Uzun, cok uzun bir yolculuk sonrasi yorgun dusmek, Oturmak sonra bir kaya parcasina, basini almak iki elinin arasina, Susmak butun bu hengamenin icinde, Duvara carpip donen bir sevginin kiriklarini toplamak kaldirimlardan, Aksamdan kalma muhabbetlerin bekciligini yapmak sahur ustu, ezan oncesi zamanlarin ortasinda. Sisme kaliplarla besledigin, tutarsiz dusuncelerin ayak baglarina uzanmak, Gurur ve askin arasinda kalmis bir yurege yapilan suni teneffus misali hayata sarilmak, Ispirto dolu gecelerin ustune cakilmis, kibrit copuyle yazmak hikayeni, gokyuzune Sokakta yurudugunde anlamadigin ve tanimadigin yuzlere vurmak bakislarini, Guldugun zaman yuzunun ortasinda acan gullerin omrunu uzatmaya calisirken kisaltmak kendi omrunu, Dillere pelesenk olmus sozcuklerin arkasina siginarak atilan naralardan kacarken takilip dusmek bir papatyaya, Kimi kimsesi olmayan sokak cocuklarinin soyledigi mizika tadindaki sarkilara eslik etmek, Kurgulanmamis ve kurgulanmasi icin yazarin kahve keyfini bekleyen bir oykunun ortasinda kendini bulan, sozcuklerden yoksun bir karakter, Siparis uzerine sevdalanan, kapi gicirtisi tadinda sahte, melankolik bir asik, Ayak bastigi her yerde bir huzun cereyan eden, Kasim kivaminda yogrulmus sari-yesil bir sonbahar. Uzun kervanlarin, pervasizca birakmis oldugu, serap icinde kaybolmus bir col firtinasi, Tukenmez bir kalemin tukendigi kagitlarda caresini bulmaya calisan redifsiz, kafiyesiz, kifayetsiz bir tesbih, nasilsa, Ben de oyleyim iste bu gunlerde... |
0 yorum:
Yorum Gönder