Üşüdükçe, uzuyor gece... Sis çöküyor içime! .. Uzadıkça, üzüyor gece! .. Mevsimler, dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı! Topraktan kök... Ve çeneden diş sökülür gibi koptu elin avucumdan; bir beyaz güvercin gibi oturuyorken parmaklarımın arasında! .. Böceklere terkedilmiş yuvalar gibi, şimdi bomboş avuçlarım... Korkuyorum; İçime bakmaktan! Sen olsaydın, ne koyardın yokluğunun adını? .. Üşüdükçe, uzuyor gece... Üzüyor üşüdükçe ve içimi sis bastıkça, hatırlıyorum; sen ve ben 'bir' olurduk... Bir 'bütün'lüktü bu birlik, çokluktu; yokluk değil... Az değildik bir iken; fazlaydık, ve yoğunduk... Çoğulduk, ve zengindik... Çoktuk bir'ken! Ya şimdi? .. Topluyorum, topluyorum, toplayıp duruyorum kendimi yalnızlığımla... Ben, bir... Ve bir de yalnızlığım, asla 'iki' etmiyor! .. Lokmamı kırsam bile paylaşmak için; avucumda kalıyor... Sözüm, dudağımda kalıyor ve gözüm; kucağında kapanıyor yine, yalnızlığımın! .. Toplanmaya çalışsam da olmuyor... Doksandokuz parçamın her biri bir köşede; boncuklarım saçılmış bir araya gelmiyor! .. Üşüyorum... Üşüyor gece... Üşüdükçe, uzuyor; uzadıkça üzüyor ve sis çöküyor içime! .. Mevsimler dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı, ve savruk sarı bir yel esiyor içimde! .. Fırınlar tutuşmuyor çırasız, kaynamıyor tencereler ocaksız... Ben, üşüyorum; şöminede kül gibi... Bilerek, yokluğundan soğuk mevsim olmadığını! .. Adı var da her şeyin; ne deniyor olmadığın mevsime? .. Bilmiyorum... Yokluğundan daha soğuk bir mevsimi tanımadım ki... Bilmiyorum sensizlikten daha soğuk bir mevsim...
Mavi forum |
0 yorum:
Yorum Gönder