Gul, korkunun kanatlari altina girmekten cok korkuyordu. Bir sabah uyandiginda, dikenlerinin agladigini gordu. Yeni ve o gune kadar hissetmedigi farkli bir korkuya kapilmisti. Kendisini korumakla gorevlendirilen dikenler neden agliyordu hic durmadan? Uyandigini hissettirmemeye calisarak, bir sure oylece bekledi. Yesil yapragina en yakin yerde duran muhafiz diken anlatmaya basladi: “Ben, gulun yalnizligina agliyorum. Aglamayi kendine yakistiramadigi icin surekli mutlu gorunuyor. Biliyor ki, herkes onu cok seviyor ve guveniyor ki biz onu her turlu kotulukten koruyoruz. O sadece yasamanin keyfini suruyor.” Alttaki dikenlerden biri basladi konusmaya: “Ve giderek bencillesti. Bize daha ustten bakarak deger vermemeye basladi. Peki, biz bunu hak ediyor muyuz?” Butun dikenler dile geldi: “Hayir, biz bunu hak etmiyoruz. O gul, cunku Allah ona gul olmayi emretti. Biz dikeniz, bize de diken olmayi. Onun gullugu ancak biz variz diye anlam kazaniyor. Ama o dokulup, solup gidince biz yine diken olarak hayatimizi surduruyoruz...” Gul, dayanamadi ve icinde giderek buyuyen korku balonunun patladigini hissetti. Hickirarak aglamaya basladi. Cunku muhafizlari hakliydi. Mevsimi yaklasmamisti ama o kadar alimliydi ki, -her an biri gelip tutundugu dalindan ve dikenlerinden ayirabilirdi. Sonra, ne anlami vardi ki boyle boburlenmenin? Iste gecip gidiyordu hayattan... “Duydum” dedi inlemeli bir sesle... “Hakkimda neler dusundugunuzu duydum!” Dikenler, tipki nobette yakalanan askerler gibi hemen dikkat kesildiler ve utandilar biraz da. Gul, kendilerini savunmalarina firsat vermedi: “Haklisiniz... Ben kalici degilim, sizse kimbilir daha kac gule korumalik yapacaksiniz. Hakkinizi helal edin” dedi. Yeniden ve hic uyanmamacasina korkulu bir uykuya birakti kipkirmizi yuregini... |
0 yorum:
Yorum Gönder