃ¢ndur Maksad-ı Hind ü Firenk ü Maçin Bender-i mu’teber-i rûy-i zemin Bulunur emtia-i gûn-a-gûn Ni’met ü mal ü menâli efzûn Bâhusus ab ü hevâsı dil-keş Sâha-i nihr ü binâsı dil-keş |
0 yorum:
Yorum Gönder