26 Mayıs 2007 Cumartesi

Işıkları Yakma Sakın!...

Işıkları Yakma Sakın!..
Derin gözlerini kapa. Gece kanatlanır gözlerinde...

Biraz Pablo Neruda oluyorsun yorgun akşamlarda; biraz da
Attila Jozsef ...aşkın güzelliğini tadarken...

Gecenin kanat çırptığı derin gözlerin, belki ölümsüz bir akıntıyı taşıyor...

Tren alıp götürüyor beni...

Sana geliyorum...

Kim bilir, belki bugün kavuşmak üzere...

Alnımdaki yangın söner böylece...

Bir sis bulutu iniyor denize doğru, kuşlar havalanıyor çatıların üzerinden...

Kapı komşum Senghor , öfkeli bir kasırgada, şimşeğin gürültüsünde

kayboluyor ansızın...

Oysa ben, Miguel Hernandez' i bulup çıkarıyorum sessizliğin içinden...

Su kenarına götürmek istiyorum seni; fışkıran denizi andıran türkünü

dinlemeyi...

Sahi, Philip Larkin' i tanır mısın?

Aşk , o sözü sık sık edilen göz kamaştırıcı ışık...

Ve dinle, uzun sevişmelerin ardından; sus, konuşma duymasın hiç kimse:

''Aşklar akıp gidiyor şu akarsu gibi; akıp gidiyor aşklar...''

İstersen kapat perdeleri...

Işıkları yakma, gözlerin bana yeter!..

Yüz yüze duralım böyle, elin elimde kalsın, kıskansın bizi Apollinaire...

Bak, kıpış kıpış gözlerindir kımıldayan dallar; tüm güzelliğinden, tatlılığından

her yanda bir şeyler var...

Şimdi otur yanıma, bir şeyler çalsın gramofon...

Kış iyi, gökyüzü mavi; onu ver bana, ver geri...

İzin kâğıdımsın benim ; izinsizliğimsin nöbetim...

Senin aşkın sırtımdaki giysi...

****

Derin gözlerini kapa. Gece kanatlanır gözlerinde...

Çocukları düşün, daldaki erikleri, dağları, ovaları...

Denizi düşün, şimşek çaktığında alev alev yanan gökyüzünü...

Bu mektup sana yazıldı, bu şiir sana okundu Andre Breton' dan...

''Sevi'nin hayatla bağdaşmadığını gizlemiyorum. Ama yenmelidir diyorum, sevi

ve yenebilmek için de kendi kendisinin öyle bir şiirsel bilincine yükselmiş

olmalıdır ki; karşısına zorunlu olarak düşmanca çıkan ne varsa alıp kendi

özyüceliğin ocağında eritsin...''

Ben bir büyük donanma fişeği güneşinin içinde indirdiğini görüyordum

ışınlardan yavaş yavaş...

Ve hüzünlüydüm...

İ şte oracıkta Louis Aragon' dan bir şeyler okudum:


''Kâinat paramparça oldu bir akşamüzeri

Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın

Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın

Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri''

****

Derin gözlerini kapa. Gece kanatlanır gözlerinde...

Ellerimi tut, bana bir şeyler anlat...

Susma, konuş!..

Hangi soluk ay saat dokuzda, çeker yanaklarından kanı?

Federico Garcia Lorca' dan söz et bana, söyle nasıl bitkindir o karanfil , mısır

yığınlarında duran!..

Bir yanı tutuşmuş ateş çemberidir aşk!..

Gizli buluşmalardır bizleri yok eden, ağlamalardır sevinçlerimizi körelten...

Kapat perdeleri ışık girmesin...

Gözlerin yeter de artar bile...

Çocukların sesleriyle çoğalma mevsimidir bugünler...

Aşk, aşk, aşk...

Sessizlik ve çam kokusu...

Kaybolan düşlerimiz, yirmi yıllık türkülerimiz...

Hapishaneler, ranzalar, yazılan öyküler...

Hepsi yasaklanmış artık, işte hükümet bildirisi, Rafael Alberti' nin gür

sesi...

Rıhtımda avlanmak yasak!

Sakın çevirme gözlerini yukarıya; gökyüzü bulutlar. Maviler yasak...

Gece uyku girmez oldu gözlerinize; bakın sallanıyor yıldız çiçekleri, alev alev

rüzgârlar; ay kömür olmuş nedense...

Otuzdan fazla gemi, belki kırk tane uçak...

Portakal yüklü yelkenler...

Denizden bulutlara, bulutlardan denize...

Kalkıp gürültü kentinden, bu uykulu sıcak kasabaya geldim...

Başak burcu kadınlara gülümsüyor, akrep burcuyla buruk dalgamı

geçiyorum...

Tuz tadı var tanyerinin dudaklarında; gözlerinde sevgiye dönük yarınları

görüyorum...

Derin gözlerini kapa!..

Konuş ne olursun!..

0 yorum: