Frank Darabont'un yonettigi 1999 yapimi “Yesil Yol” (The Green Mile), hayatim boyunca izledigim en iyi cezaevi filmlerinden biri olarak hafizama kazinmistir. Stephen King'in ayni adli romanindan sinemaya uyarlanan bu muhtesem yapit, yalnizca cezaevlerinin insan bedeni ve ruhunu adim adim curuten ic duzeni hakkinda degil, inanc, merhamet ve sucun dogasi uzerine de cok onemli seyler soyler izleyicilerine. Oykusunde bir cok evrensel degeri barindirdigi icin gunumuzde dunyanin dort bir kosesinde azimsanamayacak olcude hayrana sahip olan bu filmin birbirinden etkileyici sahneleri arasinda ozellikle bir tanesi vardir ki benim de en cok o bolumu izlerken gozlerim dolar. Cinayetten hukum giymis yasli bir kizilderili, basgardiyan Edgecomb (Tom Hanks) ve yardimcilarinin uyguladigi bir infazla, elektrikli sandalyede olume gonderilir. Kizilderilinin cesedi morga kaldirilirken, gardiyanlar arasinda bulunan ruh hastasi Wetmore (Doug Hutchison) ansizin sedyedeki kurbanin kefenini acar ve “N'aber buyuk reis, kizarmis hindi olmak nasil bir duygu, hic merak etme, cehenneme senin icin kart atacagim” tarzinda alayci bir kac cumle gevelenir. Bunun uzerine, l�kabi “z�lim” (Brutal), ancak kendisi son derece yufka yurekli ve onurlu bir adam olan basgardiyan yardimcisi Howell (David Morse) hisimla geriye doner ve kizilderilinin yanik basiyla oynayip duran psikopat meslektasina “Cek elini o zavalli adamin uzerinden asagilik herif” diye bagirir, “Onun isledigi suc icin verecek bir tek seyi vardi. Onu da erkekce verdi ve artik hic kimseye tek kurus borcu yok!” Irak Devlet Baskani Saddam Huseyin'in gecen cumartesi sabahi idam sehpasina goturulurken yasadigi alcakca olaylar, bana bir kez daha bu tuyler urpertici sahneyi hatirlatti. Mukteda El-Sadr, Talabani, Barzan� ve onlarin icteki-distaki iflah olmaz sempatizanlari -ozu itibariyla Isl�m dunyasina esasli bir gozdagi ve onun iki kati hakaret anl***** gelen- bu kepazeligin ardindan istedikleri kadar zil takip oynasinlar; tarih elbette ki dunyanin dehset icinde izledigi infaz sahnesini onlarin kaypak kaleminden degil, olmasi gerektigi gibi kaydedecektir. Adina ABD denilen kotuluk imparatorlugu, uc yil oncesine kadar Irak adli ulkenin (simdi artik dunya uzerinde boyle bir ulke yok!) yasalligi yeryuzunun butun siyasal organizasyonlari tarafindan taninmis cumhurbaskani ve ordusunun da baskomutani olan Musluman bir lideri, sonu bastan belli uyduruk bir mahkemenin ardindan, inancimizin en kutsal gunlerinden birinde gozumuzun icine baka baka olume gonderdi. Hem de bir devlet baskanina yakismayacak kadar ilkel kosullar altinda, kendisine karsi asla “hukuk adami” ciddiyeti ve suk�netiyle muamele etmeyecegi ayan beyan meydanda olan bir grup Kurt ve Sii serserinin ellerine teslim ederek… Adami butun ulke bayram namazina kalkarken uzerinde paltoyla ite ceke bir ardiyeye getiriyorlar. Cevredekilerin hepsi sokak serserisinden farksiz. Her kafadan ayri bir ses cikiyor. Kurbana ne bir bardak su veren var, ne de kalabaligi devlet duzenine yarasir bir infaz icin suk�nete davet eden. Saddam asilmadan once kelime-i sahadet getiriyor, bu son sozleri bile sagdan soldan gelen kufurlerle yarida kesiliyor. Cevresindeki herifler sanki Musluman degil de Israil askerleri. Ki bana kalirsa bu hareketi -en azindan boyle bir durumda- Israil askerleri bile yapmazdi. Saddam, hakaretlerden dolayi ilkini dogru duzgun soyleyemedigi kelime-i sahadeti ikinci kez tekrar etmeye calisirken de kapak aciliyor. Sonrasinda ise odadan yukselen sesler, kazanda insan pisiren vahsi yamyamlarin cigliklarindan farksiz… Saddam'i iktidara getirdikleri 1980'lerin basindan bu yana yirmibes yil sabirla beklediler; ama onu oldurmek icin bayramin sonuna kadar bes gun bekleyemediler. Talabani'ye birinci sinif cumhurbaskanligi makami donatanlar, idam icin uygun bir fizik� ortam, adam asarken serefsizce naralar atilmayacagini ve kurbanin infaza uygun sekilde giydirilmesi gerektigini bilen uc tane de dogru duzgun kanun temsilcisi bulamadilar. Isteseler elbette ki bulurlardi; ama bu uzerinde aylar boyunca pahali bir Hollywood filmi kadar calisilmis olan ozel bir mizansendi. Muslumanlarin onurlarinin iyice, uzerine basa basa kirilmasi icin manzaranin aynen boyle olmasi gerekiyordu. Sapla samani birbirine karistirmaya pek hevesli olan hirlasma tacirleri bana dalmak icin hic heveslenmesinler. Cunku bu yazinin konusu Saddam'in gecmis gunahlari ya da sevaplari degil. Zaten ABD'nin de basindan beri asla boyle bir derdi olmadi. Bu adam, butun artilari ve eksileriyle birlikte Islam dunyasinin onde gelen liderlerinden biriydi ve kisiligi -ABD'ye karsi fazlasiyla uysal olan- bu cografyada esine pek siklikla rastlanmayan turden bir “dikbasliligi”, “kafa tutuculugu” simgeliyordu. Halepce'de babasinin kucaginda zehirli gazla bogulan o masum bebek Pentagon'un hic bir zaman umurunda olmadi; tipki vaktiyle Saddam'in emri uzerine oldurulmus Siiler'in de zerre kadar umurunda olmadigi gibi… ABD, Saddam'i bir bayram sabahi, ceyrek yuzyildir onca ambargoya, siyasal yanlizliga ve dis tehdide ragmen inatla ayakta tuttugu ulkesinde dokuntu bir binada, bayram namazina bes-on dakika kala asarak bir milyarlik Isl�m dunyasina “Ayaginizi denk alin, bana artistlik yaparsaniz hepinizin sonu aynen boyle olur” mesaji verdi. Kahire'ye de, Riyad'a da, Kuala Lumpur'a da, Tahran'a da, Hartum'a da, Ankara'ya da… Olay, tamamen bundan ibarettir. O yuzden, Saddam'in idam sahnesini, simdiye kadar Amerikan vahseti adina cok seyler gormus yorgun gozlerimle takip edip, ben toprak oluncaya kadar da hic silinmeyecegi bir beyin kivrimima ozenle kaydettim. Yirminci yuzyil boyunca dunyaya inanilmaz acilar cektiren ve ardindan gelen yeni yuzyilda da cektirmeye yemin etmis bu kan emici ulkeye yonelik kadim nefretimi yalnizca bir saat icinde ikiye katlayarak… Varsin, bazilari boylesine kahredici bir goruntu karsisinda istedikleri kadar bayram etsinler; bu kesimden “Isl�m� suur” ve “ummet ulkusu” adina zaten hic bir sey bekledigimiz yok. “Mezheb”i “din”den kat be kat ustun tutan, "sirk"in de otesine gecmis bir sozde dindarlik, ideoloji treninin en son vagonuna dolusmus gecikmeli bir irkcilik dalgasi ve ustune de sos olarak biraz marksizm, onlara bundan sonra istikamet olarak fazlasiyla yeter de artar bile. Isl�m dunyasinin ekseriyeti olarak, bizler, yani Sunnet Muslumanlari, cok daha otelerde bir yerdeyiz simdi; daha derinlerde bir yurek acisinin derdindeyiz. Bunu “devlet adami” oldurmenin bile Isl�m� ve insan� bir us�lu oldugunu (ya da olmasi gerektigini) bilmeyenler asla anlayamazlar. Cunku boyle bir seyi anlayabilmeleri icin tarihte en az bir kez adam gibi bir devlet kurmus olmalari gerekirdi. Saddam Huseyin, kameranin icadindan bu yana gecen tarihsel surec icinde, katli belgelenebilen diktatorler arasinda, olume en yigitce giden diktator olarak tarihe gecti. Azrail ile karsilasmasina yalnizca saniyeler kala bile cevresinde yavsakca cigliklar atan yabanilere “Erkek olun!” diye bagirisini hic bir zaman unutmayacagiz. Onun cellatlari da olurken bu kadar cesaretli olacaklar mi hep birlikte goruruz umarim. |
0 yorum:
Yorum Gönder